Yoksa AB kilidinin anahtarı futbol mu?

AÇIK Toplum Enstitüsü’nün direktörü Hakan Altınay ile bir günlüğüne Brüksel’e gittik.

Brüksel’e gidince konu kaçınılmaz olarak Türkiye-AB ilişkileri.

Gezinin amacı da Açık Toplum Enstitüsü’nün de sponsorları arasında olduğu Avrupa’nın geleceğine ilişkin bir araştırmanın sonuçlarını tartışmak.

Genişleme, Türkiye’nin üyeliği derken Avrupa’nın kendi geleceğine ilişkin kafası zaten karışıktı.

İrlanda referandumundan sonra da iyiden iyiye karıştı.

Avrupa baktı ki, işin içinde çıkamıyor kafa karışıklığını çözmek için iki Amerikalı profesöre başvurdu.

Bu işin şaka yanı tabii ki

Uzun bir öğle yemeğinde sunumunu dinlediğimiz "Yarının Avrupası" Araştırması Stanford Üniversitesi’nden Profesör James Fishkin ile Teksas Üniversitesi’nden Profesör Robert Luskin’in çalışması.

Profesör Fishkin, "Müzakereli Kamuoyu Yoklaması" diye çevrilebileceğim yeni bir araştırma yöntemi bulup, uygulayan bilim adamı.

Bu yöntemin esası şu:

Kamuoyu araştırmasına katılacak kişiler bir araya getiriliyor, konu hakkında yansız ve dengeli bilgi sahibi olmaları, ve tartışmaları sağlanıyor.

Sonra görüşleri alınıyor.

TÜRKİYE DESTEĞİNDE 10 PUAN GERİLEME

Kamuoyuna katılanların bilgi sahibi olmadan ve sonra verdikleri cevaplar farklı elbet.

Fishkin, bu yöntemi İrlanda’da, Avustralya’da ve başka sorunlu yerlerde uygulamış.

Merak ettiğim halde kendisine soramadım.,

Avustralya’nın aborijinlerden özür dilemesinde payı var mı diye.

Zira dediğine göre Avustralya’da elitlerle aborijinleri yan yana getirmiş.

Her neyse araştırmaya dönersek.

27 ülkeden 23 farklı lisan konuşan 362 kişi bir hafta sonu Avrupa Parlamentosu’nun binasında bir araya gelerek Avrupa’nın geleceğini konuşmuş, anketin sorularını yanıtlamış.

Fishkin "Bulgarlar, Yunanlılar, Almanlar vs. aynı odada toplanarak tercüman aracılığıyla konuştular" diye anlatıyor.

Peki sonuç nedir?

Bir kere "genişlemeye" destek yüzde 65’ten yüzde 60’a düşmüş.

Avrupalıların ekonomik ve sosyal reformlar için özveride bulunmaya hazır oldukları ortaya çıkmış.

Peki ya Türkiye’nin üyeliği?

İşte Brüksel’deki öğle yemeğinin esas konusu.

Profesör Fishkin’in bu araştırmasına göre Türkiye’ye destek 10 puan gerilemiş.

Yüzde 45’ten yüzde 55’e düşmüş.

"Ama üzülmeyin" diyor Fishkin "Ukrayna’nın üyeliğine de destek yüzde 69’den yüzde 55’e düştü".

YENİ ÜYELERDE YARDIM AZALACAK KAYGISI


Araştırmanın en ilginç yanı şu:

Avrupa Birliği’nin yeni üyeleri, eski üyelerine oranla Türkiye’nin üyeliğine daha "soğuk".

Ancak Fishkin’in tespitine göre, bu Türkiye’nin Müslüman kimliğinden fazla AB’nin mali yardımlarıyla ilintili bir şey.

Yani Bulgaristan, Romanya gibi yeni üyeler Türkiye üye olduğu takdirde kendi paylarına düşecek yardımın azalmasından kaygılı.

Mesele bu kadar basit.

Oysa daha önce bu konuda yapılan araştırmalar Türkiye üyeliğinin AB’ye fazla bir yük getirmeyeceği, dolayısıyla bir ülkeye para verirken diğerinden kısma gibi bir şeyin söz konusu olmayacağını ortaya koymuş.

Gel gör ki Bulgarların, Rumenlerin bundan haberleri yok.

İşte bu yüzden Hakan Altınay’ın dediği gibi Türkiye’nin üzerine çok şey düşüyor.

Türkiye algısını, imajını değiştirmek, ve hatta "itibarını yönetmek" tamamiyle bizim elimizde olan bir şey.

Örneğin, Fishkin’in uyguladığı yöntemle, Avrupalıları ve Türkleri yan yana getirerek kamuoyu araştırmaları düzenlenebilir.

Alpaslan Korkmaz’ın başarılı şekilde yönettiği yabancı yatırım çekme kampanyasının bir benzeri AB üyeliği için de uygulanabilir.

Ya da futbolda peş peşe mucizelere imza atılır.

AB üyeliği ile futbol arasında ne gibi ilişki olabilir demeyin.

Dünkü Le Monde Gazetesinde okudum.

"Avrupalı Türkiye Birliği"nin Başkanı Reynald Beaufort şöyle bir yorumda bulunmuş:

"Türkiye’nin mücadeleci yanı AB nezdindeki imajına çok katkıda bulundu. Türkiye böyle bir futbol şampiyonasına ilk kez katılmıyor. Ama bu yıl gösterdikleri performans Türkiye’nin imajı için çok önemliydi."

Brüksel’de akşam yemeğinde buluştuğumuz Hollandalı parlamenter Emine Bozkurt’un aktardığı anekdot da futbol ile ilintili.

Çekleri yendikten sonra İngiliz meslektaşı "Türklerin maçını izledikten sonra günün birinde mutlaka AB üyesi olacağınıza inandım" demiş.

Fatih sen benim adamımsın

BUNU söyleyen ben değilim.

Le Monde Gazetesi’nin blogcularından birinin cümlesi bu.

Üstelik Fransızca değil İngilizce yazmış başlığı.

Blogcumuz diyor ki: "Einstein iki şeye inanıyordu. Birincisi her şeyin mucize olduğu. İkincisi hiçbir şeyin mucize olmadığı.Yani pasif kalınmayacak, başarının koşulları yaratılacak. Fatih Terim’in başarısının sırrı bu."

Blogun devamı şöyle:

"İmparator Fatih tepkisel futbolun mucidi. Benim adamım."

Sarkozy
istediği kadar Türkiye’ye "hayır" desin.

Türklerin maçı karşısında şapka çıkartan Fransızlar eninde sonunda üyelik fikrine alışacaklar.
Yazarın Tüm Yazıları