301 açmazı...

301, bu haliyle Türk Ceza Kanunu’na hiç girmemeliydi. “Tekerlek kırılmadan yol gösteren” çok oldu. Türkiye’nin içinden ve AB çevrelerinden bir dizi uyarı geldi. Ak Parti hükümetinin tutumu, “Uygulamayı görelim” oldu.

Haberin Devamı

Uygulamayı gördük. 301, Türkiye’de “ifade özgürlüğü”nün boynuna geçen ve sürekli sıkıştıran bir mengeneye dönüştü. Yüzlerce kişi –daha doğrusu binlerce- 301. Maddeden savcı kovuşturmasına uğradı, yargıç karşısına çıktı.

Bunların arasında Türkiye’nin daha sonra Nobel ödülü alacak, dünya çapında ün sahibi, romanlarını Türkçe yazan, böylelikle ana dilimizi yücelten büyük yazar Orhan Pamuk da vardı. Türkçe yazarak Nobel’e giden yolunu döşeyen Orhan Pamuk’u “Türklüğe hakaret”ten yargılamak gibi, dünyanın hiçbir yerinde anlaşılması mümkün olmayan bir garabate Türkiye imza attı.

Geçenlerde bir köşe yazarımızın hatırlattığı gibi, bunun, Amerika’da Noam Chomsky’yi “Amerikalılığa”, İtalya’da Umberto Eco’yu “İtalyanlığa”, Almanya’da Günter Grass’ı “Almanlığa” hakaretten yargılamaktan hiçbir farkı yoktu.

Haberin Devamı

 

***              ***           ***

 

Orhan Pamuk davası da, yine 301’den yargılanan, Türkiye’nin bir başka uluslararası ün sahibi romancısı Elif Şafak’ın ve nicelerinin mahkemesi, Türkiye’de “nefret kültürü”nü besledi.

Uygulama ortadaydı ve Avrupa Birliği, hemen her “İlerleme Raporu”nu 301’in kaldırılması ya da değiştirilmesi gerekliliğini yerleştirdi. Ak Parti yöneticileri, maçtan vakit çalmak isteyen futbol takımının orta sahada top dolaştırması ya da topu sürekli taca atması gibi bir davranışla, bir yandan “301’in değişeceğini” açıklarken, diğer yandan kıllarını kıpırdatmadılar.

Ak Parti, 301’de “ulusalcı-milliyetçi” cereyana, “popülist seçim hesapları”yla teslim olmayı seçti.

Tayyip Erdoğan, 301’i konuyla hiçbir ilgisi bulunmayan işveren ve işçi kuruluşlarına devretti ve “Sivil toplum örgütleri aralarında anlaşamıyorlar; ben ne yapayım” der oldu. Konuyu sevkettikleri öncelikle sivil toplum örgütü değildi, ayrıca “yasama görevi” ve hele hele 301, suret-i kat’iyede onların işi değildi.

Tam anlamıyla “Hamur yoğurmak istemeyen kadın akşama kadar un eler” görüntüsü verdi Ak Parti ve yöneticileri.

Haberin Devamı

Uygulama feci bir görüntü verdikten sonra, “Hapishanelerde 301’den mahkum olan kimse var mı” söylemine giriştiler. Geçen Ekim ayında, benim de katıldığım bir kapalı toplantıda, Olli Rehn, konuşmasında 301’e değinip “Cut the bullshit short” (Palavrayı kesin artık) diye pek de nazik olmayan bir uyarı yaparak, 301 değişikliği için harekete geçilmesi gerektiğini söylemişti.

Toplantıda bulunan Ak Partililerin, bin dereden su getirip gecikmeye ilişkin “teknik gerekçeler” ileri sürmesi üzerine, söz alıp, karşımda oturan İsveç Dışişleri Bakanı (eski Başbakan ve AB içindeki en sıkı Türkiye yandaşlarından) Carl Bildt’in gözlerinin içine bakarak, “Eğer bizim yöneticilerimiz size, hapishanelerde 301 nedeniyle yatan hiç kimse yok derlerse, onlara toprağın altında 301’den yatan Hrant Dink’i hatırlatın. Hrant Dink, hem 301’den mahkum olmuştu; hem de onun ölümüne giden yolu döşeyen taşların üzerinde 301 yazıyor” demiştim.

 

Haberin Devamı

***                       ***                   ***

 

Ak Parti, “yargı darbesi”ne maruz kalıp, kapatılma, bizzat Cumhurbaşkanı ile Başbakan “siyasi yasak” tehdidi ile yüz yüze kalınca, AB ipine sarılma ve “demokratik reformları canlandırma” gereğini hatırladı. 301, ister istemez, gündemin önüne çıktı.

Bu kez, CHP sabotajı ve MHP’nin karşı kampanyası harekete geçti.MHP’nin tavrı gülünç. Konuyu “Türklüğe hakaret özgürlüğü” gibi sunuyor. Hiçbir Türk’ün Türklüğe hakaret özgürlüğü istemesinin mantıksızlığını görmek istemiyor. CHP’nin tavrı ise hiç gülünç değil. “Siyasi oportünizm”in, “statüko bekçiliği”nin, “militarizm yandaşlığı”nın, “demokrasi karşıtlığı”nın bir ürünü.

Haberin Devamı

301’i gündeme taşıyan, iktidar partisi, bugüne dek bu konuya ilişkin yarı-gönüllü tutumunun olumsuz sonuçlarını da gündeme taşıdı. Değişiklik maddesinin içeriğine ilişkin, AKP’lilerde mutabakat olmadığı seziliyor. Başbakan başka, TBMM Başkanı ayrı tellerden çalıyorlar. Mahkeme aşamasında (Dikkat: Savcılık soruşturması aşaması değil, konunun yargıç önüne gelmesi aşaması) “dava izni”ni Cumhurbaşkanı mı versin; Adalet Bakanı mı konusunda AKP’liler arasında birmutabakat görülmüyor.

En önemlisi, iki buçuk yıldır bu konu üzerinde sürekli yazılar yazan, konuşan ve “hukuki formüller” üreten ülkemizin en önde gelen hukuk filozofu Dr. Sami Selçuk’un dün Star gazetesindeki son çıkışı.

Haberin Devamı

Sami Selçuk, 301 değişikliğine ilişkin metni okuduktan sonra şöyle yazıyor:

“Bu öneri TBMM’ye asla sunulmamalı. TBMM’ye yepyeni bir gerekçeyle sunulmalı. Çünkü, öneri ve özellikle gerekçesi suç hukuku kavramlarını birbirine karıştırmış, Türkçe sözcüklere bile bakılmadan kaleme alınmış. Bu durumuyla çok üzücü. Yargıyı yanıltıcı. Kaş yapayım derken göz çıkartacak kadar da çok tehlikeli. Uygulamayı etkileyecek çok şey de getirmiyor...”

Burada “vahim” olan husus şu: Bunca yıldır ve hele şu son dönemde bile, 301’e ilişkin doğru dürüst bir “demokratik hamle” yapmayı beceremeyen Ak Parti hükümeti, önümüzdeki kritik dönemde, kendini ve ondan da önemlisi Türkiye’de demokrasiyi korumayı nasıl becerebilecek?

 

Yazarın Tüm Yazıları