O sorunun cevabını biliyordum

23 Ocak 2008 tarihli yazımın başlığı şöyle:"Onları Bulursanız Lütfen Sorun."

"Bugünlerde iki kişiyle yüz yüze gelip iki soru sormak istiyorum" diye başlamışım.

Soru sormak isteğim birinci kişi Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’tı.

Yazıda, kendisine şu soruyu sormak isteğimi yazmıştım:

"Acaba türban konusunun Anayasa’ya sokulması konusunda ne düşünüyorsunuz?"

Şimdi açıklıyorum.

Aslında sorunun cevabını çok iyi biliyordum.

Çünkü yazıyı yazmadan üç gün önce Haşim Kılıç’la konuşmuş ve cevabını almıştım.

Anayasa Mahkemesi Başkanı, o gün bana, "Keşke türban sorununu Anayasa’ya sokmadan halledebilselerdi" demişti.

O yazıyı da özellikle AKP kanadının bu konuda biraz daha düşünmesine yardımcı olmak amacıyla yazmıştım.

Ama AKP’den kimse Anayasa Mahkemesi Başkanı’na sorma ihtiyacı duymadı.

Aynı yazıda bir başka görüşe daha yer vermişim.

Birçok konuda AKP tezlerine yakın duran Murat Belge de, benim yazımdan bir hafta önceki pazar günkü yazısında, türban konusunun Anayasa’yla halledilmesine karşı çıkmış.

Hiçbir AKP’li onun görüşüne de itibar etmemiş.

Onlara sorma ihtiyacı duymamışlarsa, bizim yazdıklarımıza itibar etmelerini beklemek için saftan da öte bir şey olmak lazım.

* * *

Aynı yazıda görüşünü merak ettiğim bir kişiden daha söz etmişim.

Başbakan Tayyip Erdoğan’a rastlarsam ona da şu soruyu sormak istediğimi belirtmişim:

"Üniversitede türbanı serbest bıraktıktan sonra, ilk ve ortaöğretimde, devlet dairelerinde de türbanı serbest bırakacak mısınız?"

Tarih 23 Ocak 2008.

Üzerinden 6 ay geçmiş.

O günden beri, hiçbir resmi AKP’linin ağzından bu konuda tatmin edici bir cevap alamamışız.

AKP o günden beri, ülkenin sağduyu sahibi insanlarının görüşlerine itibar etmedi.

Bırakın itibar etmeyi, sorup fikirlerini alma ihtiyacı bile duymadı.

Ortalık; AKP adına ona buna silah çeken kalemşorlara kaldı.

"Üzerine git, yık, yak, devir, yok et" diyen yaygaracı bir azınlık, mangalda kül bırakmadı.

Bugün bir uyarı daha yapmayı görev biliyorum.

Geldiğimiz noktada, durum hiç farklı değil.

Anayasa Mahkemesi kararından sonra gözü iyice dönen azgın bir köşebaşı azınlığı, mahalle çeteleri edasıyla ortada dolaşıyor ve onu bunu tehdit ediyor.

İyice azıtıp, tavsiye gibi haddini bilen tavırların dışına çıkıp, aleni ve faşizan bir emir kipiyle konuşuyorlar, yazıyorlar.

Üstelik de bunu güya demokrasiye hizmet amacıyla yapıyorlar.

Merak ediyorum.

Acaba AKP, ülkenin sağduyulu makul çoğunluğunun sesine kulaklarını daha ne kadar tıkayacak?

Daha ne kadar bu ölçüsüz provokatif üslubun ve cemaatin esaretinde yaşamaya devam edecek?

* * *

Başbakan ve arkadaşlarına bir başka hatırlatma daha yapmak isterim.

Bu ülkede, sırf Erdoğan Parlamento’ya girebilsin diye, "kişiye özel" düzenlemeler yapıldı ve kimse buna sesini çıkarmadı.

Hepimizin gözü önünde, milletvekili istifa ettirilip yerine hülleyle seçim yapıldı, "Erdoğan’ın hakkıdır" diye, hiçbirimiz itiraz etmedik.

Tam aksine destekledik.

Rejimin parlamenter niteliğini değiştirip başkanlık sistemine geçilecek Anayasa değişikliği yapıldı, Anayasa Mahkemesi buna hayır demedi.

Bu ülkenin hukuku, sistemi o günlerde iyiydi de, bugün mü kötü oldu?

İçinde insaf denilen duygunun zerresini taşıyanlar, biraz geçmişe bakıp düşünür.

Düşünür ve kendi kendine sorar:

"Herkes haksız da bir tek biz mi haklıyız?"

Eminim, artık cemaat içinde bile klik haline gelen bu ceberut azınlığın çatapatları dindiği zaman, bu soruları daha rahatça sorup ülkemizi bu krizden nasıl çıkarırız sorusunu daha rahat ve yapıcı biçimde tartışacağız.
Yazarın Tüm Yazıları