Türkiye tarımda biyotek ürünlere geçmezse kaybeder

GÜNÜMÜZÜN sıcak konusu gıdada fiyat artışları.

Gıdadaki alarm verici durum dünyada ve Türkiye’de herkesin dilinde.

Bir yanda fiyatlar artıyor, diğer yanda üretimde düşüşler yaşanıyor.

İnsanlığı tehdit eden açlık yoksa kapıda mı?

Dünya milyarlarca insanı nasıl doyuracak?

Bu sorular kafamdayken dün başlayan "İstanbul Forum"a katılmak üzere İstanbul’a gelen Amerikalı bilim insanı Dr. Clive James ile buluştuk.

Dr. James ile gıda meselesi arasındaki bağlantıyı kısaca açıklamam gerek.

Kendisi kısa adı ISAAA olan bir enstitünün kurucusu. 1999 yılında kurmuş olduğu enstitünün amacını, gen teknolojisini kullanarak açlık ve yoksullukla savaşmak olarak açıklıyor.

Türkiye’de kamuoyunda pek bilinmeyen ve tartışılmayan GDO’dan (genetiği değiştirilmiş organizmalar) ziyade Dr. Clive James "biyotek ürünler" demeyi tercih ediyor.

Zira açıklamasına göre, GDO her türlü gen değişimini kapsıyor. Buna değişik türler arasında da gen alışverişi de dahil. Oysa "biyotek ürün" denince sadece bir tür ürün üzerinde genetik bir iyileştirme söz konusu.

Burada bir parantez açmam gerek.

Daha önce de belirtmiş olduğum gibi kişisel olarak GDO’lara karşıyım.

Ama dünyada kıtlık ve açlık gündemde iken bu tutumumu bir yana koyup can kulağıyla Dr. Clive James’e kulak verdim.

2050 YILINDA DÜNYA NASIL DOYACAK

Ne diyor Dr. James?

Bugün dünyada 23 ülke "biyotek" tohum ekip, ürün alıyor. Mısır, pamuk, soya, buğday bu ürünlerin başlıcaları. 28 ülke ise bu tür ürünlerin ithalatını yapıyor.

Büyük çapta "biyotek" ürün ekimi yapan ülkeler arasında ABD, İspanya, Kanada, Arjantin, Brezilya, Hindistan, Çin gibi ülkeler var.

Dünya nüfusunun yüzde 75’inin "biyotek" eken ve ithalatını onaylayan ülkelerde yaşadığı göz önüne alınırsa demek ki artık çoğumuz bu tür ürünlerle besleniyoruz.

Hoşlanın, hoşlanmayın gerçek bu.

Sadece 2007 yılında bu ürünlerde artış yüzde 12 civarında.

Tarımsal ürünlerde biyoteknolojinin 12 yıllık bir geçmişi var.

Dr. James’in dediğine göre, geçtiğimiz 10 yılda "biyotek" tohum kullanan çiftliklerin sayısı 50 milyona ulaşmış.

Bir milyara yakın insanın da bu ürünler sayesinde açlıktan ölmediğinin altını çiziyor.

2050 yılında dünya nüfusu 9 milyara ulaştığında ürün ikiye katlanmak zorunda.

Nasıl olacak bu?

"Biyotek"
tohumlar sayesinde.

Öyle görülüyor ki dünyada genel trend "biyotek" ürünlerden yana.

Peki Türkiye’de durum ne?

TÜRKİYE NE YAPMALI

Geçenlerde Adanalı çiftlik sahibi Oana Çorat ile ilgili yazımda söz etmiştim.

Türkiye "biyotek" ürün ithal ediyor ama bu Tarım Bakanlığı tarafından resmen açıklanmıyor.

Dr. James’e göre, Türkiye yılda 1,5 milyon ton mısır ithal ediyor.

İthal ettiği ülkeler ABD, Arjantin ve bu ülkeler yüzde 80 oranında "biyotek" tohum kullandığından bu tür mısır ülkemizde mevcut.

Türkiye’de "biyogüvenlik" mevzuatı 10 yıldan beri hazırlanamadığı için "biyotek" ürün hem var, hem yok.

Peki ithalatı bir yana bırakın Türkiye’nın kendisi "biyotek" tohum üretme konusunda ne yapmalı?

Dr. Clive James "Türkiye tarımda bu teknolojiye geçmediği takdirde tarım ürünlerinde rekabet avantajını kaybeder" diyor.

Şöyle devam ediyor:

"Türkiye’nin yapması gereken tarımda geleneksel teknoloji ile biyoteknolojiyi birlikte kullanmaktır. Örneğin sizin ikliminize en uygun mısırdan genini alıp biyoteknoloji uygularsanız. Bu dengeli bir yaklaşımdır. Hem daha kaliteli, hem daha ucuz ürün elde edersiniz."

Tonu 325 dolar olan mısırın ekonomik kárı hayli büyük. Fransa, İspanya gibi ülkeler bundan iyi kazanç sağlıyor.

"Biyotek" ürünlerin riski nedir? diye sorduğumda ise Dr. James "ABD, Kanada, Güney Amerika’da insanlar 12 yıldan beri böyle ürünleri tüketiyorlar. Kaydedilmiş bir riski yok" diyor.

Aynı riskin geleneksel tarım ürünlerinde de olabileceğini sözlerine ekliyor.

Peki Dr. James benim gibi bir GDO karşıtını ikna edebildi mi?

Bir yanda açlığı, kıtlığı düşününce "evet".

Türkiye’nin de tarımda biyoteknolojiye adapte olması gerektiğine de inanıyorum.

Ama diğer yanda ISAAA Enstitüsü’nün (Tarımsal Biyotek Uygulamalar İçin Uluslararası Hizmetler) destekleyicileri arasında Rockefeller Vakfı’nın yanısıra dünyanın en büyük tohum üreticileri Monsanto, Pioneer gibi dev şirketlerin olduğunu duyunca "hayır" ikna olmadım.

GDO
’lara karşı kuşkularım devam ediyor.

Mehmet Şimşek: Kadının katkısı olmadan ekonomi topal kalır

EKONOMİDEN sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek dün KAGİDER’in konuk konuşmacısıydı.

Bir süreden beri "cinsiyete duyarlı bütçeleme" konusunda çalışmalar yapan KAGİDER’in Şimşek’ten talebi, ekonomi, hazine kurmaylarının bütçe yaparken kadın erkek eşitsizliğini gidermek için kaynak ayırmaları.

Zira kadın erkek eşitsizliğini gidermek hem politik irade, hem de kaynak gerektiriyor.

Peşinen söylemem gerekir ki, Mehmet Şimşek bu talebe sıcak bakıyor. Temmuz ile ağustos ayları arasında yer alan bütçe görüşmelerinde bunu gündeme getireceğini söylüyor.

KAGİDER açısından sevindirici bir gelişme bu.

Ancak benim açımdan başka sevindirici birşey Mehmet Şimşek’in açıkca "Kadının katılımı olmadan ekonomi topal kalır" demesi.

Demek ki, AKP Hükümeti kadın istihdamının ne kadar düşük olduğunun farkında.

Ama bunun için ne yapıyor?

Mehmet Şimşek’in söylediğine göre, kadın istihdamı 2002 yılından bu yana değil 1958 yılından bu yana düşüşte.

Bunu büyük oranda kırsal kesimden şehre göçe bağlıyor.

Kırsal kesimlerde tarlalarda çalışan kadınlar şehre geldiklerinde iş hayatına atılmakta güçlük çekiyorlar.

Şimşek’e göre, düşüşün diğer bir nedeni eğitim. Örneğin tespitlerine göre, üniversite mezunu kadınlar arasında istihdam oranı yüzde 77.

Şimşek’in tespitleri yerinde olabilir ama yukarıda da sorduğum gibi AKP Hükümeti kadın istihdamı için somut olarak ne yapıyor?

Bunu öğrenmek istiyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları