Öyleyse geriye ne kalıyor

MEĞER insanlar, ne kadar doluymuş.Ne hüzünlü bir öfke birikmiş içlerinde.

İşçisinden, memurundan, çalışan kadınından, ev kadınından eski cumhurbaşkanına kadar herkes, ülkesine iftira atan Dışişleri Bakanı’nı kınıyor.

Neymiş?

"Bu ülkede Müslüman çoğunluk" mağdurmuş...

Ayıp...

Ayıp ne kelime, çamur gibi bir iftira.

* * *

Sabah Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel arıyor.

O da aynı öfkeyle konuşuyor. Aynı bilançoyu çıkarıyor.

"Bu ülkede 80 bin cami var."

Bilanço devam ediyor:

"Camileri 5 vakit açık. Günde 5 kere ezan okunuyor. 85 bin imamın maaşını devlet ödüyor. İnsanları hacca gidiyor, televizyonlarında mevlit okunuyor."

Arkasından en kritik soru geliyor:

"Öyleyse geriye ne kalıyor?"

Ben de aynı soruyu soruyorum, cevabını bu ülkede 40 yıl siyaset yapmış, 30 yıl ülkeyi yönetmiş insan, Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel veriyor:

"Geriye bir tek şeriat kalıyor. Zaten biz de ona itiraz ediyoruz, ona karşı çıkıyoruz..."

Evet, 40 yıllık devlet tecrübesinin, ama laik devlet tecrübesinin teşhisi bu.

Partisini kurtarmak için ülkesine en ağır iftirayı atan bakana verilecek en güzel cevap da bu.

Demirel’e, "Bunları yazabilir miyim" diye soruyorum.

"Evet, aynen yaz ve şunları da ilave et. Ben 40 yıldır meydanlarda söylüyorum. Bütün İslam dünyasında, insanların dini vecibelerini en rahat yerine getirdiği ülke Türkiye’dir. 40 yıldır meydanlarda bu ülkenin mütedeyyin insanlarına soruyorum: Ey halkım, dini vecibelerini yerine getirememekten şikáyetin var mı? Bu halkın devletinden şikáyeti yoktur. Tekrar ediyorum. Bu ülkenin 80 bin camisi açıktır. Günde 5 vakit ezan okunur. Öyleyse geriye ne kalıyor? Şeriat. Zaten biz de ona itiraz ediyoruz."

Dünkü yazıma tekrar göz attım.

Belli ki öfkeli bir ruh haliyle yazmışım.

Ama ne yapayım ki, Dışişleri Bakanı Babacan’ın sözleri gerçekten ağırıma gitti.

Çok ağırıma gitti.

Babaannem gözümün önüne geldi.

Beş vakit namaz kılan annemi hatırladım.

Rakısını içen, ama her cuma namazına giden, hayatının son yılına kadar orucunu tutan, her bayramda kurbanını kesen rahmetli babamı, hacı dedemi, hacı anneannemi düşündüm.

Hayatım boyunca onların ağzından böyle bir şey işitmedim.

Tek kelime şikáyet bile duymadım.

Vicdan denen duygusunu ve inancını karanlık bir siyasete esir etmemiş bütün mütedeyyin insanlara soruyorum.

Elinizi vicdanınıza koyun ve cevap verin.

Dininizin vecibelerini yerine getirmekten alıkoyan biri var mı?

Varsa söyleyin, ben de yapışayım yakasına.

Biliyorum, bazı laf ebeleri lafı getirip getirip türbana yapıştıracaklar. Merak etmeyin, üzerindeki siyaset lekesi bir temizlensin, altındaki saf inanç yeniden ortaya çıksın, bu ülke o meseleyi de halledecek.

* * *

Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın bu ülkeye özür borcu vardır.

Onu, başı örtülü eşiyle Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturtan Cumhuriyet’e karşı özür borcu vardır.

Ve ben onun yüzüne karşı bir kere daha haykırıyorum.

Bu laik Cumhuriyet, inanan insanların, dini siyasetin aleti haline getirmeyen mütedeyyin insanların en büyük dostu, en büyük koruyucusudur.

Ve ülkemizin bu tavrı, küçük parti hesaplarının, siyasi ayak oyunlarının altında ezilmeyecek kadar asildir.

’Yes’ tuşu, ’No’ tuşu

ORTAYA konan Telekom kayıtları, olayın bir ortam dinlemesi değil, kelimenin tam anlamıyla bir "gaflet dinlemesi" olduğunu ortaya koyuyor.

Belli ki, CHP Genel Sekreteri Önder Sav, yanlışlıkla telefonunun "Yes" yazan tuşuna basmış ve Vakit Gazetesi muhabirinin eline düşmüş.

Ne gazeteye, ne de gazeteciye söylenecek laf var.

CHP kendi eliyle tuzağa düştü ve Başbakan’a son günlerdeki en büyük voleyi kaldırdı.

Erdoğan da voleyi çaktı.

Zaten hiçbir siyasetçi, böyle bir fırsatı kaçırmazdı.

Ancak bu olay, hiçbirimize bu ülkede çok ciddi bir keyfi dinleme sorunu bulunduğu gerçeğini unutturmamalı.

Sanmayın ki bu sadece muhalefetin sorunu.

Hayır, hepimizin sorunu.

Çünkü hepimiz siyasetçilerin, işadamlarının, gazetecilerin dinlendiğini biliyoruz.

Ayrıca her kurum bir başkasını dinliyor.

Eminim sadece muhalefet değil iktidar da dinleniyor.

Başbakan, "Bu olayın sonuna kadar gideceklerini" söyledi.

Bence de gitmeli.

AKP’nin önerdiği komisyona CHP ve MHP de katılmalı ve dinleme işini zapturapt altına alacak tedbirler ortaya konmalıdır.

Bugün iktidarda olanlar, yarın olamayabileceklerini düşünüp işin üzerine başkalarından daha kuvvetle gitmelidirler.

Hepimiz bilelim ki, toplumumuzun ruh sağlığı açısından bu, son derece önemli bir şeydir.

Devletin güvenliği için legal dinlemeye evet.

Ama insanları yıpratmak, haksız bilgi toplamak için yapılan keyfi dinlemeye hayır.

Sloganımız bu olmalıdır.
Yazarın Tüm Yazıları