Kötüden iyisini seçmek

ANKARA
DEMOKRASİYİ ahir zaman dini sayacak ve/veya "cici demokrasi" diye küçümseyecek yaşı çoktan geçtim.

Artık demokrasinin kötüler arasındaki en iyiyi seçmek anlamına geldiğini biliyorum. Çoğunuz gibi!

Galiba sorun şu ki; çoğunuzun oy verdiği parti ile liberal cephedeki yandaşları bu basit gerçeği unuttu. İktidar partisini marifetine iltifat kesmiyor, illa mutlak sadakat bekliyor...

Eski sosyalist, nevzuhur liberaller ise Türk Silahlı Kuvvetleri ile uzantısı olarak gördükleri yüksek yargı, üniversite, bürokrasi ve medya beşlisine (Mahşerin 5 atlısı veya Pentagon esprisi yapmayacağım) karşı AKP adına (arkasına sığınarak?) tetikçiliğe soyunuyor. Dolayısıyla ilk bakışta çoğulcu veya çoğunlukçu cephe görüntüsü veren bu Kutsal İttifak aslında bünyesinde marjinal eğilimler saklıyor/barındırıyor/besliyor. Sayalım mı?

* * *

Temsili demokraside seçmen sadakati aranmaz. Aldığınız oy gelecek seçime kadar emanettir. Seçmenin icraata (veya keyfine) göre partiler arasında karar değiştirme özgürlüğü demokrasinin teminatıdır. Oysa görüyoruz ki:

1) AKP, seçmenle parti üyesini karıştırıyor. Aldığı oyu pazara (seçim sabahı) kadar değil, mezara kadar aşk sanıyor. Bu yanılsamanın yaratabileceği tehlikeyi farklı bir örnekle izaha çalışayım. Bazı banka sahipleri de yakın zamana kadar müşterilerinin emanet paralarını (mevduat) sermaye sanma ve rahatça harcama yanlışına düşmüştü. Umarım AKP’nin de sonu, zamanında meşhur ve fakat şimdi düşkün müflis bankerlere benzemez, iş işten geçmeden farkı fark eder.

2) AKP, TC yurttaşını tebaa sayıyor. Öyle ki Meclis’te sadece iktidar partisi oylarıyla seçilen Cumhurbaşkanı’na fikri düzeyde kalan ve hakarete varmayan muhalefeti bile içine sindiremiyor. "Cumhurbaşkanı’nı tanımayan bu ülkeden çeksin gitsin" demeye getiren Başbakan, kendi eşinin Çankaya davetlerine katılmama gerekçesini kamuoyuyla paylaşma ihtiyacı duymuyor. Öyle ya, tebaaya bilgi değil emir verilir!

3) AKP her yerde darbeci arıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve türban dayatması nedeniyle kimyası bozulan toplumu teskine gerek duymayan AKP, tam aksine öküz altında buzağı, her dolu muhalif meydanda darbeci izi arıyor. (Halkın tamamı AKP’den memnun ve mesut olduğu varsayımına göre) Cumhuriyet mitingleri gibi kitlesel gösterilerin ancak emekli paşa ve Ergenekon çetesinin ortak eseri sıfatıyla lanetlenmesi gereğine inanıyor. Paranoyasını kanıtlamak için savcıları, polisi nafile seferber ediyor.

4) AKP, AB ile müzakere yerine kapitülasyonu seçiyor. Kapitülasyon, yabancı bir sözcük ve şartlı teslim anlamına gelir. AKP’nin özellikle kapatma davasından sonra AB’ye karşı izlediği tutumu ancak bu kavram izah eder. Yargı erkini dış baskıyla terbiye girişimi bu memleketin limanlarının, tersanelerinin tesliminden çok daha vahimdir. (Ayrıca dava sonucundan bağımsız olarak Türk kamuoyu ile AB arasındaki soğukluğun giderilmesi epey zaman alacağa benzer.)

5) AKP her yerde yandaşını arıyor, yaratıyor. Meclis’i zaten yok sayıyor, Çankaya’yı fethettiğine inanıyor. Hákim ve savcılarla iktidara geldiği günden beri kavga ediyor. Medyada sayısı azımsanmayacak yandaşlarıyla yetinmiyor. Kamu bankalarından krediyle yenisini yaratıyor. (Bu krediler ticari deniliyor, ama her nedense gazetede ciddi tiraj kaybı, TV’de reyting felaketi ne patronu ne de alacaklıları telaşlandırıyor. Yoksa tek okur/izleyici Başbakan kalsa bile yetecek mi?)

* * *

Yargıya ve kararına tüm saygımı koruyarak... Lafı hiç dolaştırmadan söylüyorum. Umarım AKP kapatılmaz.

Çünkü bu partiye oy verenlerin sistem dışına itildikleri duygusuna kapılmalarını asla istemem. Ayrıca bu ülke illa ki Milli Görüş çizgisinden bir parti tarafından yönetilmeye mahkûmsa hiç değilse AB ve küresel güçlerle barışık olan tercihimdir.

Ne var ki şu ağır soru zihnimi yormuyor değil... AKP bu badireyi de hatalarını kabullenmeden, ders almadan atlatırsa... Demokrasiyi nasıl yaşatacağız?

Demokrasiden yeterince nasibini alamadan demokrasi sayesinde iktidara konan AKP ile... Demokrasi sandıkları artık her neyse o uğurda başkasına söz hakkı/yaşam şansı tanımayan müttefiklerine rağmen... Demokrasiyi nasıl koruyacağız?

Üstelik pazar sabahı moralinizi bozmak istemem ama yarının bugünden çok daha zor olacağı kesin. Konjonktürel iktisadi başarıyı şahsi ve üstün beceri sanan AKP’nin burnunun ucunu görecek hali yok.

İşte bu ortamda yakın geleceğin inşası... Özgürlük ve ekmeğe sahip çıkma kavgası (AKP’li veya AKP’siz ya da türdeşi yeni partiyle) yine samimi ve fakat isimsiz demokratlara düşüyor.

Anlatamadıysam tekrar edeyim, size!
Yazarın Tüm Yazıları