Keşke o haberleri saklayabilsem

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, DTP milletvekilini elinden tutarken gösteren fotoğraf önümüze geldiğinde, hemen hepimiz aynı tepkiyi verdik:

"Bunu manşet yapalım."

Fazla tartışmaya bile gerek duymadık.

Çünkü özlediğimiz bir sahneydi.

Türkiye’ye, Türk siyasetine yakışan tavır bu olmalıydı.

Çünkü bu ülkede bir "Kürt meselesi" varsa, bunun çözüm yeri, Türkiye Büyük Millet Meclisi olmalıydı.

Sorun orada tartışılmalı, nihai sonuç orada bulunmalıydı.

O gün iyi ki manşet yapmışız.

Baktım ertesi gün, birçok köşe yazısında, televizyon kanalında bu konu, üstelik destek verilerek tekrarlanmıştı.

* * *

Önceki gece Doğan Haber Ajansı Genel Müdürü Uğur Cebeci arayıp Sakarya’daki olayı haber verdi.

DTP’lilerin bulunduğu salonun etrafındaki kalabalık giderek büyüyordu.

Çok endişelendim.

Bizim tarihimiz, buna benzer olaylar bakımından çok ıstırap verici örneklerle doludur.

Geç saatlere kadar bu olayları izledim.

Böyle gecelerde gazetecilik yapmak, hele hele büyük ve etkili bir gazetenin genel yayın yönetmenliğini yapmak çok güçleşir.

Haberi ne ölçüde vereceksiniz?

Nötr mü vereceksiniz, yoksa tepki mi göstereceksiniz?

Sıradan bir insan, hatta bir köşe yazarı için bu konuda düşündüğünü söyleyebilmek kolaydır.

Ama gazetenin sorumluluğunu taşıyorsanız, iş zorlaşır.

Çoğunlukla, "tahrik edici olmaktan kaçınma" yolunu tercih edersiniz.

Bu tercih bazen çok ağır eleştiriler almanıza yol açabilir.

Ama galeyana gelmiş, getirilmiş bir kalabalığa seslenirken, kitle psikolojisinin bütün araçlarını kullanmanız gerekir.

* * *

Biz de öyle yapmaya çalıştık.

Yine de şunları söylemeden edemeyeceğim.

Önüme gelen fotoğraflar, seyrettiğim görüntüler bana çok ıstırap verdi.

Kendimi, o salonda korkuyla bekleyen insanlardan birinin yerine koydum.

Siz de deneyin.

Allah o korkuyu kimseye yaşatmasın.

Kalp krizi geçirip hayatını kaybeden vatandaşımız, korkudan büyümüş gözlerle etrafına bakan çocuklar, onların anneleri bana ıstırap verdi.

* * *

Kimsenin, o insanlara bu muameleyi yapmaya hakkı yoktur.

O gece, hepimizi yıllarca etkisi altında, utancı altında tutacak bir felaket meydana gelebilirdi.

Hepimiz, bunun tekrarlanmaması için elimizden geleni yapmalıyız.

Devlet Bahçeli’nin o fotoğrafı, hepimize yol göstermelidir.

Peki ya dışarıda slogan atıp salonun etrafını çevirenler?

Kardeşini, yakınını, mahalle arkadaşını teröristin kurşunuyla kaybetmiş insanlar?

Onların iç dünyasını hiç mi görmezden geleceğiz?

Ben evinden şehit çıkan insanın ıstırabının ne olduğunu çok iyi bilirim.

Ama şehidin öfkesini, salondaki çocuktan, kadından, erkekten çıkarmaya çalışmak, hiçbir şehit yakınına yakışmaz.

Hatta "yakışmaz" kelimesi çok eksik kalır.

"Hakkı yoktur."

Biz, terörün en kanlı günlerinde, mahallemizdeki, yan kapıdaki Kürt komşumuza kötü gözle bakmadık.

Bunu da, medeni tavrımızın en çarpıcı özelliği olarak bütün dünyaya gösterdik.

Hepimiz dikkat etmeliyiz.

Provokasyon, bir kıvılcımdır.

Bir bakarsınız anında bütün ülkeye yayılmış.

Başımızda yeterince sorun var.

Askerimiz teröristle dağda, şehirde mücadele ediyor.

Bize düşen, ona destek vermek, onun da işini zorlaştıracak provokasyonlardan kaçınmaktır.

Arzumuz, Kürt kardeşlerimizle, aynı vatanda, aynı bayrak altında birlikte yaşamaya devam etmek değil mi?

Öyleyse, teröristin oyununa gelmeyip bu kardeşliği sürdürmeye devam etmeliyiz.
Yazarın Tüm Yazıları