Kod adı: Türban-2

TÜRBAN, "rejim kavgası"nın bir sembolüdür...

Çünkü...

Siyasete kodlanmaya fazlasıyla müsaittir...

Parmağa sarılmaya acayip elverişlidir.

Somuttur... Görünürdür...

Üzerinden kolay muhalefet yapılır...

Yani...

Eğer yanıtlanması gereken soru, "Üniversite çağına gelmiş bir genç kız, mektebe giderken istediği kılığı giyebilmeli mi?" sorusundan ibaret olsaydı...

İşimiz gayet kolaydı...

Aklı başında, makul, başkalarının tercihlerine saygılı her uygar insan, "Ne demek... Tabii ki girebilmeli" diye yanıt verirdi...

Ama ne yazık ki...

Biz "türban tartışması" adı altında...

Başka bir tartışma yapıyoruz...

Yaptığımız tartışmanın adı: Rejim tartışmasıdır...

"Türban", bu tartışmanın kod adıdır...

* * *

Bir taraf, işbaşındaki siyasi heyetin 10 yıl içinde ülkeyi ve rejimi yörüngesinden çıkaracağına iman etmiş durumdadır...

İşbaşındaki heyet de, tavrıyla, duruşuyla, hevesiyle ve atılımıyla, bu imanı bırakın boşa çıkarmayı, daha da tahkim etmiş durumdadır...

Ve savaş başlamıştır...

"Türban" işte bu savaşın, en görünür ve en işe yarar malzemesidir...

Savaşın sembolüdür türban...

Dolayısıyla...

Savaş bitmeden, uzlaşma sağlanmadan, mücadele sona ermeden...

Yani...

"Türban"ın simgesel değeri önemini yitirmeden...

Türbanın özgürleşmesi mümkün olmayacaktır.

* * *

İşbaşındaki heyete diyoruz ki:

"Senden kuşku duyuyorlar."

Yanıt hazır:

"Kuşku duyanların sayısı kaç ki? Onlar bir avuç seçkinci... Ben yüzde 47 almışım."

Diyoruz ki:

"Sen yüzde 47’yi sert bir cepheleşmenin sarsılmaz bir parçası haline getirirsen, yüzde 53’ün de senden kuşku duyduğu söylenir... Böylece karşında bir avuç seçkinci azınlık değil büyük bir çoğunlukla yüz yüze kalırsın."

Bunun üzerine mesele başka bir noktaya kayıyor...

Diyorlar ki:

"Neden kuşku duyuyorlar? Ne yaptık ki?"

Biz de diyoruz ki:

"Sen 10 yıl öncesine kadar İslamcı siyasetin neferiydin... Baskılarla karşılaşınca ’değiştim’ diye ortaya çıktın... ’Değiştim’ demek, karşı tarafı ikna etmene yetmedi... Hep bir meşruiyet krizine sahip oldun... Üstelik bir de bastıramadığın fetihçi duygularını açığa çıkardın... Toplumu kutuplaştırdın... Ayrıştırdın... Birleştirici olamadın... Yönetemedin... Meşruiyet krizini daha da derinleştirdin."

Diyorlar ki:

"Biz ne yaparsak yapalım karşı tarafı ikna edemiyoruz..."

Biz de diyoruz ki:

"Karşındakilerin hepsi ruh hastası olsa dahi sorumluluk senin üzerindedir..."

* * *

Ben türbanlı kızların özgürce üniversiteye girmelerinden yanayım...

Ben AKP’nin gizli bir ajandası olduğuna zerre kadar inanmıyorum...

Ben Anayasa Mahkemesi’nin hukuki bir karar vermediğini düşünenlerdenim...

Ben hukukun bir tarafa bırakıldığını, bir rejim kavgası verildiğini görüyorum...

Ama durum böyle diye...

Her Allah’ın günü, "Kahrolsun Anayasa Mahkemesi / Yaşasın AKP’nin önderliğinde demokratik Türkiye" türküsünü çığıracak değilim...

Bu türküyü çığıranlar fazlasıyla mevcut...

Bu nedenle...

Ben "Yüzde 47 oy aldığı halde ülkeyi yönetme becerisinden yoksun olanlar" meselesini işlemeyi tercih ediyorum...

Aksi takdirde...

"Demokratik Türkiye" hayali de, türbanlı kızların özgürce üniversiteye girme hayali de en az 20 yıl ötelenecek...
Yazarın Tüm Yazıları