Gönül Ana destanı

28 Şubat günlerindeydik...

Henüz "internet" gelişmediğinden...

Ali Kırca ustamızın, başka alanlardaki performansı hakkında bir fikir sahibi değildik...

Bildiğimiz şuydu:

Ustamız "memleketimizden harikulade yaratıklar" bulup, Siyaset Meydanı’na sürmekte çok mahirdi...

Mesela...

"Küçük Onur" diye gıcık ve bilmiş bir veledi keşfetmişti...

Yaşından büyük laflar eden bu küçük çocuğun hepimize parmak ısırtacağına o kadar inanmıştı ki, "Söyle bakalım Onur... Türkiye nasıl kurtulur?" diye soruyor, sonra da Onur’un verdiği basmakalıp cevaplara "filozofik açılımlar" muamelesi çekiyordu...

* * *

"Gönül Ana",
işte bu bağlamda ortaya çıktı...

Mersin’in bir köyündendi galiba... Hiç okumamıştı... Ama dağlarda bin kitap okuyarak kendini yetiştirmişti... Kırsalda açan bir çiçekti...

"Ata bineceğim" demiş, buna karşılık "Sen kadınsın, binemezsin" yanıtını alınca da ilk feministlerin bilinçlenme aşamasına benzer bir aşama kaydetmişti.

Atatürkçü ve kelimeyi doğru bir şekilde telaffuz edemese de laikti...

Köylüydü, dağdan gelmişti ama kendisini yetiştirmiş, oyunun Aysun’un oyuna eşit olmasını sağlamayı başarmıştı.

Gerçi her Siyaset Meydanı’nda hiçbirimizin tahammül edemeyeceği türden şiirler okuyordu ama ne gam...

Hatemi ailesinin, Zekeriya Beyaz’ların, Yaşar Nuri Öztürk’lerin arasında bir güneş gibi parlıyordu "Gönül Ana"...

Sonra iki şey oldu...

BİR: Bir iletişim káhininin, "Öyle bir devir gelecek ki herkes 15 dakikalığına şöhret olacak" kehaneti gerçekleşti... Ve "Gönül Ana", 15 dakikayı da aşan bir şöhrete kavuştu.

İKİ: Kapitalist süreç işledi ve "Gönül Ana", bir margarin reklamında rol aldı... Tarhana kaynatan, baklava açan ve köyün delikanlılarıyla top sektiren "Gönül Ana"mız, sevimli bir marka kadın olarak "Evin Ana" oldu...

Nasıl ki...

Meşhur "Kumkapı cinayeti"nin sanığı da, cinayete kurban giden adamın karısı da, bu cinayet sayesinde şöhret olmuş, ancak işin sonu Bursa barlarında şarkıcılık ve bir dolu hayal kırıklığı olmuşsa...

Nasıl ki...

Bir zamanlar ekrana çıkarak "Kadınlar dövülmelidir" şeklinde bir görüş ileri sürüp şöhret olan o adam, fena halde unutulmaya mahkûm olmuşsa...

Sevgili "Gönül Ana"mız için de kader ağlarını örmüştü...

Önce fena halde demode oldu...

Çünkü "Bilge köylü kadın" modası geçmişti... Unutuldu, gitti...

Ardından da...

Hafif çapta bir skandalla "Gönül Ana"lıktan "Üvey Ana"lığa düşüverdi...

Skandal şuydu:

Bilge köylü kadınımız, hakikaten yaman çıkmış ve bir tarihi eser kaçakçılığı şebekesinin tam göbeğinde yer almıştı... Suçu şuydu:

Elindeki sahte dolarla Roma dönemine ait 4 bin küsur sikkeyi satın almaya kalkışmak...

Hatta "Yaman kadın" Gönül Ana, plan içinde plan yapıp şebekeyi bile dolandırmaya kalkmıştı...

Ve bize düşen bir kez daha hayal kırıklığıydı...

* * *

Tam da "Gönül Ana", pek "izzet ve ikbal" ile olmasa da, "Siyaset Meydanı"nı terk edip köyüne gitmiş ve bizim milli hafızamızda zor hatırlanır hale gelmişti ki...

Dün öğle saatlerinde Kanaltürk adlı kanalımızda, sloganlarından biri "Aranan kan: Tuncay Özkan" olan "ulusalcı / Atatürkçü / Amerikan karşıtı / Tayyip’ten nefret edici" bir grubun Tandoğan Mitingi’nde "Gönül Ana"ya rastlamayayım mı?

Anamız, tıpkı eski günlerde olduğu gibi kürsüye çıkıp esiyor gürlüyordu...

Türbanlı değil başörtülüydü... Aydın, sevimli, inanmış bir köylü kadındı...

Ve meydanlardakini coşturdukça coşturuyordu...

Böylece...

Amerikan karşıtı mitingde, en çok alkışı sahte Amerikan parasıyla yakalanmış Gönül Ana alıyordu...

Ne diyelim?

Allah ulusalcılarımıza biraz da milli hafıza bahşetsin... Amin...

Rüşvetle benzin alma meselesi

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın, "Baykal bu memlekete ne vermiş? Onun Enerji Bakanlığı döneminde benzini ancak rüşvet vererek alabiliyordunuz... O dönemde ben de rüşvet vererek benzin aldım" şeklindeki açıklamasında kafaya takılacak tek husus, Erdoğan’ın rüşvet verdiğini itiraf etmiş olması mıdır?

Bu durumda Baykal’a düşen görev, bütün sahih hadis kitaplarını tarayıp, "Rüşvet alan da veren de melundur" hadisini bulup, Erdoğan’ı "Melun", yani "Lanetlenmiş" ilan etmek midir?

Laiklik hassasiyetini sıklıkla dile getiren Baykal, hadis kitapları arasında dinci rakibini sıkıştıracak deliller aramaya neden gerek duyar ki?

Rüşvetin laik yasalarda suç olduğunu söylemek Baykal’ı kesmez mi? Yoksa...

Baykal, "Dinci" rakibini din üzerinden vurmanın dayanılmaz cazibesine mi kapılıyor?

Hadi bütün bunları geçtik...

Baykal, Enerji Bakanlığı döneminde memleketi "Rüşvetle benzin alınacak bir yer" haline getirmediğini neden haykırmıyor?

Bu Erdoğan’ın rüşvet verdiğini söylemesinden daha az önemli bir konu mudur?
Yazarın Tüm Yazıları