Yine travmanın kadınları işbaşında

DOĞAN Haber Ajansı’nın konsolosluk baskınından çektiği ilk görüntüleri izliyorum.

Eminim, benim gibi hepinizi sarsmıştır.

Yerde yatan insanlar.

Üzerine eğilmiş, onları hayata döndürmeye çalışan 112 görevlileri.

Neredeyse hepsi kadın.

Hani şu "travma geçirten cumhuriyetin" toplumsal hayatımızın her yanına kattığı kadınlar.

Görüntülere bakıyorum.

Belli ki polisten bile önce gelmişler.

Din, dil, ırk, cinsiyet farkı ayırmadan herkesi kurtarmaya gayret ediyorlar.

Bütün dünya, terörün kanlı yüzünü görürken, bir yandan da modern Türkiye’nin görev aşkı ile çalışan bu kadınlarını seyrediyor.

* * *

Tabii gözünüz facianın başka karelerine de kayıyor.

Yerde yatanlardan biri gencecik bir Anadolu çocuğu.

Bazı fotoğraflarında boynuna poşu dolamış.

Polis okulunu bitirip, daha iki hafta önce göreve başlamış.

Öteki deseniz bütün tecrübesi 2 yıl.

Böylesine toy, böylesine acemi çocukların, terörün dünyadaki en büyük hedefinin önünde işleri ne?

İster istemez onu da soruyorsunuz.

Siz o soruyu sorarken, hemen arkasındaki o ortaçağ şatosu, geçilmez surları, kurşun geçirmez kapıları ile kafanıza takılıyor.

Elalem tertibatını almış. İnsanının kıymetini bilmiş.

Hedefin önünde ise toy bir polis. Diliniz polis demeye bile gitmiyor.

Yani bir oğlan çocuğu kadar polis çocuğu...

"Tecrübeliler nerede?" diye soruyorsunuz.

Gözünüzün önüne dünkü, önceki günkü, bir hafta önceki kareler geliyor.

Mustafa Balbay’ı, paşaları polis ordusuyla almaya giden; bir gazetecinin başını sekiz elle bastıran emniyetimiz, bir numaralı hedefe üç beş resmi, iki üç sivil görevliyi fazla mı görmüş.

* * *

Diyorlar ki, çatışma 5-6 dakika sürdü.

O toy çocuklar orada göğüs göğüse savaşıyor, yardıma gelen bir Allah’ın ekibi yok.

Olay bitecek, ölen ölecek, kaçan kaçacak, 112’nin kahraman kızları olay yerine koşacak ve ekipler ancak ondan sonra "olay mahalli"ne gelecek.

Kusura bakmayın.

İş böyle olunca, dost da acı söyleyecek.

Nasıl Dağlıca’daki gaflete veryansın ettiysek, şehrin göbeğindeki bu sefalete de misliyle bağırıp çağıracağız.

Bağırıp çağıracağız, çünkü kapının önündeki o toy çocuğun yüzü hiç gözümüzün önünden gitmeyecek.

5-6 dakika...

Dağ başına, mayınlı yollara, gece karanlığına vurursan, şehrin 5-6 dakikası, onun 2-3 saati eder.

Onlar 5-6 dakika savaşacak, 112 ekibi gelecek ve bir Allah’ın kulunun müdahalesi olmayacak.

Yine de polisimize laf etmeyeceğiz.

Çünkü geçmişte çeteyi de o çökertti, mafyanın belini de o kırdı, oraklı, çekiçli, Kalaşnikof’lu caniyi de o pes ettirdi diyeceğiz.

Çünkü önümüzdeki o üç bedenin, teröriste nasıl kahramanca karşı koyarak hayatını kaybettiğini hiç unutmayacağız.

Kısa bir süre önce polis okulundan neşeli kahkahalarla mezun olan o delikanlıyı, iki arkadaşını rahmetle anacağız; anasına, babasına, kardeşine, sevgilisine başsağlığı dileyeceğiz.

Asker bizim askerimizdir, polis bizim polisimizdir.

* * *

Uğur Dündar’ın ekibi 112 Acil’deki kadınlarla konuşmuş.

İki yaralı polis ambulansla hastaneye götürülürken, biri sürekli kelime-i şahadet getiriyormuş.

Öteki ise kendi yarasını unutup, arkadaşına cesaret veriyormuş.

"Dayan, yaşayacağız..."

Bu ülkede hayat zor.

Polis olmak zor.

Gazeteci olmak da zor.

Hele hele asker olmak, işte en zoru da o.

Bazen dağ başında teröriste karşı omuz omuza savaştığın arkadaşının cansız bedenini geriye taşırsın.

Bazen, sen de yaralı, arkadaşın da yaralı, bir ambulansın arkasında, bir umut hastanesine doğru yolculuğa çıkarsın.

Bazen varırsın, bazen varamazsın...

Geride hazin bir "toy polisler ağıtı" kalır...
Yazarın Tüm Yazıları