Tekaüt bile olsan saat 9’da evden çıkacaksın

Meslekte 50. yılını kutlayan Rahmi Koç, bence en şahane zamanlarını yaşıyor. Ben Betûl Mardin’den biliyorum, "Yaşlılığın en güzel yanı ne biliyor musun?" demişti, "Kimseden korkun morkun kalmıyor, dilediğin gibi konuşuyorsun. En güvenli dönemini yaşıyorsun." Rahmi Bey de aynen öyle. Kimseyi umursamayan bir yaramaz çocuk havası var üzerinde...

Hobiler ne kadar önemli?

- Çok. İnsanın hayatında mutlaka işinin dışında tutkuyla bağlı olduğu, yaparken keyif aldığı, zamanın nasıl geçtiğini unuttuğu şeylerin olması lazım. Yoksa yandı. Keman mı çalıyor, resimle mi uğraşıyor, koleksiyon mu yapıyor, balık mı tutuyor, neyse ne, bu hobiler aslında onu hayata bağlıyor. Özellikle belli bir yaştan sonra...

Güneri Cıvaoğlu 67 yaşında piyano dersi almaya başlamış...

- Biraz geç kalmış ama olsun! İsmet Paşa da 58 yaşında İngilizce öğrendi, zaten 4 lisan konuşuyordu, enteresan adamdı İsmet Paşa, ne zaman bir konuşma yapacaksa ondan evvel yaptığı 10 konuşmayı okurmuş, trendin dışına çıkmamak için...

Hobisiz insan, güdük, cüce ve kısır mı kalır?

- Kesinlikle. Kafayı işleriyle bozmuş insanlar vardır "workaholic" dediğimiz; hobileri yoktur, varsa yoksa işleri... İşte onlar, yaşlılıktan ya da rahatsızlıktan ya da başka sebeplerle tekaüt olunca müthiş bir travma yaşarlar. Birdenbire hayat biter, sudan çıkmış balığa dönerler, evden bir yere de kıpırdayamazlar, hanımlarının başlarına bela olurlar.

Hayat sadece iş değil

Ne yapacaklar peki?

- Hayat, sadece işten ibaret değil, vakit varken hobi edinecekler. Hayatın o kesiti için de kendilerini hazırlayacaklar. Ben Von Avlock’tan öğrendim, Dresden Bank’ın müdürüydü, "Tekaüt bile olsan 9’da çıkacaksın evden" derdi, "Eve tıkılıp kalmayacaksın, dışarıda ne yapacaksan yap, akşam yeniden geleceksin..." O bir Almandı ama burada eski Türk paralarına merak saldı, böyle bir hobi edindi kendine. Sonunda o da emekli oldu tabii ama üst katta bir kütüphanesi vardı, sabahları takım elbisesini giyip oraya çıkar, öğlene kadar çalışır, öğlen aşağı iner, karısını öper, yemeğini yer, sonra tekrar yukarı çıkardı.

Hobi icat ederim

Siz, hobilerinizin bu kadar dallanıp budaklanacağını biliyor muydunuz?

- Valla, benim her zaman hobimle ilgili bir projem vardır. Birini gerçekleştirirsem yenisini icat ederim. Giyinmeyi seviyorum ya, Edwards açtık mesela, para kazanmıyoruz gerçi olsun, insanlara kıyafet hakkında ipuçları veriyoruz, sonra Algoritma diye bir şirket kurduk, onun hobiyle alakası yok gerçi, diz, kalça, omurga protezi getiriyor. Çünkü çok pahalı bu protezler, daha ehven fiyata daha kaliteli bir servis verebilmek için kurduk. Ben kuruyorum, sonra başkaları devam ettiriyor. Ara sıra kontrol ediyorum ama ben başka bir projeye atlamış oluyorum.

Artık fiilen işlerin başında değilsiniz. Hobileriniz olmasaydı hayatla nasıl başa çıkardınız?

- Ben kendimi hobisiz tasavvur edemiyorum ki! Öyle bir dünya benim için mevzubahis değil. Ben 20 sene ata bindim. Kayak yaptım, hálá yaparım. Su kayağı yapardım, onu bıraktım. Balık tutarım. Gerek ağ, gerek olta. Artık dalmıyorum ama eskiden dalardım. Pazarları golf oynuyorum. Yelkencilik var. Müzecilik var. İstanbul’da ve Ankara’da müze açtık, üçüncüyü Ayvalık’ta planlıyorum.

Kitapta tercihim biyografiler

Hayatım boyunca beni en çok etkileyen filmler Dr. Jivago ve Deer Hunter.

Action filmleri severim.

Biyografik şeyler okumayı tercih ederim. Lee Quanyu’nun, Singapur’u Singapur yapan adamın 4 ciltlik bir kitabı var mesela, tavsiye ederim, çok etkileyici bir kitap. David Rockeffeler’ın hayatı de ilginçtir. Jack Welsh’in iş nasıl idare edilir kitaplarını da severim. Hızlı bir okuyucu değilim, dinlemeyi tercih ederim. Bazı kitapların kasetleri var, arabada dinlerim.

Hayatta üç ilkem

Yaydan çıkan ok,

söylenen söz,

geçmiş zaman geri gelmez!

Yeşil pantolon giyerim ama herkes baksın diye değil

Renkli pantolonların moda olduğunun farkındasınız değil mi?

- Tabii, tabii...

Siz herkesten önce giydiniz. Nedir bu? Siz bir trendsetter mısınız? Yoksa birileri giyim kuşam konusunda size feed back mi veriyor?

- Kimse feed back vermiyor. Ben görüyorum.

Nasıl görüyorsunuz, gezecek haliniz yok...

- Burada vaktimiz yok ama yurt dışında var. Yurtdışında akşam yemeğinden sonra yürüyüş yaparım, mesela New York’ta mıyım, yemek bitince kalkar 20-30 blok Madison Avenue’de yürürüm. Yükselen trendleri görürüm.

Üzerinizde farklı renkte bir pantolonla evden çıkarken, insanları şaşırtacağınız için gülümsüyor musunuz?

- Yok ben ne hoşuma gidiyorsa onu giyiyorum, yeşil pantolon giyiyorum ama herkes bana baksın diye değil. Yanlış bir şey yapmadığım takdirde arkamdan ne konuştukları beni hiç ilgilendirmez. Zaten ben bunları kafamdan uydurmadım ki, İngiltere’de, Amerika’da görüyorum, kimse de bana kırmızı ya da hardal pantolonlar revaçta demiyor, benim içimden geliyor, giyiyorum.

Bir tür meydan okuma mı?

- Yok efendim, o gün canım onu istiyor.

Snop biri değilim her seviyeden insanla konuşurum

Ailesinden, şundan, bundan bağımsız olarak Rahmi nasıl bir adam? Koç olmasanız biz sizi niye sevelim?

- Beni sevenler Koç olduğum için değil şahsiyetim için seviyorlar...

"Şahsiyetli hoş biriyim" mi diyorsunuz?

- Tabii ki öyle.

Kibar, nazik, mütevazı...

- Tabii. Ayıptır söylemesi öyleyimdir. Snop ve kendimi beğenmiş biri değilim. Her seviyedeki insanla diyalog kurabilirim.

Ama insanlar size mesafelidir değil mi?

- Evet öyledir.

Bu iyi bir şey mi?

- Kötü bir şey değil. Severek mesafeli oluyorlar benimle. İlla korkutmak lazım değil ki mesafeli olmak için...

Personelinizle aranız nasıl?

- İyidir. Severek çalışırlar. İnsanları katiyen ezmem. Sadece sinirlenince bağırırım. Bak onu yaparım. "Saat 5 oldu ben gidiyorum" filan da istemem, iş ne zaman biterse o zaman giderler. Yılbaşlarında, bayramlarda ararım, hediye veririm, seyahat dönüşlerinde bir şey getiririm.
Yazarın Tüm Yazıları