Paylaş
Tam tersine bilinçli bir politikanın ürünü.
Başbakan’ın da Babacan’a açıkça destek olmasının nedeni bu zaten.
Bu durum, genel seçim başarısını yönetme becerisini gösterememenin doğal bir sonucu.
Seçim gecesi verilen bir sözün tutulmadığının görülmesi, AKP’ye oy verenlerin önemli bölümünde hayal kırıklığı yarattı.
Bunun üzerine bir de kapatma davasının gelmesi ve AKP yöneticilerinin bu süreci de idare etmekte yetersiz kalmalarının doğal sonucu, AKP’nin güç kaybı oldu.
Nitekim son araştırmalar bunu doğruluyor.
İnsanlar, bir genel eğilim olarak bir topluma, gruba vs. bağlılıklarını en çok "saldırıya uğradıklarını düşündükleri" yönleriyle tanımlamaya eğilimlidir.
Aynı kimliği paylaştığını düşünen insanların ortak paydaları "ezilen" olmaktır.
Böyle grupların "öfkelerini" aynı amaç etrafında birleştirmek de "kavgacı önderlere" düşer.
Ezildiğine inandırılan kitleler, o kavgacı önderin etrafında daha sıkıca kenetlenirler.
AKP’nin bugün içine düştüğü durumdan kurtulmasıyla ilgili olarak tasarlanan bir strateji bu.
Ve bunun için, "Müslümanlar dini özgürlüklerini kullanamıyorlar" söylemi icat edildi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, dün Başbakan’dan "Müslümanların hangi özgürlüklerini kullanamadıklarını açıklamasını" istedi.
Bir yanıt alamayacak; çünkü bu, ülkemizde içi kolayca doldurulamayacak bir teşhis.
AKP’nin etrafında birbirine sıkıca kenetlenmiş bir "mağdurlar" kitlesi yaratmayı hedefliyor ve bunun için söyleniyor.
Özgürlüklerin kullanılması engellendiği için değil!
Not: Bu konuyla ilgili ilginç bir çözümleme için Amin Maalouf’un "Ölümcül Kimlikler" isimli kitabını okumanızı öneririm. (Çeviren: Aysel Bora. Yapı Kredi Yayınları.)
AÇIKLAMA SEZONU GELDİ GALİBA |
KÖŞK’ten yapılan bir yazılı açıklamaya göre, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Hanım, kendisi ile Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan arasında bir tartışma yaşandığını iddia eden yayın organları hakkında dava açacakmış.
Bu haberi okuyunca, "Demek ki Köşk’ten de açıklama yapılabiliyormuş" diye hayret ettim.
Hatırlayacaksınız, bu köşede defalarca sormuş olmama rağmen, Suudi Arabistan Kralı’nın Hayrünnisa Hanım’a getirdiği armağanlarla ilgili bir açıklama yapılmamıştı.
Bana açıklama yapılmadığı gibi TBMM’deki "milli irade" temsilcilerinin sorularına da yanıt verilmesine gerek görülmemişti.
Eğer artık "açıklama sezonu" açıldıysa, daha önce sorduğum sorularla ilgili de bir açıklama rica ediyorum.
Öte yandan gazetelerde, dergilerde yayımlanan haberler için "dava açılmasını" da anlayamıyorum.
Demokratik ülkelerde böyle durumlarda ilgili kişi bir açıklama yapar ve "haberin gerçeği yansıtmadığını, doğru olmadığını" söyler.
Ya resmi yoldan ya da doğrudan gazete yönetimleriyle temas kurularak bu tekzibin yayımlanması istenir.
Bu açıklama yayımlanır ve gazetecinin eğer bu haberi doğrulayabileceği başka kanıtları varsa onları yayımlaması beklenir.
Ortada açık bir hakaret olmadıkça dava filan da açılmaz.
Türkiye’de de bu tür haberler için açılan davaların tümünün beraat kararıyla sonuçlandığını hatırlatayım.
Çünkü AİHM ve bizim Yargıtay kararlarının da altını açıkça çizdiği gibi gazetecinin, kamuyu ilgilendiren bir konuda habercilik refleksiyle elindeki haberi yayımlaması, basın özgürlüğünün bir gereğidir.
Doğru olmayan haberi yayımlamanın cezası da bellidir:
Haberin doğru olmadığıyla ilgili tekzibi de aynı şekilde yayımlamak!
ÖNDER SAV İÇİN İSTİFA VAKTİ! |
Paylaş