’Kara cüppeliler’den ’Dam üstünde saksağan’a

YARGITAY bir bildiri yayınladı ve son zamanlarda yurtiçinden ve dışından yargıya yapılan baskılara karşı itirazlarını ortaya koydu. Adalet Bakanı, bildiri için "dam üstünde saksağan" benzetmesini yaptı. Yeniden tarihe bir not düşülmesi gerekiyor bu gelişmeler karşısında... Peki ’hukukçu dostumuz’ ne diyor:

Haberin Devamı

"Birkaç gün önce de yargı mensupları ile bir toplantıda "yargının standardizasyon zorunluluğu"ndan bahsederken "Artık hıyarın da bir standardı var, kabağın da bir standardı var" diyerek yargı mensuplarına, nasıl bir yargı standardı düşündüklerini açıkladı.

İyi ki kokoreç üzerinden bir standart benzetmesi yapmadı!..

Üslubuna hakim, saygılı bir siyasi kişilik olan Sayın Adalet Bakanı M. Ali Şahin, yargı kurumunun standardına örnekleme yaparken hıyar, kabak gibi zerzevatları örnek gösterdi ve Yargıtay’ın, üzerimize baskı kurulmak isteniyor itirazlarını içeren bildirisi ile ilgili olarak da, kendi bakanlık bünyesinde çok önemli bir kurul olan Yargıtay Başkanlar Kurulu’na sahip çıkması gerekirken "Dam üstünde saksağan" halk deyişini hatırlattı.

İyi ki devamı olan "Vur beline kazmayı" ilave etmedi ve ne yazık ki üslubunun dışına çıktı.

Menderes’in, DP’nin anti-demokratik uygulamalarını (yargı yetkisini haiz Tahkikat Komisyonları kurması v.s) eleştiren üniversite hocalarına "kara cüppeliler" yakıştırmasından bu yana değişen bir şey yok gibi...

Bunun adı "iktidar tahammülsüzlüğü"..

Yaşamakta olduğumuz sanal demokrasi aleminde, sayıca çok olan hiç bir eleştiriye katlanamıyor ve yanlış olan bu tahammülsüzlükleri, demokrasi, milli irade söylemi üzerinden yaparak meşrulaştırmaya çalışıyorlar.

Başbakan da 22 Temmuz’dan sonra aynı ruh haline hızla girdi, türban gibi hassas bir konuda uzlaşma yerine "velev ki siyasi bir sembol olsun" derken, Menderes’in meşhur grup konuşmasındaki "Siz isterseniz Hilafeti bile geri getirebilirsiniz" retoriği ile aynı paralele girdi.

AKP için, demokrasilerde iktidar sahibi olmanın, kurumlar ve muhalefet edenler ile uzlaşarak Anayasal bir mutabakat çerçevesinde ’yönetmek sanatı’ olduğunu bir kere daha düşünmek zamanıdır.

'Walesa Erhan’

FLAŞ TV’de AKP’ye yönelik eleştirileri ile son aylarda dikkat çeken VERSO Başkanı Erhan Göksel dün Tuzla tersane işçilerini ziyaret etmiş.

Kendisini karşılayan kalabalık bir işçi grubu ile bir kahvehanede konuşmuş...

Türk-İş’e bağlı sendika mı, onun üyeleri o hálá Kasımpaşa’da imiş.

Alınan görüntüleri pazar akşamı ekrana getirecekmiş.

Cesaret gösterebilen işçiler çok acı şeyler anlatmışlar kendisine...

"Sen bizim Walesa’mız ol" demişler. Göksel’in gözleri dolmuş adeta.

Oradaki çalışma koşullarını mercek altına alırken, civardaki tersane sahiplerinin villalarını da görmüş.

"Bir yanda da yoksulluk diz boyu" diyor.

Ölen tersane işçilerine ’kan parası’ olarak 80 bin YTL verildiğini öğrenmiş...

İşçilerin sorusu üzerine Yargıtay başkanlarının bildirisi üzerine de bir şeyler söylemiş...

Göksel demiş ki:
"Bu bildiri 12 Mart muhtırasının benzeridir.

Bu kez verenler ise yargı mensuplarıdır.

Yargı İstiklal Mahkemeleri’nden bu yana en ağır değerlendirmesini yapmıştır.

Ne yazık ki, bizzat hükümet demokrasinin en temel ayağı olan yasama ve yürütmeyi denetleyen yargıyı ortadan kaldırarak tahakküm altına almaya çalışıyor.

Böyle bir tutuma karşı feryat etmesinden başka bir olanağı kalmamıştır yargının...

Bu uyarı dikkate alınmazsa Türkiye’de rejimin devam etmesi mümkün değildir."

Kamu da ölüm niye olmuyordu
VATAN’da Haşmet Babaoğlu uzun yıllar denizcilik sektöründe olan bir okurunun sözlerine yer verirken geçmişin Haliç, Camialtı, Pendik, İstinye ve Alaybey gibi kamu tersanelerinde ölüm olayının hatırlanmadığını belirtiyor.

"Neden mi?

Bizim tersanelerimizde ’İş Güvenliği’ diye bir servis vardı, iş ve ortam konusunda karar verirdi. İşçilerin tümü meslek lisesi mezunuydu. Çalışma saatleri kölelik düzeniyle değil, iş kanunlarıyla belirleniyordu."

Biliyor musunuz
CHP Genel Başkanı Baykal, Kadıköy Belediyesi’nin merkezden 8 km uzaklıktaki meclis salonu ve kültür merkezi ile alışveriş merkezinin temelini atacak. Kozyatağı’nda 10 dönümlük yerdeki inşaatı Rusya’da önemli projelere imza atan Rönensans yapacak. İl Başkanı Tekin, Zeyport ihalesini alan Rönesans’ı daha önce AKP’ye yakın bir firma olarak eleştirmişti.

ÇORLU
yöresinde kurulacak olan ’Lojistik Kent’le ilgili olarak Tekirdağ Valisi Aydın Nezih Doğan’ın açış konuşmasıyla yarın yapılacak olan ’Küresseleşen Ticarette Lojistik Merkezlerin Ülke ve Bölge Ekonomisi Üzerinde Etkileri ve Çorlu Örneği’ konulu sempozyumun konuşmacılarının Can Baydarol’un yönetiminde Çetin Nuhoğlu, Kosta Sandalcı, Cüneyd Düzyol, Özkan Poyraz, Kaan Sürmeli ve Yrd. Doç. Metin Çancı olduğunu (Çorlu E5 Karayolu üzerinde Vakıflar Köyü Shiva Restaurant Toplantı Salonu, 12.00)...

Haberin Devamı

Mesaj Panosu

RUMELİ Balkan Türkleri Federasyonu Başkanı Özcan Pehivanoğlu "Geleneksel bahar şenliğimizi pazar günü Kemerburgaz’da yapıyoruz. Siyaset, sanat ve spor dünyasından çok sayıda konuğumuz arasında Yeşim Salkım, Tarık Mengüç, Arif Şentürk ve Ekrem de bizlerle beraber olacaktır" diyor. ARHAVİ ve Köyleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin düzenlediği Bahar Şenliği de 8 Haziran’da İstanbul Çavuşbaşı Arkabi Restoran’da... SARAY 3. Bahar ve Kültür Festivali bugün başlıyor. Muazzez Ersoy, Ayhan Aşan, Emel Müftüoğlu konserleri var.

Haberin Devamı

Kadıköy'de CHP'li belediyenin ilginç projeleri

BÜYÜKŞEHİR'e gelen imar dosyaları zaman zaman CHP'liler de birbirlerine aykırı düşüyorlar.

Örneğin, Zeyport... Yani Zeytinburnu'nda Mega yat limanı projesi gibi...

3 milyar dolarlık yatırım için Rönesans-Koçhan ortak girişim grubu talip oluyor. Rönesans özellikle St. Peterburg başta olmak üzere Rusya'da büyük projelere imza atmış bir firma... İlk kez Türkiye'de

iş yapmak için Koçhan Danışmanlık'la işbirliği yapıyor. Nitekim bu ihaleyi alıyorlar. CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, gercekgundem.com sitesinde 19.7.2007 ve 13.12.2007 tarihli yazılarında 'Adrese teslim ihale' ve 'Bu ülkede hala hakimler var' başlıklı yazılarında ilginç ilişkiler ağını ortaya koyuyor.

Haberin Devamı

Rönesans'ın sahibi Malatya'lı Erman Ilıcak bir demeçinde ortağı Mehmet Emin Erkan için "İstanbul'u iyi bilen bir Karadenizli'ye ihtiyaçım vardı" diyor. Erkan İnşaat'ın sahibi olan Mehmet E. Erkan, aynı zamanda da Koçhan Danışmanlık'ın büyük ortağı... Başbakan Erdoğan'ın 40 yıllık arkadaşı, İmam Hatip'te ortaokula kadar birlikte okumuşlar diye yazılıyor basında... Kemal Unakatın'ın oğlu Abdullah Unukatın'ın villası, Erkan'ın yaptığı Büyük Çamlıca Evleri Sitesi'nde bulunuyor... Erkan İnşaat'la Abdullah Unakatın'ın işyerleri yanyana... Daha başka dostluklar ve ilişkiler de var. Ayrıca ne tesadüf ki Erkan, Başbakan Erdoğan'a, Çamlıca'da villa satan Mehmet Gür ile de eski iş ortağı...

Zeyport'un satışı Maliye Bakanı Kemal Unakatın tarafından onaylandıktan sonra Mimar ve Mühendisleri Odası ihaleyi yargıya taşıyorlar. İstanbul 2. İdare Mahkemesi, aralık ayında verdiği kararla yürütmeyi durdurma kararı veriyor. (Bu kararla birlikte Haydarpaşa ve Zeytinburnu Limanı üzrinde gerçekleştirilmek istenen projelere izin çıkmıyor. Mahkeme ayrıca 3. köprünün yapılmayacağı yönünde de karar veriyor.)

O İSİMLERİ BİZANS SURLARINA ÇAKMAK LAZIM

Rönesans ve ortaklarının elleri ve kollarının bağlanması üzerine Büyükşehir'den nasıl karar çıkacağı yolunda henüz belirsizlik görülürken, CHP'li bir Belediye Meclis üyesi "Mahkeme kararı by-pass edilerek, hülle yöntemi ile yeni bir plan yapılabilir burası için... Büyükşehir Belediye Meclisi mahkemelerle 'inatlaşmaya' devam edeceğini yine görüp yaşayacağız! Aslında Meclisin ne böyle bir gücü, ne de böyle bir haddi olmaması gerekir. Ama tarih İstanbul'u bugünkü imar rezillikleri ile yoğunlaştıranları sorgulayacak, 2004-2009 Meclisi'nde görev alan isimleri unutmayacaktır. Birkaç yıl sonra bunların isimlerini teker teker Fatih'in aldığı, İstanbul'daki Bizans surların üzerine çakılacaktır mutlaka... İbreti alem için."

Haberin Devamı

Rönesans firması deyince İstanbul'da başlattığı projelere de değinmek gerekiyor.

Gerçekleşmekte olan ilk projesi, Kadıköy'de Ankara asfaltı üzerinde (Eski demir tevzi yeri) Yeni Sahra bölgesinde alışveriş merkezi... Bir başka projeyi de Kadıköy Belediyesi ile başlattı.

Kadıköy Belediyesi, 10 dönümlük yerini, 30 yıllığına yap-işlet-devret modeliyle ihaleye çıkarttı.

Ancak ihaleye yeni kurulmuş olan 'Kozyatağı Gayrimenkul Yatırım İnşaat Turizm Ticaret AŞ' tek başına giriyor ve alıyor... Yani Rönesans'ın emlak şirketi...

Bu konuda başta AKP'li olan meclis üyeleri dahil bazı üyeler "İhalenin hangi gazetede ilan edildiğinin öğrenilemediğini" ileri sürüyorlar. (Belediye Başkanı Selami Öztürk daha önce Ataşehir'de yeşil ve spor alanı olarak ayrılan 50 kusur dönümlük arazi Kadıköy Belediyesi tarafından ihaleye çıkartılmıştı. Nedense hep 'Bursa Hakimiyet' gazetesinde çıkan bu tür ihale ilanlarından kimse haberdar olmamış ve bu yer tek katılımcı Fenerbahçe Kulübü'nde kalmıştı. FB'nin buraya kulübe gelir sağlamak üzere alışveriş merkezi, rezidans, otel ve kapalı spor salonu yapacağını ne yazık ki hiçbir gazete yazamamıştı, biz hariç...)

BAŞKAN TEKİN ELEŞTİRMİŞTİ

CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin'in Zeyport ihalesiyle Büyükşehir nezdinde 'imtiyazlı şirket' olarak eleştirdiği Rönensans firmasının, bu kez Kadıköy Belediyesi ile böyle bir yatırım için yakın işbirliğine girmesi dikkat çekiyor. Bu ilişkinin arkasındaki isim de merak konusu... Neyse!.. Rönesans, bu alanda alışveriş merkezi, kafeteryalar, restorantlar, hipermarket, teknoloji marketi, ulusal ve uluslararası önemli markaların moda mağazaları ve dükkanlar ile açık ve kapalı otopark

yapacak.... Kadıköy Belediyesi'ne aynı yapı bloğu içerisinde 'Kozyatağı' ismi verilecek bir Kültür Merkezi ile Belediye meclis toplantı salonu, aynı yapı bloğunda yer alacak.

Bütün bunlar dıştan güzel de... Bu tür uygulamalar nedeniyle Başkan Selami Öztürk, partililer tarafından eleştiriliyor.

AKP'Lİ ÜYE NE DİYOR

Belki de 3. dönem sonunda Öztürk'e hiç de alışık olmadığı tepkiler bunlar.

Ama bir konunun altı da çiziliyor; hem de bir AKP'li Meclis üyesi tarafından:

"Selami Bey, AKP'nin yerel yönetimleri yok eden veya bölen düzenlenemesinde hiçbir kriteri yok, tek amacın CHP'yi zayıflatmak olduğunu söylüyor... Doğru söylüyor. Kendisinin başarılı olduğunu anlatmak istiyor. Bunu gelsin de AKP'lilere anlatsın... Aile fertlerinin, Kadıköy'deki hangi projelerde yeraldığını ille de söylememizi mi istiyor? Bazı şeyleri gölgelemesin, gerçekler ortaya çıkacak. AKP'lileri eleştirmek isterken, 'Adamın cipi var ama yeşil kartlı' derse bunun karşılığında bazı şeyler ortaya çıkar. Opera açarken Kültür Bakanlığı'nın, Ataşehir'de olanları FB'nin arkasına sığınarak söylemesin... Partili milletvekiller Algan Hacaloğlu ve M.Ali Özpolat'ın kulislerde söylediklerini biliyor mu?"

Selami Öztürk, "AKP'nin bayrağını Kadıköy'e diktirmeyeceğim. Bu yola başımı koydum" dediğini biz de biliyoruz.

Bu arada Türkiye'de hiçbir belediyede olmayan-duyulmayan bir uygulamaya dönük eleştiriyi de aktaralım:

"Kadıköy merkezindeki belediye ile meclis toplantılarının yapılacağı salon arasında yaklaşık 10 km. uzaklık olacak... Demek ki Öztürk, meclis üyelerini Belediyeden uzaklaştırmayı amaçlıyor."

TEMELİ BAYKAL ATACAK

Kadıköy'den 'Meclis binası ve kültür merkezi' plan notuyla geçen projenin maketlerine bakıldığında görüntünün daha çok bir ticaret ağırlıklı merkez olduğu görülüyor. (Aynı uygulamayı geçen dönem Beşiktaş'da ANAP'lı belediye başkanı Yusuf Namoğlu yapmış, Ihlamur ve Nispetiye'deki belediyenin iki arsasını belediye binası ve nikah dairesi görünümü altında Migros'a alışveriş merkezi olarak armağan etmişti...)

Haberin Devamı

Toplam dört katlı yapılması planlanan inşaatın bir yılda tamamlanacak. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, bu binanın temelinin Genel Başkan Baykal tarafından atılacağı bildiriliyor.

Kamulaştırılmış alanda ticarethane yaptılar

"Bakırköy, Osmaniye E-5 karayolu üzerindeki Kurt Çimento A.Ş ye ait 600 dönümlük alan kentsel hizmet alanı ve yeşil alan yapılmak üzere Başkan Naci Ekşi döneminde kamulaştırılmıştı.

Tapu kayıtlarında (İncirli mevkii, 1043 ada, 3 parsel sayılı yerde bulunan kamulaştırılmış alanda sadece kamu hizmetleri, kentsel alan ve yeşil alan hizmetleri yapılabilirdi.) Nitekim geçmiş yönetimlerde Bak-Su, adliye binası, pazaryeri gibi kamuya yönelik hizmetler yaparak kamulaştırmanın amacına uygun davrandılar.

Şimdiki Başkan H. Ateş Ünal Erzen ise bu yasal ve etik kurallarını hiçe sayarak burada yandaşlarına seramik satış yeri (Burada bir paravan isim altında Başkan yardımcısı Akif Mahmut Yazıcıoğlu'nun oğlu Celal Yazıcıoğlu'nun ticari faaliyet gösterdiği iddiaları vardır) Saklıgöl restaurant (Meclis üyesi İbrahim Mamati'nin burasını içkili restaurant olarak üçüncü şahıslara kiraya verdiği iddiaları, Celal Yazıcıoğlu'nun ve belediyenin yakın arkadaşı ve yandaşı olan Karadenizin Sesi radyosunun da cüz’i bir bedelle burasını kiralayıp yıllardır kullandığı ve yapılan işlerin açıkça bir ticari faaliyet olduğu ortadadır. Üstelik bu yasadışı yerlerin açılışına Belediye Başkanı H. Ateş Erzen bizzat katılmış ve açılışını yapmıştır. Bu da ayrı bir skandaldır ve tüm Bakırköylülerce tepkiyle konuşulmaktadır.

Tepkiler üzerine Bakırköy Sivil Toplum Kuruluşları Platformu bu gayrı yasal durumu şikayet etmiş şikayetlerimiz üzerine gerek İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişlerinin raporları, gerekse 2008 yılının ocak ayında çıkan İdare Mahkemesi kararının uygulanmadığı tespit edilmiştir.

Arazinin kamulaştırılmadan önceki sahibi de bu ticari tasarrufları görerek zaman aşımı ilkesinin de kalkmasından faydalanarak araziyi geri almak üzere dava açmış bulunmaktadır. Yani Bakırköylü küçük bir gurubun çıkarı için büyük ve değerli bir arazisini kaybetmekle karşı karşıya kalmıştır. Bu yasadışı, etikdışı durumu yaratan siyasileri ve siyasi anlayış ile onları idare eden Büyükşehir Belediyesi çalışanlarını kınıyoruz. Alanın derhal boşaltılmasını ve kamulaştırmanın amacı doğrultusunda hizmetler yapılmasını talep ediyoruz."

SSK Beyoğlu Şubesi Müdürü Hasan Öztürk'ün marifetleri

"BİZLER Beyoğlu SSK Şube Müdürlüğü'nde çalışan bayanlarız. 20. yüzyılda bir kamu kurumunun müdürün personeli ve şefleriyle yaptığı toplantıda küfürün ötesindeki konuşmaları, hakaretleri artık çekilmez duruma geldi.

Beyoğlu SSK Şube Müdürü Hasan Öztürk'ün bundan daha öncede defalarca soruşturma geçirmiş ve aşağıdaki yazdıklarımız yazılı ifadelerden alınmıştır. Kurumun içinde bir bayan bir erkekle veya bir erkek bir bayanla konuşamaz mı? Söz ettiğim müdür iki kişiyi konuşurken gördüğünde "Burasını geneleve çevirdiniz, biri beni arayıp iki kadın isterse ben ne diyeceğim. Şu anda bana bir kadın bile kalmamış, keza aynı toplantıda kadınlar kadınlara jinekoloji masasına yatmaya, orasını burasını göstermeye ne kadar meraklılar, biz baksak olay olur. Benim bunlara söylediğimi ite köpeğe atsan yemez yada benim bu söylediklerimi köpek yese kudurur" dedi. Bu ifadeleri kullanan benim. Siz bana hiç bir şey yapamazsınız çünkü benim arkamda 'Başbakan, Hayati Yazıcı, Albayraklar, Cevahirler' var.

Herkesin eşi ve çocukları var. Böyle bir kişinin yönettiği kurumda insanlar kızlarını ve çocuklarını çalıştırmak ister mi? Mutlaka istemiz. Bu olaylar Beyoğlu SSK müdürlüğünde yaşanıyor. İnsanın inanası gelmiyor. Bu tip kişilerin kamu kurumlarından uzaklaştırılması gerekmez mi?"

Türk halkı gerçekten hipnotize olmuşsasa...

DÜNKÜ 'Türk halkı, nasıl hipnotize edildi?' başlığını taşıyan yazınızı okudum. Ortada, şaşılacak ve üzülecek bir durum yoktur. Her şey, olması gerektiği biçimde cereyan etmiştir. Sebebi de belli ve gayet açıktır:

Baştakilerin yolsuzluklarını hesap soramayan sistem; en uç noktasına kadar hırsızların, yalancıların ve ahlaksızların eline geçer. Bir ülke bu hale düşünce de, ahlak ve fazilet yere düşer. Ahlak ve fazilet yere düşünce de, milletlerin kaderine hırsızlar, yalancılar ve ahlaksızlar hükmeder hale gelir.

Yazınızda örnek olarak verdiğiniz yağ konusu, 1980'den sonra tarımsal üretime nasıl darbe vurulduğunun gerçek bir göstergesidir. Bu darbe sebebiyle, artan nüfusa ve üretim potansiyelinin müsait olmasına rağmen Türkiye, kendisine yetecek kadar yağ üretememekte ve her yıl, 1 milyar doları aşan ithalat yapmaktadır. Kaybımız yalnız para da değildir. Bu alanda yaratılması gereken katma değer de kaybedilmiştir. Bugün çekirdekten yağ üreten fabrikalarımız, hemen hemen kalmamış gibidir.

Tarım ve hayvancılık alanında durum, aynen yağ üretiminde olduğu gibidir. Deri sanayiinden örnek verelim:

BİR KAÇ ÖRNEK

Dünya piyasalarında söz sahibi olduğumuz söylenen konfeksiyonluk deri sanayiimiz, 85 milyon adet deri kullanmaktadır. Kullandığı bu derinin 65 milyon adedini, ithal etmektedir. Gerekçe, dış piyasalarda daha ucuz olmasıdır. Doğrudur da. Ama; deri ithaliyle kayıplarımız da konuşulmalı ve bu hususta tedbir alınmalıdır. Bir adet deri ithal ettiğimiz zaman; bir deriye isabet eden et, süt, yün, sakatat ve donyağ kaybetmekteyiz. Sabun sanayiimiz de faaliyetlerini, donyağ ithal ederek sürdürmektedir.

Sözü uzatmaya gerek yoktur. İktisat yönünden temel kural bellidir:

Bir ülkenin dağları, yaylaları et, süt, yün ve deri deposudur. Ovaları da, bitmez, tükenmez ve zenginlik sağlayan sağlam bir kaynaktır. Bu sebebple de; tarım ve hayvancılığını geliştiremeyen ülkelerin, büyüklük iddia etmeye hakları yoktur. Böyle bir ülke; iç pazarını büyütemediği için dünya piyasalarında rekabet gücü kazanamaz ve kendine özgü ve katma değer yaratacak şekilde sanayileşemez.

Türk Telekom konusuna gelince:

Bilinen şekliyle özelleştirilmesi bir facia ve ihanettir.

İki gün evvel bazı gazeteler yazdı: 10 milyon abonesi olan Yunan telecomunun yüzde 25'i, bir alman firmasına, 22 milyar değer üzerinden satıldı. Öyle şartlar kabul ettirilmiş ki; son sözü daime Yunanistan söyleyecek. Almanların görevlendireceği yönetim kurulu üyesi veya üst seviye yöneticisine Yunanca konuşma şartı getirilmiş!

Şimdi, dikkat ediniz: 30 milyona yakın abonesi olan Türk Telekom, 2005'te ve bugün, 12 milyar dolar değer üzerinden satılmış. Daha acı ve düşündürücü husus da şudur:

2005'te Türk Telekom'un yüde 55 hissesini, 12 milyar dolar değer üzerinden 6.6 milyar dolara satın satın alan Hariri ailesi, bu hissenin yüzde 35'ini, 22 milyar değer üzerinden 6.7 milyar dolara, Suudi Telekom'a satmıştır. Ne güzel alış veriş değil mi? Bu satış, gazetelerde yer aldığı halde, hiç kimse, bu haberin üzerinde durmadı.

Şimdi; daha acı bir gerçeği dile getireyim:

Gazetelere yansıyan haberlere göre Hariri ailesi, 2007 sonuna kadar 2 milyar dolar kar payı almış.

BİR ANALİZ YAPALIM

Türk Telekom özelleştikten sonra 51 bin olan personel sayısını, 36 bine düşürmüş. Önümüzdeki aylarda personel sayısının 30 bine düşürüleceği haberini, gazetelerde okudum.

Türkiye Şişe Cam Sanayiinde 17 bin kişi çalışmaktadır. Bu şirketin personel giderleri, devletin payı (SSK primleri, muhtasar vergiler) dahil yıllık, 480 milyon dolardır. Dikkat ediniz;

Harriri ailesinin Türk Telekom'dan elde ettiği 2 milyar dolarlık kar payı, Şişe Cam Sanayii şartlarında çalışan 85 bin kişinin, devletin payı dahil, bir yıllık ücretlerine eşittir.

Dahası var: Türk Telekom, abonelerinden her ay 10 lira sabit ücret tahsil etmektedir. 25 milyon abonesi olduğunu varsayalım. Bu durumda aylık tahsilatı 250 milyon, yıllık tahsilatı, 3 milyar YTL.dir.

Fevkalade önemli ve verimli Türk Telekom'u yabancılara ikram eden bir siyasi iradeye hesap soramayan bir halk, acaba, hipnotize midir veya ülke meselelerini düşünemeyecek derecede bilgisiz veya gafil midir?

Eğer gerçekten Türk halkı hipnotize olmuşsa; bunun sorumlusu, hiç şüphesiz, gerçek demokrasinin hem var oluş sebebi ve hem de teminatı olan medyamızdır. Ve ben, 1983 öncesi medyasını, önemli yanlışlarına rağmen arıyorum.
Ecz. Hüsnü AKINCI

Yazarın Tüm Yazıları