Barroso’nun kapatma davası yorumu

"BİZ buraya herhangi bir partiyi desteklemeye gelmedik. Evet bizim bu hükümetle iyi bir ilişkimiz var. Ama bizim reformları destekleyen herkesle ilişkimiz iyidir" diyor AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso.

Dün sabah kahvaltısında küçük bir gazeteci grubuyla sohbetinde Barroso, ziyaretinin AKP’ye destek anlamı taşımadığını vurguluyor. Ama parti kapatma davasının Brüksel’i kara kara düşündürdüğü belli.

Bu konudaki tutumunu gizlemiyor Komisyon Başkanı, "Türkiye Anayasası ya da yasalar Avrupa standartlarına uygun değilse, parti kapatma koşulları Venedik protokolüne aykırı ise, bunu belirtmek zorundayız. Çünkü Türkiye bizim için sıradan bir ülke değil. Ortaklık sürecinde olduğumuz bir ülke. Evet demokrasi sadece çoğunluğun sözünün geçtiği bir sistem değildir. Ama dünyanın hiçbir yerinde çoğunluk iradesi ile bağdaşmayan bir demokrasi mümkün değildir" diyor.

Devam ediyor:

"Demokrasi çoğunluk tarafından desteklenmeli. Eğer yasalar, hukuk düzeni çoğunluğu karşısına alıyorsa bu da tuhaf. Brüksel’den baktığımızda, çoğunluk partisinin kapatılma durumunda kalmasını kendimize açıklayamayız."

Barroso
bunları söyledikten sonra, "Biz Türkiye’nin iç işlerine müdahale etmiyoruz, etmeyeceğiz. Ama kendimiz açısından sonuçlarını çıkartacağız" diye eklemeyi de ihmal etmiyor.

Barroso’nun üç günlük Türkiye ziyaretinde dikkatini çeken bir nokta var: "Devlet ilkeleri konusunda temel anlayışın sağlanamamış olması. Türkiye’de, ülkenin orgütlenme çizgileri konusunda ortak bir anlayış yok. Bu çizgiler Avrupa Birliği kurallarına uygun olmalı" diyor Barroso.

***
/images/100/0x0/55ea48c7f018fbb8f875f249
AVRUPA
’nın Başkanı "Türkiye’nin bir gün Avrupa Birliği’ne, diğer tüm üyeler gibi eşit haklara sahip olarak tam üye olacağına emin" ve "bu konuda iyimser."

"Ziyaretim gergin bir döneme rastladı ama bu toplumun, sorunları aşacak dinamizm ve esnekliğe sahip olduğunu gördüm. Evet sorunlar var, ama buna benzer sorunlar diğer aday ülkelerde de vardı"
diyor.

Barroso, Türkiye’yi anladığını söylüyor. Ama demokrasi anlayışı konusunda farklılıklar derin.

Örneğin türban meselesini "kadınların özgür iradeleriyle seçim hakkı" olarak görüyor.

Barroso, "Birey özgürlüğünü ne devlet, ne din sınırlayabilir. Ben kadınların özgür iradesine saygı gösterilmesinden yanayım" diyor Ama bu kuvvetli yorumdan sonra "Biz bu tartışmanın tamamen dışındayız. Bu sizin meseleniz. Siz çözeceksiniz. Biz de çözümün Avrupa Birliği normlarına uygun olup olmadığını söyleyeceğiz" diyerek kenara geçmeyi de ihmal etmiyor.

***

BARROSO
’ya göre, "Türkiye’nin üyeliği sadece Avrupa Birliği için değil, dünya için de önemli." Çünkü, "Çoğunluğu Müslüman olan bir ülke gerçek demokrasiyi uygular hale gelebilir mi? Türkiye bunu gösterecek. Ben bunun mümkün olduğuna inanıyorum. Ama mücadele henüz sona ermedi."

Brüksel’in bu yaklaşımı da, bizim buradan İstanbul’dan bakıldığında problemli. Örneğin, ben bunu Türkiye’nin daha çok demokratikleşmesi gerekir diye algılıyorum, bazıları ise daha fazla dindarlaşma olarak kabul ediyor. Dindarlaşmayı demokratikleşme olarak sunuyor.

Bizim tartışmamız işte burada düğümleniyor. Evet bu bir iç tartışma ve çözümü içeride ama Avrupa Birliği’nden gelen yorumlar, her aday ülkede olduğu gibi Türkiye’de de, iç politika tartışmalarında referans niteliği kazanıyor.

Birileri Avrupa’nın kendilerine karşı olduğunu, diğerleri de destek verdiğini düşünüyor.

"Kemalist-fundamentalist bölünmesini engellemeye çalışın" tavsiyesinde bulunan AB Komisyonu Başkanı, Türkiye’de taraflar arasında sıkışıp kalan bir makul çoğunluk bulunduğunun farkında. Ama o ses Brüksel’den duyuluyor mu? Şüpheliyim.
Yazarın Tüm Yazıları