Seçim kaybeder ama kurultay kazanır!

CHP Kurultayı beklendiği gibi kimsenin aday olmasına izin verilmeden, huzur içinde tamamlandı.

CHP delegeleri, partilerinin bugün bulunduğu konumdan ve liderin izlediği politikalardan çok memnun olmalılar ki Deniz Baykal’ı yeniden seçtiler.

Türk siyaset tarihinin en çok seçim kaybeden lideri Deniz Baykal, en çok kurultay kazanan lider olarak partisini gelecek yıl yapılacak yerel seçimlere hazırlayacak.

Sonucun ne olacağını şimdiden söyleyebilirim: CHP önemli illerdeki seçimleri yine kaybedecek ve ama genel başkan yapacağı bir konuşma ile aslında bu seçimi nasıl kazandığını açıklayacak!

Kurultay’dan önce Deniz Baykal’ın genel başkanlığını bırakmamakla birlikte, artık 70 yaşına geldiğini hatırlayarak partiyi geleceğe taşıyacak kadroları ön plana çıkarabileceğini düşünmüştüm.

Kurultay’ın havası bu beklentimin de "hayalcilik" olduğunu ortaya koyuyor.

Türk demokrasisinin ciddi ve güçlü bir muhalefet partisine olan ihtiyacı çok açık!

Türkiye’yi çağdaş batı uygarlıkları düzeyine çıkarabilecek politikaların, işsizlik ve pahalılık altında ezilen geniş kitlelerin sorunlarına çözümün konuşulması gereken bir Kurultay’da, Baykal’ın geçtiğimiz yüzyılın milliyetçiliğinden başka ideolojik bir tutum ortaya koyamaması da bu ihtiyacın daha uzun süre hissedileceğini gösteriyor.

Çocuklarımızı bu kafa eğitiyor!

TÜRK Eğitim Sen’in yaptığı bir araştırma, Milli Eğitim Bakanlığı’nda kadrolaşma çabalarının ulaştığı boyutu çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.

59 il genelinde yapılan araştırmaya göre Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı kurumlarda 16 bin 488 idareci vekáleten görev yapıyor.

Bakanlığın, kendine bağlı kurumları "asaleten" yönetecek (milli eğitim müdürlükleri, okullar gibi) vasıflara sahip kadroları bulamamış olması düşünülemez.

Vekáleten atama yapılıyorsa bunun bir tek nedeni var: Söz konusu kadrolara atanmak istenen kişilerin vasıflarının bu iş için uygun olmaması!

Bu kişiler vekáleten atandılar çünkü mevcut durumları, o görevlere "asaleten atanmaya" uygun değil,

Cumhuriyet tarihinin en büyük kadrolaşma atağının doğal sonucu bu.

Kamu yönetiminde ilerlemek, üst görevlere getirmek için aranan kıstaslar eğitim, bilimsel yeterlilik, işi daha iyi bilmek gibi ölçülebilir ölçütler değil çünkü.

Eşinin türban durumu, imam hatip bağlantısı, tarikat tavsiyesi gibi vasıflar aranıyor.

Bu vasıflara sahipseniz ama yasaların ve yönetmeliklerin aradığı yeterliliklere sahip değilseniz, sorun vekáleten atama ile çözülüyor.

Bütün bunların açık özeti de şu: Çocuklarımızın eğitiminden sorumlu kurumlarda yönetici konumda bulunanlardan 16 bin 488 tanesi o işi yapmaya ehil değil!

Soru soruldu bir kere

BİRÇOK okuyucu "Suudi Kralı"nın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın eşlerine getirdiği değerli hediyeler" konusunu ihmal ettiğimi yazıyor.

Hayır, ihmal etmiş de değilim, unutmuş da değilim.

Zaten ben unutsam da artık "arşiv unutmaz". Bu soru, yanıtını bulana kadar (öyle görünüyor ki daha çok uzun süre) Çankaya Köşkü’nün tepesinden aşağıda oturanlara göz kırpıp duracak.

Zaten bu konuyla ilgili olarak verilmiş soru önergeleri de var.

Anayasa ve TBMM İç Tüzüğü, bu soru önergeleri ile iktidarın halk adına denetlenmesinin mümkün olabileceğini vazediyor ama ağzını her açtığında "milli irade" diyen Başbakan, deyim yerindeyse TBMM’yi takmıyor!

Geçenlerde sözüne güvendiğim bir arkadaşım, Cumhurbaşkanı’nın aslında bu konularda çok hassas olduğunu ve hediyeler ile ilgili işlemi mutlaka yapmış olabileceğini anlattı bana.

Olabilir, ben de zaten bunu soruyorum. Ne işlem yapıldı, ne zaman yapıldı?

Bunu halktan saklamak o mevkie kadar gelmiş bir siyasetçiye yakışmıyor kanaatindeyim.

Ben arada bir hatırlatmaya devam edeceğim ama dedim ya, aslında hatırlatmama bile gerek yok artık.

Soru bir kere soruldu ve yanıtını bulana kadar orada duracak!
Yazarın Tüm Yazıları