CHP ve Kurultay’ı; öncesi ve sonrası

CHP Kurultayı yaklaşınca, yazılı ve görsel medyaya CHP ile ilgili tartışmalar da düşmeye başladı. Ana muhalefet partisi olduğu için CHP hiçbir zaman medya gündeminden düşmüyor ama Kurultay vesilesiyle söz konusu olan bu tartışma, CHP’nin “kimliği” üzerinde odaklaşıyor.

Haberin Devamı

Tartışmada, asıl dikkat çeken husus, CHP’nin “ne olduğu” ya da “ne olabileceği”nden ziyade “ne olmadığı”, “ne olamayacağı” ve niçin olmayacağı üzerinde.

Bunun en önemli nedeni, Kurultay sonucunun, CHP’de bir değişiklik meydana getirmeyeceğinin yüzde yüze yakın bir kesinlikte olmasında. Yani, Deniz Baykal’ın genel başkanlık koltuğu herhangi bir tehdit altında değil. Kurultay’da karşısına dikilecek rakip adayların, yarışabilmek için gerekli 250 delege imzasını toplayabilmeleri, Kurultay delege yapısı göz önüne alındığında imkansıza yakın.

Baykal’ın dört rakibi arasında, kazanamayacak olsalar bile yarışabilmeleri mümkün iki isim var; Haluk Koç ve Umut Oran. İlki, yakın tarihe dek, Baykal ile en üst düzeyde sorumluluk paylaşmış bir isim. CHP örgüt ağalarından Ali Topuz tarafından destekleniyor. İkincisi ise yine Baykal ile uzun yıllar sorumluluk paylaşmış Eşref Erdem’in desteğini elde etti.

Haberin Devamı

Bu iki isim arasında, Haluk Koç’un Deniz Baykal CHP’sine oranla nasıl bir değişiklik sunduğu net değil. Genç kuşaktan gelen ve farklı bir söylem benimseyen Umut Oran ise “yeni” ve yeni olduğu ölçüde “değişim umudu”nu uyandıracak bir isim ama şu kertede aday olabilmesinin zorluğu bir yana, aday olsa bile Deniz Baykal’ı tahtından indirecek güçte olmadığını kendisi bile biliyor.

CHP’de değişim dönemlerinde, yeni lider figürünün yanıbaşında bir “entellijentsiya” oluşur. Bülent Ecevit ’in 1960’larda “Ortanın Solu” hareketinin başını çektiği dönemde olduğu gibi. Bu CHP’de ne Deniz Baykal’ın, ne rakiplerinin böyle bir “düşünce kadrosu” ya göze çarpmıyor veya henüz oluşmamış durumda.

CHP’den bir “değişiklik” beklenmemesinin göstergelerinden biri de bu.

 

***            ***         ***

 

“Tek parti” döneminin tüm özelliklerini taşıyan ve İsmet İnönü damgalı CHP’de Bülent Ecevit ortaya daha sonra “Demokratik Sol” diye kavramlaştırdığı “Ortanın Solu” hareketinin başına geçtiği vakit, “Mülkiye Cuntası” adı verilen ve çoğunlukla Siyasal Bilgiler Fakültesi akademisyenlerinden oluşan bir “beyin takımı” ya da kurmayları oluşmuştu.

Haberin Devamı

Turan Güneş, Haluk Ülman, Ahmet N.Yücekök, Nermin Abadan gibi isimlerin yanısıra Deniz Baykal’ın kendisi de o ekipte idi. Bu “merkezi entelektüel çekirdek”in etrafında benzer haleler vardı ve CHP’deki yeni akım, halka halka çeşitli kurumlara ve toplumun dokularına nüfuz eder haldeydi.

Bugünkü CHP yönetiminin ne kendisinde ne muhaliflerinde benzeri bir manzarayı görebiliyor musunuz?

Söz konusu Ecevitçi-Değişimci akımın o dönemde “aynı siyasi iklim”i soluyan ve “benzer toplumsal çevre”den beslenen rakipleri vardı. Bunlar, demokratik yoldan iktidar değişikliğine değil, “askeri müdahale” ile CHP’nin de yürürlüğe koymak istediği “siyasi proje”ye ulaşmak istiyorlardı. CHP ile “dirsek teması”nda ama ondan ayrı bir kulvarda yol almaya çalışan Ecevit hareketinin rakipleri, 12 Mart’a (1971) giden yolda Doğan Avcıoğlu’nun Devrim dergisi etrafında kenetlenmişlerdi. Günümüzün bilinen isimlerinden İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Altan Öymen ve Hasan Cemalgibileri, oradaydılar.

Haberin Devamı

Bugün, Deniz Baykal, onların o gün oldukları mevziye yaklaşmışa benziyor.

Bugünkü CHP, Bülent Ecevit’in değil, İsmet İnönü’nün CHP’sini andırıyor. Tıpkı İsmet İnönü’nün seçim kazanmasına pek imkan olmayan CHP’si gibi, ancak “askeri müdahale” ile alaşağı edilecek iktidar partisinin oluşturacağı “siyasi boşluk”halinde siyasi iktidara bir köşesinden tutunabilecek; yani “seçim kazanması”, yani “demokratik yollardan iktidara gelmesi”  imkansız bir CHP, Deniz Baykal’ın CHP’si.

Hasan Bülent Kahraman , “Bugünkü CHP’nin sıkıntısı Deniz Baykal’ın 1993-1997’den beri dikkatle sürdürdüğü... Politikadan kaynaklanıyor” diyor ve dünkü Sabah ’ta “Deniz Baykal CHP’nin sosyal demokrat çizgide bir politik yenilenmeye gidemeyeceğini gördü” diye yazdıktan sonra şöyle devam ediyor:

Haberin Devamı

“Uğur Mumcu’nun 1993’te öldürülmesinden sonra Türkiye’de laik-Kemalist duyarlılık yükselmeye başlamıştı. Siyasal İslam’ın iktidara gelmesi bu süreci kamçılıyordu. Baykal, bunu göz önüne alarak ve 1997’de 28 Şubat sonrasında CHP’yi klasik tabanına ve politikasına oturttu. Yani CHP’yi Kemalist-laik çizgide asker-sivil ittifakına dayanan tarihsel olarak da Merkez diye nitelendirilen yörüngede tarif etmeye başladı. Bu, sosyal demokrat anlayıştan kopuş, ulusalcı anlayışa geçişin başlangıcıydı.”

Gelinen noktada, Deniz Baykal’ın CHP’sinde bu “anlayış” esaslı biçimde tahkim edilmiştir. CHP’nin sosyal demokrasi ile bir ilgisi kalmamıştır. Sosyalist Enternasyonal’dan ihracın eşiğinde dolaşmaktadır. Ayrıca, böyle bir parti, “ezeli muhalif parti”olmaya mahkumdur; siyasi iktidar paylaşımı ancak “demokrasinin tadil edilmesi”yle ve “AB rotası”ndan çıkış ile mümkün olabilecektir.

 

Haberin Devamı

***            ***         ***

 

Bugünkü CHP, hem “Atatürkçülük”, hem de “sosyal demokrasi” etiketlerinin “patent hakkı”nı elinde tutmak istiyor. İkisinin birbiriyle bağdaşabilmesi mümkün olamayacağı gibi, CHP’nin bu “referanslar”a ne kadar sahip olduğu da hayli tartışmalı.

Taha Akyol, “Ama Hangi Atatürk” adlı, Atatürk ’ün “siyasi dehası”nı anlamak ve “pragmatizm boyutları”nı öğrenmek isteyen herkes için bir başucu kitabı niteliğindeki mükemmel çalışmasında, “Atatürkçülük”ün bir “ideoloji” olamayacağını, değişen şartlar ve dönemlere göre, Kemal Atatürk’ün izlediği birbirinden farklı siyasetler zinciri olduğunu ayrıntılı biçimde gözler önüne seriyor.

Bugünkü CHP’nin Atatürkçülük ile ilişkisi kitabındaki şu paragrafın satırlarında bulunabilir:

“Ülke kavramıyla sınırlı bu milliyetçilik (Atatürk ve arkadaşlarının Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki görüşleri CÇ) modernisttir ve ister istemez ordu ile bürokrasi tarafından, bunların algılamaları nasılsa o şekilde yürütülecektir. İttihatçılık ile Kemalizm arasında, sadece tarihsel anlamda değil, bu ordu ve bürokrasi eliyle yürütülecek modernleşme anlayışı bakımından da ‘devamlılık’ vardır.”

Bu “devamlılık”, bugünün siyasi organizması olarak CHP’de görülüyor. Gelgelelim, arada yaklaşık yüzyıllık bir Türkiye ve dünya farkı var.

Sosyal demokrasi?

Ne kökleri, ne gelişme çizgisi ve ne bugünkü durumu ile bugünkü CHP arasında yakından uzaktan bir ilişki yok.

Dolayısıyla, iki gün sonraki CHP Kurultayı’ndan Türkiye’nin yakın geleceği bakımından çıkacak anlamlı bir sonuç da yok.

Türkiye’nin gelecek ufukları açısından adresi bu CHP Kurultayı’ndan başka yerde/yerlerde aramak gerek...

Yazarın Tüm Yazıları