Onlar üremek istiyor biz sevişmek

Şu sayfadaki karikatürlere bir bakar mısınız? Her birinde sosyolojik ya da psikolojik bir tespit var anasını satayım. Bu nasıl bir gözlem gücüdür? Bu nasıl bir ifade kabiliyetidir? Saygıyla eğiliyorum. Metin Üstündağ, bizim tonlarca kelimeyle anlatmaya çalıştıklarımızı, iki kıvrak çizgi ve cümleyle önümüze koyuveriyor. Bir hediye gibi. Yalın ve çarpıcı...

Haberin Devamı

Laiklik - türban tartışması hikaye

İlk aşk...

- İlkinin dönüp dolaşıp geleceği yer, yine ilki dükkanıdır!

Şahane espri de, ben ciddi soruyorum: Bunca zaman ilişkiler çizen bir adam, aşkı nasıl algılar?

- Aşka hep mesafeli durdum. Daha doğrusu, kendimi bildim bileli bu duygunun içinden çıkamadım. Yani onca insan dururken, neden ille de biri sevilir? O birini, diğerlerinden ayrıcalıklı kılan nedir? Aşk cümlesinde özne mi önemlidir, nesne mi, yüklem mi? Sürekli bunlara kafa ve gönül yordum, hálá yoruyorum. Bir şey bildiğimden ya da çözdüğümden değil, bir bakıma sesli düşünüyorum. Hatta seksli düşünüyorum!

Bu da iyiymiş. Yaş dönemlerinize göre aşkı, cinselliği algılamanızda farklılıklar oldu mu?/images/100/0x0/55ea1b71f018fbb8f86bac25

- Oldu! Gözlerim doldu! Büyüdükçe yani.

Nasıl yani!

- Çocukluğum Karaköy, Tarlabaşı, Kasımpaşa gibi mutena ve kenar semtlerde geçti. Tesadüf bu ya, oturduğumuz evlerin ya alt ya üst sokağı nedense hep genelevdi. Bu nedenle cinselliği doğal bir şey sandım çocukken. Elimde ekmek veya karpuz, o sokaklardan geçip evime gidiyordum. Cinselliğin ayıp ve utanılacak bir şey olduğunu, çok sonra okulda fark ettim. Tarlabaşı’ndaki evimizin karşısında konsomatris bir abla otururdu. Ramazan günleri pavyondan sarhoş sarhoş dönerken bağırırdı, mahalleli de sahura kalkardı. O zamanlar mahalle baskısı yoktu, şimdi o mahalleler kalmadı ama baskısı var nedense.

Siz aşkı nereden öğrendiniz?

- Hah geldin meselenin özüne! Bizler aşkı, filmlerden, şarkılardan, anlatılanlardan öğreniyoruz. "Aşık olmak zorunda mıyız? Olmamak bir eksiklik mi? Aşk şartlı refleks mi, dürtü mü?" Bu soruların cevabı bizde yok. Zaten anne ve babalarımızın bizim için biçtikleri gelecek de, Ay’a çıkmak, Everest’e tırmanmak, okyanus görmek, atom parçalamak ya da büyük aşklar yaşamak değil. Onlar için mürüvvet, aynen onların yaptığı gibi evlenip, çoluk çocuğa karışmak. Kendilerine benzetmek istiyorlar bizi. O yüzden de aşk-maşk bilmiyoruz biz. Mürüvvet anlayışlarıyla, farkında olmadan belki de bizden intikam alıyorlar. Hayat diye sundukları aslında bürokratik bir eziyet.

Gururlu bir adam mısınız? İlişkilerinizde gururun yeri ne kadar?

- Anlamadım, ne gururu? Sıfır şeker, zero gurur: XL geniş mezhep!

En çok kaç sene bir kadına sadık kaldınız?

- Müebbet! Hatta birkaç ilişkimden iyi halden dolayı salıverildim.

Kompleksli bir adam olduğunuz söylenebilir mi?

- Söylenebilir ama lütfen sessizce, içinden, fısır fısır söyle, herkes duymasın.

Mizah nasıl bir sanat: a) Eğlenceli b) Tehlikeli

- Ben b) şıkkı derim. Bunu büyüdükçe daha fazla anlıyor insan. Elinde pimi çekilmiş bir el bombası var. Sen de havaya uçabilirsin, bombayı yanlışlıkla attığın yerdeki insanlar da. Öyle ince hesaplayıp patlatmalısın ki, havai fişek tadı versin. Oğuz Aral’ın tedrisatından geçmiş yazar-çizerlerin çoğunda bu hüner ve erdem doğal olarak var. Sevgi ve saygıyla anıyorum Oğuz Abi’yi. Büyüdükçe, gözümde büyüyor.

Bunca zamandır aşk, ilişki, cinsellik çiziyorsunuz. Neyi fark ettiniz?

- İnsanların ne kadar kasık olduğunu! Hele aşk ve cinsellik konusunda kaskas kasıklar! Ben iki cinsi güldürerek, belki de aralarını yapıyorum. Belki de birbirlerinin üzerinde iktidar kurma çabalarının ne kadar komik ve saçma olduğunu gösteriyorum.

Siz aşkı çıplak çiziyorsunuz.

- Sadece çizmek değil, ben aşk kavramını çırılçıplak konuşmaya çalışıyorum. Mesela televizyonlarda her konu tartışılıyor, ama "Yatakta nasılız? Birbirimizi seviyor muyuz?" gibi konuları cümbür cemaat tartışamıyoruz. 70 milyon nüfusun kaçta kaçı aşk çocuğu, kaçta kaçı eziyet ve kaza sonucu? Asıl anket sorusu bu!

İyi de sizce her şey bu kadar açık konuşulmalı mı? İnsanların mahremiyeti hiç mi olmamalı?

- Hayatın hiçbir alanı, diğerinden daha kutsal ve ayrıcalıklı değil. Dört kişilik bir ailenin aylık mutfak masrafı konuşuluyorsa, evet yatak odası da konuşulmalı. Ayıpsa, insanların ne yiyip içtiklerini, lokmalarını saymak daha ayıp.

Kadınlar nezdinde mizahçı olmanın avantajlarını yaşadınız mı?

- Kadınlar güldüren erkekleri severler ama güldüren aynalara bakarak makyaj yapmazlar!

Sevişgenleriniz çok çok ince ayarlı...

- Karikatürde aşk, ilişki ve cinsellik konusunu işliyorsanız, cerrah titizliği gerekiyor. 27 yıldır çiziyorum, Allah’a şükür herhangi bir okurun midesinde makas unutmadım.

İnsan, karikatür çizerken taraf tutuyor mu?

- Tutuyor. Hayatın her alanında olduğu gibi bu konuda da hep ezilenden yana oldum. Çünkü siyaset en başta yatakta, iki insan arasında başlıyor. Ve günaşırı seks yapmak, samimi olmaya yetmiyor! İki insan sevişiyor diye birbirlerini tanıyor da değiller! Herhangi bir işi yapar gibi yapıyorlar o işi de. Belki de doğa, Tanrı, insan soyu sürsün diye zevkli hale getirdi bu eylemi, bilemiyorum. Soyu tükenen bir sürü canlı var ama insan hálá ürüyor ve her koşulda sevişebiliyor. Tuhaf olan bu.

Bütün erkekler gibi korkak mısınız?

- Başka erkekleri bilemem ama "Ne ölümden korkmak ayıp / ne de düşünmek ölümü..." Evet korkuyorum, bundan da gocunmuyorum.

Bir kadının en çok neyinden tırsarsınız?

- Dilinden. Bazı kadınlar dillerini kamçı, silgi, vinç, hatta hızar gibi kullanabiliyor.

Peki kadınlardan neler öğrendiniz?

- Kadınların yanında Rus klasik romanlarının bile hava cıva olduğunu.

Kadınları çözebilmiş bir insan mısınız?

- Haşa! İçinden bebek çıkarabilen bir insanı çözmeye çalışmak abesle iştigaldir. Kadınlar çok büyük, onları çözmek erkekleri aşar.

Bir kadın için salya sümük ağlar mısınız?

- Ağlarım, içer, sıçar, kusar, sürünürüm bile.

En son neye ağladınız?

- Yanlış adama soruyorsun, ben ota böceğe, her şeye ağlarım.

Tabu nedir?

- Allah’ın bildiğini kuldan saklamak! Hiç gerek yok tabulara. Cinsimiz, bir bakıma zincirlerimiz. Aile, toplum, devlet, kültür... Hepimize çeşitli erkeklik kadınlık elbiseleri dikiliyor. Bunlar genellikle tek tip elbiseler oluyor. Aslında üzerimize olmayan, giydikçe daralan bu elbiseleri yırtabildikçe özgür ve kendimiz oluyoruz.

Ev haliniz nasıl?

- Şort-atlet modeli.

Romantizm kareniz nasıl bir kare?

- Pötikare.

Ne kadar şefkatlisiniz?

- Ne kadar lazımsa bebeşim. Dükkan ve vicdan senin!

Ahlak bekçileriyle aranız?

- Nasıl olmasını bekliyorsun? Birbirimize "N’aber, nasılsın?" diye soruyoruz da, "N’aber, nasılsın? Sevişebiliyor musun bugünlerde?" diye niye sormuyoruz, soramıyoruz. Cinsel organlarımızı karaciğerimizden, böbreklerimizden ayrı kılan ne? Ahlak mı? Ahlak, RTÜK mü? RTÜK’çüler sevişmiyor mu? Birilerinin adına karar vermek ve bunun için ayrıca yüklüce bir maaş almak, ne kadar ahlaka uygun? Savaştan, yoksulluktan daha müstehcen ne var?

İnsanların onaylamadığı bir kadınla beraber olabilir misiniz?

- Yemişim insanları, onlara ne be! Olurum tabii.

Kendinizi ilk ne zaman erkek hissettiniz?

- Başbakan, "Üç çocuk şart!" dediği zaman. Yok yok, o laftan sonra erkek de değil "damızlık gibi" hissettim kendimi. Halkına "Üreyin!" diyen bir başbakan, kendini çiftlik sahibi sanıyordur herhalde. Aşk üremek değil, evvela sevişmektir! Laiklik, başörtüsü, türban... Bunların hepsi hikaye. Asıl mevzu şu: Onlar üremek istiyor, biz sevişmek! Onlar bu dünyaya da kazık çakmak istiyor biz sadece yaşamak istiyoruz.

Sizce ikili ilişkilerdeki en büyük sorun...

- Sekste doktorlar en çok erken boşalma ve vaginismus’tan dert yanıyorlar. Yani biri kastıkça kasıyor, diğeri de rahat mı rahat. Eee, nasıl olacak bu işler? O zavallı organlara kendi işlevleri dışında o kadar çok toplumsal-kültürel mana ve külfet yüklüyoruz ki, acı çekiyorlar. İnsanlar birbirlerine, şartlı, koşullu geliyorlar. En büyük sorun budur. Kıra döke öğreniyoruz birlikte olmayı. İki cinsten ziyade, iki zihniyet, iki bakış açısı çarpışıyor. Yumurta gibi tokuşuyoruz. Yazıktır bize, yazık...

Yazarın Tüm Yazıları