Ünlü Yazarlar kovuldu

Gündemde üniversite öğrenci eylemleri var. Her çevre "biz bu filmi görmüştük" diyor! Herkes tarihi kendi gördüğüyle başlatıyor! Osmanlı’da öğrenci eylemleri yok muydu?

Örneğin, İstanbul’un işgal günlerinde üniversite öğrencileri, beş öğretim üyesini protesto edip dersleri neden boykot etti? Kimdi bu ünlü öğretim üyeleri? Neden çürük yumurta yağmuruna tutulmuşlardı? Tartışmaya sebep Fuzuli miydi? İstanbul basınını ikiye bölen; işgal kuvvetleri komutanı General Harrington’un bile karıştığı bu öğrenci eyleminin temelinde ne vardı?

TARİH: 29 Mart 1922.Yer: İstanbul. Darülfünun (üniversite) Konferans Salonu’nda, "Fuzuli ve Mülahazat-ı (düşüncesinin) Felsefiyesi" konulu panel yapılıyordu. Kürsüde konuşan Rıza Tevfik, "Fuzuli Türk değildir, İranlıdır" deyince ön sırada oturan yazar Süleyman Nazif ayağa fırladı: "Hatip Bey yanılıyorsunuz, Fuzuli Türk’tür, Azeri Türkü’dür."

Müdahaleye Rıza Tevfik sinirlendi. "Siz yanılıyorsunuz, Türk değildir. Ayrıca hem Türk olsa ne çıkar; Fuzuli’yi aranıza almakla ne kazanacaksınız? İmam-ı Azam da Türk değildir. Bugün İstanbul’da rahat oturabiliyorsanız bunu büyük devletlerin İslam álemine karşı olan saygısına borçlusunuz."

Sözler salonu karıştırdı. Öğrenciler ile sarıklı dinleyiciler birbirine girdi. Rıza Tevfik kaçtı. Rıza Tevfik’in sözleri aslında yeni değildi; üniversitedeki derslerinde sürekli tekrarlıyordu.

Ayrıca Peyam-ı Sabah Gazetesi’nde de yazıyordu. O gün öğrencilerin tepkisi bu birikimler sonucuydu.

BOYKOT KARARI

Ertesi gün...

Öğrenciler Coğrafya Darülmesaisi’nde toplandı. Tartışmalardan sonra üniversite yönetimine sunulmak üzere bildiri hazırlandı.

Peyam-ı Sabah’ta yazan ve aynı zamanda üniversitede hocalık yapan Gazeteci Ali Kemal, Yazar Cenap Şahabeddin, Feylesof Rıza Tevfik, öğretim üyeleri Hüseyin Daniş ile Barsamyan Efendi’nin istifası istendi. Aksi takdirde dersler boykot edilecekti. Bildiri Edebiyat Fakültesi Başkanı İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) Bey’e verildi.

Ayrıca, okul çevresindeki ağaçlara, duvarlara ve tramvay direklerine de yapıştırıldı. Rıza Tevfik Peyam-ı Sabah’ta, "Beni istemeyene ben de hiç ders vermem!" diye yanıt yazdı ve istifa ettiğini açıkladı. Onu, derslerinde Türkler için hep "çapulcular" diyen Hüseyin Daniş takip etti.

Bu arada acil toplanan fakülte kurulu bu iki istifayı kabul etti. Barsamyan hakkında soruşturma açılmasına karar verdi. Ali Kemal ve Cenap Şahabeddin’in görevlerine devam etmesi kararlaştırıldı. Barsamyan hakkında soruşturma açılmak istenmesi, Ermeniler konusunda hassas olan işgalci İngilizleri kızdırdı.

Öğrenciler, üniversite kararından memnun olmadılar. "İthamname" hazırlayarak, Türklüğe hakareti asla kabul edemeyeceklerini açıkladılar.

Edebiyat Fakültesi öğrencilerine diğer bölümlerden destek geldi. Tıp, fen, hukuk fakülteleri öğrencileri de boykota başladı. Ayrıca, Ticaret Mektebi, Ziraat Mektebi, Baytar Mektebi, Orman Mektebi, Eczacı ve Dişçi Okulları, Mektebi Mülkiye, Ticareti Bahriye Mektebi öğrencileri eyleme katıldılar. Olay büyüyordu...

ÜNİVERSİTE KAPATILDI

Ali Kemal, öğrencileri "yardakçılar", "baldırı çıplaklar"; onları destekleyen gazeteleri ise "lahana yaprakları" diye sürekli aşağıladı.

İstanbul basını da ikiye bölündü. İstanbul hükümetini tutan gazeteler istifası istenen isimlerin yanında yer alırken; ulusal Kurtuluş Savaşı’nı destekleyenler öğrencilerin yanında saf tuttu.

Üniversite Rektörü Besim Ömer Paşa ne yapacağını bilemez haldeydi.

İmdadına Maarif Nazırı Said Paşa yetişti. 12 Nisan itibarıyla üniversiteleri geçici olarak kapattı.

Öğrenciler boykotun daha örgütlü uygulanabilmesi için "Darülfünun ve Mektebi Aliye Cemiyeti" kurdular. "Onların General Harrington’ları varsa bizim de Mustafa Kemalimiz var" diyorlardı.

Üniversite yönetimine sürekli dilekçe veriyor; beş kişi hakkında sürekli ihbarlarda bulunuyorlardı. Sonunda üniversite yönetimini "İthamname"deki iddiaları incelemek üzere bir komisyon kurdu. Suçlanan hocalardan savunma istedi. Hüseyin Daniş bu teklife yanıt bile vermedi. Rıza Tevfik ve Cenap Şahabeddin savunma yapmayacaklarını açıkladılar. Diğer ikisi Ali Kemal ve Barsamyan ise üç gün süre istediler.

Komisyon 22 Nisan günü Zeynep Hanım Konağı’nda toplandı. Önce öğrenci temsilcileri dinlendi. Komisyon raporunu Darülfünun Divanı’na gönderdi. Onlar da topu Edebiyat Fakültesi yönetimine attılar! İşler iyiden iyiye sarpa sarmıştı. Mesele aslında İstanbul Hükümeti ile Ankara Hükümeti’nin çekişmesiydi.

ÇÜRÜK YUMURTA

Maarif Nazırı Said Bey, öğrencilere ve dolayısıyla Ankara’ya boyun eğmemek için okulların 20 Mayıs’ta açılacağını duyurdu. Öğrenciler hemen Sultanahmet’te "Akademi" adını verdikleri bahçeli kahvede toplandılar.

Boykot devam edecekti ve ayrıca...

Başta beş hocaya destek veren Fuad (Köprülü) Hoca olmak üzere kendilerini desteklemeyenleri çürük yumurta yağmuruna tuttular.

Ali Kemal, Babıáli’de Peyami Sabah Gazetesi önünde ve Cenap Şahabeddin de Bakırköy’deki evinden çıkarken yumurtadan nasibini aldı.

VE ZAFER ÖĞRENCİLERİN

Öğrencilerin kararlı olduğunu gören üniversite, tüzüğünde değişiklik yaptı. Yetki kargaşasına son verdi. Kararı Darülfünun Divanı verecekti.

Verdi de: Beş öğretim üyesi üniversiteden uzaklaştırıldı.

İstenmeyen hocaların yerine, boşalan kürsülere fahri olarak (maaşsız) yeni öğretim üyeleri getirildi:

Ali Kemal’den boşalan "Avrupa ve Osmanlı Devleti Münasebetleri" dersine Ali Reşad Bey; Cenap Şahabeddin’den boşalan "Türk Edebiyatı Tarihi" dersine Yahya Kemal; Rıza Tevfik’ten boşalan "Metafizik" dersine Ahmed Naim ve "Estetik" dersine İsmail Hakkı; Hüseyin Daniş’ten boşalan "İran Edebiyatı" dersine Veled Çelebi; Barsamyan’ın İngiliz edebiyatı dersi Batı edebiyatı kürsüsüyle birleştirildi ve ders hocalığına Şerif Bey getirildi.

25 Ağustos günü dersler yeniden başladı.

Bir gün sonra...

Türk Ordusu taarruza başladı.

Öğrenciler kazanmıştı, sıra liderleri Mustafa Kemal’deydi.

Keşke bu film hiç unutulmasa.

Cumhuriyet’in ilk öğrenci eyleminden çıkan sonuç

VATANDAŞ TÜRKÇE KONUŞ


Günlerdir Antalya’daki üniversite öğrencilerinin çatışması konuşuluyor. Herkes, "Aman 1970’li yıllara dönülmesin" diyor. Peki, nereye dönülsün? 1930’lu yıllar olabilir mi?

TARİH: 21 Şubat 1933. Yer: İstanbul. Beyoğlu’ndaki Tokatlıyan Oteli’nin bulunduğu binada yer alan "Wagons-Lits Şirketi"nin acentesi o gün kalabalıktı. Müşterilerden biri gidip diğeri geliyordu. Hepsinin talebi aynıydı; yataklı trenden bilet! Memur Naci Efendi herkese aynı yanıtı veriyordu: "Maalesef hiç yer yok."

Wagons-Lits 1872 yılında Belçikalı Georges Nagelmackers tarafından Paris’te kuruldu. 1883’te Şark Ekspresi’yle ilk kez kıtalar arası tren seferini başlattı. Bu aynı zamanda, Osmanlı’ya da ilk turistlerin gelmesi anlamına geliyordu.

Firma 1892 yılında İstanbul’da ilk şubesini ve Pera Palas’ı hizmete açtı. Zamanla iç hat seferlerine bile başladı. İstanbul sosyetesi için yataklı vagonlarda seyahat etmek prestij meselesiydi; modaydı!

Memur Naci Efendi müşterilerini üzmemek için elinden geleni yapıyordu. "Belki yer bulurum" diye şirketin Galata şubesini telefonla aradı. Ve ne olduysa o anda oldu. Wagons-Lits Genel Müdürü Mr. Jannoi yerinden fırlayarak, "Bu memur nece anırıyor, Türkçe mi" diye bağırmaya başladı. "Oui/Evet" yanıtını alınca, "Burada resmi dil Fransızca’dır; size bunu sopayla mı öğretmek lazım" diye ağzına ne geldiyse söyledi.

Naci Efendi soğukkanlılığını koruyarak, "Zaman azdı, başımız kalabalıktı, o nedenle Fransızca konuşamadık" dese de genel müdürün kızgınlığı yatışmadı. Naci Efendi’ye 25 kuruş para cezası verdi.

Bu kez Naci Efendi’yi sinirlendirdi, "Ben Türküm, burası Türkiye, kendi ülkemde bile Türkçe konuştuğum için ceza mı alacağım" dedi. Bu sözler üzerine Mr. Jannoi, Naci Efendi’yi kovdu!

ACENTEYE TAŞ YAĞMURU

Acentede bulunan müşteriler bu olayı sadece seyrettiler. Oysa İttihat ve Terakki Hükümeti 23 Mart 1916 tarihinde, "Müessesat-ı Nafıa ile İmtiyazsız Şirketler Muhaberat ve Muamelatında Türkçe İstimali Hakkında Kanun" ile yabancı şirketlere Türkçe kullanma zorunluluğu getirmişti. Ancak demiryolu şirketleri için bu süre 10 Temmuz 1919 tarihinde başlayacaktı.

Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı bu konuda hukuki adımlar atmayı geciktirdi. Jannoi Bey bu hukuki açıktan yararlanıyordu!

Mr. Jannoi ile Naci Efendi arasındaki kavga gazetelere yansıdı. Darülfünun (üniversite) öğrencileri, Belçikalı şirketi protesto etme kararı aldı. Müderris Tahir Bey, öğrencileri bu kararlarından vazgeçirmek istese de başarılı olamadı.

Öğrenciler beşer kişilik kafileler halinde Beyazıt’tan Beyoğlu’na doğru yürüyüşe geçtiler. En önde kız öğrenciler vardı. Gruplar Beyoğlu’nda Belçikalı şirketin önüne geldiğinde Mr. Jannoi görevlilere, "Hemen kepenkleri indirin" talimatını verdi. Bu sırada bazı öğrenciler şirkete girdi; birkaç masa ve sandalyeyi dışarı attıktan sonra duvarda asılı Atatürk portresini alıp çıktılar.

Arkadaşlarının çıktığını gören öğrenciler şirkete taş atmaya başladı. O sırada atlı polisler ve itfaiye olay yerine geldi. Öğrencilerin üzerine su sıkıldı. Bazı öğrenciler Beyoğlu’ndan ayrılıp şirketin Galata şubesine gitti. Benzer olaylar orada da yaşandı.

Sonunda polis olayları yatıştırdı. Öğrenciler Belçikalı şirketten aldıkları Atatürk portresini Eminönü Halkevi’ne götürüp duvara astılar.

20 öğrenci gözaltına alındı. Beyoğlu’ndaki acentede 1500, Galata’da ise 3000 liralık maddi zarar meydana geldi. Olaydan sonra üniversite öğrencileri, "Vatandaş Türkçe Konuş!" kampanyasını Türkiye’nin dört bir yanına yaydılar.

Bu olay o yılın tek öğrenci eylemi olmayacaktı. 1933 yılı üniversite öğrencileri açısından hayli hareketli geçti.

MEZARLIK EYLEMİ

Tarih: 17 Nisan 1933. Yer: İstanbul. Anadolu Ajansı, Bulgaristan/Sofya muhabirinden aldığı haberi abonelerine geçti:

"Bu gece Deliorman’ın göbeği olan Razgrad kasabasındaki Türk Mezarlığı, 200 Bulgar tarafından tahrip edildi."

Gazeteler ve radyo bu olayı haberleştirince Milli Türk Talebi Birliği (MTTB) protesto eylemi yapmak için İstanbul Valiliği’ne başvurdu. İzin alamadı.

Ancak 20 Nisan’da Darülfünun’da toplanan öğrenciler Maçka’daki Bulgar Konsolosluğu’nun önüne doğru yürüyüşe geçti. MTTB Başkanı Tevfik İleri burada bir konuşma yaptı.

Grup dağılacağı sırada ne olduğu pek anlaşılamayan nedenle bir grup Feriköy’deki Bulgar Mezarlığı’na doğru yöneldi. Bu gruba halktan katılımlar oldu. Grup çığ gibi büyüdü; on bin kişiye ulaştı. Pangaltı’nda yürüyenlerin karşısına polis çıktı. Durduramadı.

Polise ek olarak jandarma güçleri de katıldı. Bulgar Mezarlığı’nın çevresi emniyet güçlerince sarıldı. Dur ihtarına uymayan 80 öğrenci gözaltına alındı.

Ancak hiçbir önlem öğrencileri yıldıramadı. Gençler birbirlerine yardım ederek yüksek mezarlık duvarlarını aştı. Ve o anda emniyet güçlerini şaşırtan bir olay oldu; mezarlığa giren üniversiteliler mezarlara gül bıraktılar!

O yıllar, ulusal devletlerin altın yıllarıydı.

Türkiye gençliği, ulusal sorunlarına ve tarihsel değerlerine önem veriyordu. Yeni bir ülke yaratma heyecanıyla doluydular. Akdeniz Üniversitesi’ndeki öğrencilerin neden kavga ettiklerini bilmiyorum.

"Biz bu filmi görmüştük" kolaycılığının meseleleri çözeceğine inanmıyorum.

Keza: Üniversite gençliği ülkesinin sorunlarıyla yakından ilgilenmelidir; şiddete başvurmadan tepkisini dile getirmelidir.

Tek kaygım var:

Umarım ayakları bu topraklara basıyordur.
Yazarın Tüm Yazıları