Şükrü Küçükşahin
Şükrü Küçükşahin
Şükrü KüçükşahinYazarın Tüm Yazıları

Dışişleri gizli Bakanlığı

UZUN süredir Dışişleri Bakanı Ali Babacan’la ilgili bir yazı yazma isteğimi başka gelişmeler nedeniyle hep ertelemek zorunda kaldım.

Oysa, Babacan’ın performansı çok konuşulur olmaya başladı.

"AKP’nin Dışişleri Bakanı" sıfatı giderek üzerine yapışan Babacan’ın "gizli" etkinliklerine alışıldı; ama bakanlığı da "gizli" hale getirmeyi başarması oldukça şaşırtıcı bir gelişme.

Farkındasınızdır, Babacan’dan sonra, Dışişleri Bakanımızın nerede olduğunu bilen yok, bakanlığın bir sözcüsü bulunduğu da unutuldu.

Dışişleri sözcüleri, kamuoyunda en çok tanınan bürokratlar oldu hep.

Babacan döneminde görev yapan Levent Bilman ve Burak Özügergin için ise tek basın toplantısı düzenlemedikleri için bunu söylemek mümkün değil.

"Özügergin’i sokaktaki kaç kişi tanır" veya "Selefi Namık Tan bir yemekten diğerine koşmaktan yorulurken, Bilman için kaç veda yemeği verildi" diye sorsam, yanıt ne olur acaba?

Oysa Abdullah Gül dönemi de dahil sözcüler, her hafta basın toplantıları düzenler, bakanlığın görüşlerini kamuoyuna açıklarlardı.

Hatta, Gül döneminde, Müsteşar Uğur Ziyal’in öğle yemeklerine çıkmasını muhabirler merakla bekler, Ziyal de kapıda tüm sorulara yanıt verirdi.

SÖZCÜNÜN AĞIR YÜKÜ KALKTI

Çoğu okurumuz bilmez; basın toplantılarında sözcülerin, kamuoyunun ilgisini çekmeyen; ancak dünyaya verilmesi gereken bazı mesajları olur.

Diplomasi muhabirleri bu mesajları açıklayacak sorular yöneltmediğinden sözcü, bir muhabire, "Şu soruyu da sorar mısın" diye rica eder.

O soru sorulur ve ilgili yerlere o mesaj gider.

Sağolsun Babacan, sözcüleri bu ricadan(!), bakanlığı da bu gereksiz(!) mesaj yükünden kurtardı.

Diyeceksiniz ki, Babacan gerekli mesajları kendi veriyor zaten.

Gül, gezilerine gazeteci ordusuyla çıkar, tek gezisi gizli tutulmazdı.

Oysa örneğin, Lüksemburg gezisi oraya varmasından sonra öğrenilen Babacan, ABD gezisi öncesinde basın toplantısı yapmayan belki de ilk bakan oldu.

Düşünebiliyor musunuz; Gül, ABD’ye gidecek, yanında gazeteci olmayacak!

Babacan’ı ise izleyen tek gazeteci yoktu ve programını bakanlığın bilip bilmediği üzerinde de kuşkulu yorumlar çok.

NE KAHRAMANLIK AMA

Bütün bunları Babacan’ın tutumunun belirlediği ortada; ancak Müsteşar Ertuğrul Apakan’ın, selefi Ziyal’in aksine, sessiz kalışı da dikkat çekici.

Tecrübeli ve başarılı bir diplomat olan Apakan’ın bu tutumu, Dışişleri’nde "güçlü diplomat" döneminin bittiğinin bir işareti mi kabul edilmeli?

Bütün bunlara karşın, Babacan’ın kahramanlıklarıyla ilgili haberlerin medyaya başarıyla aktarıldığını da görüyoruz.

Daha ne olsun; koca Türkiye’nin Dışişleri Bakanı, Interpol tarafından Kırmızı Bülten’le aranan PKK yöneticisi ile aynı salonda olmak istememiş.

"Ya o adam oradan çıkacak, ya ben oraya girmem" restini çekmiş.

Bu şanlı direniş sonuç verince o adam oradan çıkarılmış.

Tamam, Babacan bu tavrı yeterli buldu da Allah aşkına biri de çıkıp, "Ali Bey, Türkiye büyük bir ülkedir. Kırmızı Bülten’le aranan o terörist tutuklanmadıkça oraya gitmeyin, büyük ülke tavrı budur" diyemedi mi?

Peki biri, "Bak arkadaş, sen Türkiye’nin Dışişleri Bakanı’sın" der mi?
Yazarın Tüm Yazıları