Huzurlarınızda Mazo

Yaşı genç sayılır, ancak kulvarında hayli zamandır zirvede. Pop’tan tutun da eski Yunan şarkılarına kadar pek çok türü aynı başarıyla icra edebiliyor. Buralarda şarkılarını bilmeyen, mırıldanmayan, hatta avazı çıktığı kadar bağırarak söylemeyen yoktur. Varsa da bu kendilerinin sorunu.

Her CD çalışmasında en az iki üç sükse garanti. Aşkın Nur Yengi’nin "Benimsin"i (Mu lipis) veya Rober Hatemo’nun "Senden Çok Var"ı (İse Foveri) da onun için bestelendi. İlk o söyledi. Sadece bu kış sezonunda sahne aldığı "Fever" müzikholünde 120 bin, evet yanlış okumadınız, 120 bin kişi onu dinlemeye, izlemeye gitti. Türkiye’de içkili bir eğlence yerinde sanırım hiçbir sanatçı böyle bir sayıya ulaşamaz.

Sesi bir yana, sahne performansı, hareketleri, kostümleri, müşterilerle diyaloğu bir başka, bambaşka.

Sözü uzatmayalım. "Suyun Öte Yanından" sunar. Karşınızda, Yunanistan’da gece hayatının, sahnelerin tartışılmaz 1 numarası, imparatoru, Yorgos Mazonakis (İnternette Giorgos)!.. Ya da halkın deşiyiyle Mazo (Yunancada J harfi yoktur. Z kullanılır. Mazo’dan kasıt da Majo-sist).

Sahnede kaç saat kalıyorsunuz, kaç şarkı söylüyorsunuz?

- En az ikibuçuk saat. Söylediğim şarkıların sayısını ben de bilmiyorum. Yunanistan’da gece hayatı diğer ülkelerden farklı. Sanatçı yılda 5-7 ay sahneye çıkabiliyor, severleri ile bu kadar süre beraber olabiliyor.

Kaç CD’niz var?

- 12, yenisiyle 13 (Mutlaka dinlemenizi tavsiye ederim). Tabii satışlar tüm dünyada olduğu gibi Yunanistan’da düşüyor. Korsan CD’ler, internet büyük sorun.

Bu ülkede nasıl oluyor da, bu kadar çok yeni şarkı üretilebiliyor?

- Arz-talep meselesi. O kadar çok eğlence yeri var, o kadar çok sanatçı sahne alıyor ki. Rekabet büyük. Yeni şarkılar, kaliteli şarkılar da bu rekabetin parçası.

Türk müziği hakkında neler biliyorsunuz?

- Çok şey. Bir kere Sezen Aksu hayranıyım. Size açıkça itiraf edeyim, eğer benim için bir şarkı yazarsa, inanın büyük bir mutlulukla seslendiririm. Ebru Gündeş’in bazı şarkılarını da biliyorum. Türkiye’de saz santçıları da çok kaliteli. Son CD çalışmamdaki bir şarkımda Türk sanatçılar çaldı.

Türkiye’ye gitmek ister miydiniz? TV’ye çıkmanız, ya da bir Türk sanatçıyla birlikte konser vermeniz teklif edilse kabul eder miydiniz?

- Büyük bir sevinçle. Yeter ki her şey iyi hazırlansın. İstanbul’a gittim, çok beğendim. Bakın ninelerim İzmirli. Çiftetelliyle, dümbelekle büyüdüm.

S’agapo... M’agapas

Gece yarısını geçti mi saatler bu şehirde, ta perşembeden pazara kadar ağızbirliği etmişlercesine onlarca müzikholden tek bir kelime yükselir: S’agapo. Yani seni seviyorum.

Desibelin, libidonun, adrenalinin bence İstanbul’a, Barcelona’ya, Paris’e fark attığı Atina’da en küçüğü 500, en büyüğü 2 bin 500 kişilik bu mekanlarda söylenen şarkıların sözlerinde eğer "S’agapo" yoksa mutlaka "M’agapas", olmadı "Agapi mu", olmadı "Agapa me" vardır. Yani seviyorsun, sevgilim, sev beni...

Öyle "Osman Aga", "Ormancı", "Emmoğlu", "Berivan", "Eski Dostlar" tarzı, yıllar yılı verdikleri mesajları da, insanların dinlerken nasıl coştuklarını da anlayamadığım (anlamam da şart değil) şarkılar söylenmez müzikhollerde. Teodorakis, Hacidakis, Loizos ve daha nice ünlü bestecilerin eserleri, kapılardaki "face control"den pek geçemez. Belki de bu yüzdendir, Haris Aleksiu, Yorgos Dalaras, Yanis Parios ve Marinela gibi efsanevi isimler nice zamandır konserlerle yetiniyorlar.

Mükemmel sayılabilecek ışıklandırma ve havalandırmanın bulunduğu, dev sahnelerinde yüzlerce kişinin dans edebildiği müzikhollerde masalar, yalnız gelen erkeklerin, yalnız gelen kadınlarla tanışıp bir başka geceye randevu vermemelerini neredeyse imkansız kılacak kadar yakındır birbirine.

Viski ya da şarap, kuruyemiş ya da meyve işgal eder masaları. Saat 23.00’te başlayan ve 05.30 sularında sona eren uzun gecelerde, sahneye ya da masadan masaya atılan binlerce karanfilin yeri de ayrıdır.

Yaş, nesil, sınıf ayrımı yoktur. Bir masada 16 yaşındaki öğrencileri, yan masada emeklileri görebilirsiniz. Yeter ki yürekleri genç olsun, yeter ki eğlenmeye iştahları.

"Gece" 03.00’ten sonra başlar. Sahnelerde, masaların, sandalyelerin üstünde, ya da bulunan boş bir metrekarede dans eden yüzlerce, binlerce insan.

Kasımda başlar kış sezonu, nisanda biter. Bir ay sonra da yaz sezonu açılır, ta eylül sonlarına kadar... Sahnelerin ağır topları yazları pek çalışmaz.

Eğer bu diyara uğradıysa veya uğrayacaksa yolunuz, mutlaka bu mekanları ziyaret edin. Çünkü, tarihi Akropolis mabedini veya dın dın bir buzukinin çaldığı turistik lokantaları görüp "Atina’ya gittim" diyenlere cevabım, "Siz Brüksel’e gittiniz de haberiniz yok" olacaktır.

Bir lig iki şampiyon

Bir ülkenin futbol liginde iki şampiyon olur mu? Bir tek bu olmamıştı Yunanistan’da, artık bu da oldu.

Geçen pazar günü Pire’deki Karaiskaki Stadı’ndaki Olimpiakos taraftarları da, Atina Olimpiyat Stadı’ndaki AEK taraftarları da takımlarının lig şampiyonluğunu kutladılar. Futbolcuları omuzlarına aldılar. "İşte şampiyon" diye tezahürat yaptılar.

Bu diyarda masa başında Olimpiakos, sahalarda ise AEK şampiyon. Puan cetveline baktığımızda 30 maçta Olimpiakos 70, AEK da 68 puan topladı. Kağıt üzerinde kırmızı-beyazlılar son 12 yılda 11. defa şampiyon oldular.

Buna karşı, Olimpiakos 3 puanı, Selanik’te oynadığı ve 1-0 kaybettiği Kalamaria maçında futbol mahkemesine yaptığı itiraz sayesinde kazandı. Kalamaria, bu maçta bir sezonda üç ayrı takımda oynayan bir futbolcuya ilk 11’de yer verdiği için mahkeme kararıyla 3-0 yenik sayıldı. Küme düşen Kalamaria’nın UEFA’ya başvurusundan bir sonuç çıkmadı.

İstanbullu Rumlar’ın 1926 yılında kurdukları, benim de taraftarı olduğum AEK, mahkeme koridorlarında değil de futbol sahalarında oynanan maçların skorları esas alındığında ligi, Olimpiakos’tan 1 puan önde tamamladı. Yani o da "şampiyon" (gönlümüzde tabii).

AEK’nın bütçesi de kadrosu da, Türkiye (İddaa dahil) ve pek çok yabancı ülkede yatırımları bulunan en zengin işadamlarından Sokratis Kokalis’in sahibi olduğu Olimpiakos’tan çok ama çok daha kısıtlı. Ligin bitimine üç hafta kala oynanan kader maçında da Olimpiakos’u 4-0 yendi. Ama masa başında bunlar yetmedi. Şimdi kurallar herkes için geçerli, bir diyeceğimiz yok ama bir buruk içimiz işte.

AEK, Şampiyonlar Ligi elemelerine mi, yoksa UEFA Kupası’na mı katılacak? Bu, ilk kez uygulanan baraj maçları sonunda belli olacak.
Yazarın Tüm Yazıları