Zil nasıl çalıyor

DEV Atatürk panosu, "New York Times"de yayınlanan ve okul salonunu gösteren koca fotoğrafın odak noktasını oluşturuyordu. Girişte ise Türk bayrağı dalgalanıyordu.

Her iki enstantane de İstanbul’da çekilmiş. Fethullah Gülen Camiası’na yakınlığıyla tanınan ve Pakistan’da "Pak-Türk" ismi altında faaliyet gösteren liselerle ilgili habere eşlik ediyor.

Haberden okuyoruz ki, Pak-Türk okullarında eğitim İngilizce, yan dil Türkçeymiş. Ebevnler de "dinci aşırılığa engel modern ders" veriliyor diye çocuklarını buraya göndermeye can atıyormuş.

İmdii, "ulusalcı - laikçi" kesime şu soruyu sormak boynumun borcudur:

* * *

NİJERYA’dan Vietnam’a; Rusya’dan Arjantin’e; Çin’den Maçin’de, yedi kıtadaki yetmiş milletten çocuğun Türkçe öğreniyor olması ve Türk "rahle-i tedrisinden" geçmesi, sizin "milliyetçiliğinizi", sizin "ulusalcılığınızı", sizin "vatanperverliğinizi" kesmiyor mu?

Yoksa, yine işkembe-i kübradan atarak ve yine binbir komplo teorisi uydurarak, "takıyye yapıyorlar canım, aslında İslam devleti hedefliyorlar " diye mi buyuracaksınız?

Hadi öyle olduğunu varsayalım ama, o takıyye kim için ve niçin yapılacak ki?

* * *

BU nasıl bir takıyyedir ki, örneğin Endonezyalı öğrencilerin karşına Türkiye’deki seküler eğitim çıkarılıyor.

Demek size göre, buna rağmen o öğrenciler diplomayı alınca "İslamcı" kesilecektir?

Peki de, kaç "ortalama çocuk" mütedeyyin ama laik bir eğitim sonrası "dinci" olur?

Yoksa aksine, dünkü yazımda "Hristiyan Biraderler" tárikatının Sen Jozef Lisesi misálinde anlattığım gibi, aynı "ortalama çocuk" oradan, dine saygılı ama sapına kadar laik; üstelik bilhassa da, Türk kültürünün hamuruyla yoğrulduğu için "Türkofil" mi çıkar?

Katoliklerde Cizvit kolejleri, Protestanlarda misyoner mektepleri, Musevilerde de "Alliance İsraelite" okulları, Gülen Camiası’nın oluşturduğu kurumların aynısı değil midir?

Tüm bunlar, milli bayrağını çektikleri ülkeleri "cázibe merkezi" kılmamışlar mıdır?

Aynı dev gelişme de Türkiye için sonsuz geniş ve sonsuz stratejik ufuklar açmaz mı?

O halde, ey "ulusalcı - laikçi" zevát, vehimle kandırmayın ve de artık gerçeği görün!

* * *

FAKAT, söz konusu gerçeği görmek, yani Gülen Camiası’nı belirleyen "misyon ruhu"nu kavrayabilmek için, genel olarak "Nûr felsefesini" biraz incelemiş olmak gerekir.

Yani, Said-i Nûrsi’ye "yobaz" damgası vurmak ve "sosyolojisini araştıralım" dediği için de Şerif Mardin Usta’yı aforozlamak, ancak Şark’ta muteber bir "laikçi" gaflettir.

Zira Nûrsi, Muhammed İkbál’le birlikte 20. asır İslamının en önemli mütefekkiridir.

Ve, risále ezberlemekten söz etmiyorum ama, örneğin "Tarihçe-i Hayat"ı karıştırmak zahmetine katlanan ve önyargısız sentez yapan her insan, Bediüzzaman’ın, Müslüman Dünya’daki krizi aşmak amacıyla, ûlviyeti korunan ama moderniteye açılan bir yol çizdiğini saptar.

Üstelik, "ûhrevi"yle "dünyevi"yi bilhassa ayrıştırdığı içindir ki de, Said-i Nûrsi son tahlilde laik; daha doğrusu, Anglo-Sakson sekülarizmine yakın bir yerlerde durur.

Artı, konu için çok önemli, Nûrsi aynı zamanda, "hayr" farzını ilke alan ve Kalvinci Protestanlıkla benzeşen bir "rabıtalı hayat - fedakár misyon" etiğinin tercümanıdır.

* * *

İŞTE, Gülen Camiası okullarındaki zil de bu ruhun ve bu etiğin titreşiminde çalıyor.

"Nûr"unu ise, Türkiye’nin genel zenginleşmesine koşut olarak gelişen ve mütedeyyin, yurtsever ve muhafazakár insanlardan oluşan; fakat aynı zamanda da sekülarist, modernist ve üniversalist kimlik taşıyan yeni taşra burjuvazisinin, ûlvi nitelikli "hayr" refleksinden alıyor.

Ve söz konusu okullar insanlık için ha-yır-lı; ulusumuz için ise ç-o-k h-a-y-ı-r-l-ı’dır!
Yazarın Tüm Yazıları