Hoca Efendi, biraz da bunlara ağlasın

GEÇEN gün dinci gazetelerin tiraj sefaleti ile ilgili yazdığım yazı bazı kişileri fazlasıyla rahatsız etmiş. Bana "cemaatten" gelen küfürlü tepkileri, topluca Hoca Efendilerine göndereceğim.

Artık bunları o okuyup, kendi cemaatinin durumuna gözyaşı döksün! Bu kadar terbiyesiz ve ağzı bozuk insanı, aynı cemaat çatısı altında nasıl toplayabildiğinin hesabını kendisine versin.

Onları bu kadar kızdıran meseleyi tekrar anlatayım:

Türkiye’de gazete satışlarını denetlemek için bağımsız bir denetim firması çalışıyordu.

ABC Türkiye isimli bu kuruluşta, gazete-dergi yayıncıları, reklamcılar ve reklam veren temsilcileri yer alıyordu.

Uluslararası bir tiraj denetleme şirketi olan ABC, dünyanın her yerindeki deneyimini buraya bu şirket vasıtasıyla getirmişti.

Buna göre bedava aboneler, tiraja katılmıyordu.

Zaman Gazetesi’nde yapılan denetlemede faturaların topluca kesildiği tespit edildi.

Her abone ismine bir fatura ve bir tahsilat makbuzu ibraz edemeyen Zaman, ABC Türkiye’den, bu kıstasa uyabilmek için süre istedi.

Zaman yöneticilerinin bu konudaki açıklamalarını da burada size aktarmıştım. ABC’nin kurallarına en kısa zamanda uyacaklarını söylüyorlardı. Sonunda kurallara uymak yerine, kurallardan kurtulmayı tercih ettiler. Rekabet Kurulu’ndaki siyasi nüfuzlarını da kullanarak, sistemi çökerttiler.

Şimdi de çıkmışlar, bizden kendi açıkladıkları abone rakamlarına inanmamızı istiyorlar. Kusura bakmayın, ama yemezler!

Bu gazeteye parasını ödeyerek abone olanlar elbette vardır, ama en az onlar kadar "bedava abone" olduğunu, gazetelerin apartman ve dükkán kapılarına bedavaya bırakıldığını bilmeyen var mı?

BU NASIL DİSİPLİN?

TARAF Gazetesi’nde yayımlanan "Lahika 1" isimli belge, "Genelkurmay’ın resmi kayıtlarında yok" denilerek geçiştirilebilecek bir şey değil.

Belgede yer alan plan, askere karşı oldukları düşünülen kişilerin itibarsızlaştırılması ve bu amaçla bazı sivil toplum kuruluşlarının ve gazetecilerin kullanılmasını hedefliyor.

Yedek subay okulunda en çok duyduğum sözlerden biri de şuydu: Başarıdan da başarısızlıktan da komutan sorumludur!

Ve biliyoruz ki böyle bir plan, ordunun alt kademelerinde hazırlandıysa, bu işin üstlerden habersiz yapılması ihtimali yoktur.

Eğer bu çalışma, üstlerden habersiz yapıldıysa, bu nasıl disiplin? Bu disiplinsizliğin hesabını verecek olan komutan kim?

Plan, üstlerin emriyle hazırlandı ve kolayca tahmin edebileceğimiz nedenlerle "resmi kayda alınmadıysa" durum daha da vahimleşiyor.

O zaman bu planın, emir komuta zinciri içinde hazırlanmakta olan bir darbenin ön hazırlığı için yapıldığını düşünmemiz gerek.

Bundan önceki askeri darbe deneyimlerimiz bize bunu öğretiyor.

Ve soru da kendiliğinden ortaya çıkıyor: Bu planın hazırlanması emrini kim verdi, neden verdi?

Bir de ciddi bir güvenlik açığı sorunu olduğu görülüyor.

Gizli belgeler ortaya dökülüyor, bilgisayarlardan günlükler kopyalanabiliyor, komutanların odalarındaki konuşmaları kaydedilebiliyor.

Geçenlerde Yunan gizli servisi başkanının "Bütçemiz çok kısıtlı" diye yakındığını okudum, gazetelerde. Bu tabloya bakınca Yunan gizli servisinin çok bir bütçeye ihtiyaç duymayacağı da anlaşılıyor.

Ve elbette bizim mesleğimiz için en kritik konu şu: Bu yıpratma faaliyetlerinde kullanılacak gazeteciler kimlerdi acaba?

Yanıtını büyük olasılıkla alamayacağımız bir soru bu.

Ama kuşkum yok ki oralarda bir yerlerde bir liste olmalı. Bugün yarın; o da dökülür ortalığa nasıl olsa!

’Dinci’ ile ’dindar’ farkı

BAZI okuyucular da Zaman, Yeni Şafak, Vakit gibi gazeteler için kullandığım "dinci gazete" tanımlamasına takmışlar. "Onlar dinci ise siz dinsiz misiniz" gibi içinden adeta "zeká fışkıran" sorular soranlar bile var!

"Dinci" kelimesini özellikle kullanıyorum ki "dindarlar" ile bunlar arasındaki farkı vurgulayabileyim.

"Dinci" ile kastettiklerim, dini ticari ve siyasi olarak pazarlayanlardır.

Din onlar için bir gösteriş vesilesidir. Abartılı bir inanç tanımı ile kendi durumlarını güçlendirmeye çalışırlar.

Toplumu dini kuralların yönetmesini isterler. Din onlar için Allah ile kul arasında kurulan özel bir bağdan daha öteye geçer. Kendi tanımladıkları bir din anlayışını herkese benimsetmeye çalışırlar.

Bunu bir tek şey için yaparlar: Daha çok para, daha çok siyasi güç elde etmek!

Dindar ise dini kendi içinde yaşar. İbadetini bir gösteri vesilesi yapmaz. İnancını kullanarak para ve güç elde etmeye çalışmaz.

Sorun şimdilik dindarların bir bölümünün dincilerin gerçek niyetlerini anlayamamış olmalarından kaynaklanıyor.

Ama çok geçmeden onlar da bu ticaretin farkına varacaklar.
Yazarın Tüm Yazıları