MHP sempatizanı olmasına hiç şaşırmadım

ANTALYA’da elinde silah ile ortaya çıkan kara elbiseli, kara sakallı, alnı kılıç dövmeli adamın "partiye gidip gelmesini önlememişler" denilerek MHP Antalya il ve merkez ilçe örgütünün görevden alındığını okudum gazetelerde. Ülkü Ocakları’nın Antalya Şube yönetimi de görevden alınacakmış.

İlginç bir durum! Hrant Dink cinayeti ile ilgili olarak görülen davanın önemli sanıklarından Erhan Tuncel de "BBP’ye gidip geliyordu." Yasin Hayal de bu partinin bir yöneticisinden "hapishane yardımı" almıştı, hatırlarsınız.

Şöyle bir düşününce, bu tür olayların kahramanı olarak karşımıza çıkanların önemli kesiminin bu partilere "sempati" duyuyor olmaları gibi bir "tesadüf" ile karşılaşıyorum.

Belli ki kendilerine "milliyetçi" bir kimlik tarif eden bu iki partinin yöneticileri, partilerine kimlerin "gelip gittiğini" takip etmekte zorlanıyorlar.

Suç ortaya çıkınca, hemen gerekenler yapılıyor ve yaralı organ kesilip atılıyor ama bu "kararlı duruş", şu soruyu açıklamaya yetmiyor:

Bu partilere gelip, gidenlerin içinde bu tür suçları işleme potansiyeli olanların bu kadar çok çıkması tesadüf olabilir mi?

Evrende hiçbir şeyin tesadüf olamayacağına inanırım. Her olayın açıklanmasını sağlayacak değişik nedensellik bağları bulunduğunu düşünürüm. Benzer şartların, benzer sonuçlar vereceğini biliyorum.

Bu nedenle söz konusu zanlının MHP ile ilişkili olmasına da hiç şaşırmadım.

Bunu söylerken bugünkü MHP yönetiminin, bu tür suç ve suçlulara karşı tahammülsüz olduğu gerçeğini de unutmuş değilim.

Evet, Devlet Bahçeli ve arkadaşları bu tür kişileri bütün örgütün içinden ayıklayıp atmak istiyorlar ama işin doğası gereği, bunların sayısı da hiç bitmiyor.

Adeta askeri bir disiplinle yönetilen, otoriteye ve kaba güce tapan, kulakları hamasetle doldurulmuş, düşünmeleri pek de hoş karşılanmayan, ezberletilenle yetinmeleri istenilen bir gençlik örgütünün dünyanın her yerinde vereceği ürün budur.

MHP yönetimi elbette Antalya’da olanlar nedeniyle sorumlu tutulamaz.

Ama bu olayın ardından, il, ilçe örgütünü görevden almak yerine, bütün organizasyonu ve bu organizasyona hayat veren ideolojik zemini elden geçirmek daha doğru bir tutum olurdu.

Birilerinin düğmeye basması gerekmiyor ki

KOMPLO teorilerini çok seven bir toplum olduğumuz için, Antalya’daki fotoğrafları ve haber filmlerini izlerken hepimizin aklına aynı şey geldi: Birileri düğmeye mi bastı? Yine 12 Eylül öncesine mi döneceğiz? Bunun ardında askeri darbe tezgáhlayanlar mı var?

Kuşkusuz, bu tür bir provokasyonun yapılmasının ardında böyle niyetler olabilir.

"Paranoyak olman, takip edilmediğin anlamına gelmez", bunu unutmayalım.

Ancak öte yandan bu türden her olayı bir karanlık odağın "provokasyonu" olarak görmek de pek doğru değil.

Pek doğru değil, çünkü bu tür olayları meydana getiren zemini yok edebilmek demokratik sistemin oyuncularının elinde.

Eğer bu yukarıdaki cümleye inanmıyorsanız, zaten yapabileceğiniz bir şey de yok demektir.

O zaman koltuğunuzda rahatça oturup, olacakları beklemeye başlayın.

Birileri, bir yerlerde bir düğmeye bastı diye bu tür olayların olduğuna inananlar, toplumların kendi iç dinamiklerini ihmal ediyorlar.

Bizim ülkemizde de böyle bir "iç dinamik" var ne yazık ki. Antalya’daki olay sadece "bir avuç MHP sempatizanının işi" değil. Olayın bir tarafı daha var ve o tarafta yer alan ile bu tarafta yer alanın bulundukları yeri seçmiş olmaları bir bilinçli kararın eseri değil. Bir çocuğun Fenerbahçeli, ya da Galatasaraylı olması gibi bir durum bu!

Toplumsal kökenleri, ideolojik altyapıları, kültürsüzlükleri, ezberlenmiş doğmalara inançları ve görgüsüzlükleri ile aynı insanlar.

Demokratik tartışma kültüründen nasibini almamış, bundan otuz sene öncesinin kavramlarıyla konuşup, karşı düşüncede olan herkesi "vatan haini" olarak gören insanların çocukları bunlar.

Hep olduğu gibi armut dibine düşüyor ve bu insanları bir kavganın içine çekmek için birilerinin bir yerlerdeki düğmelere basması gerekmiyor.

Açık teşekkür

ERCAN Saatçi’nin isteğiyle, seçtiğim şarkılardan oluşan bir CD yapacağımı yazmış ve sizlerden de "yardım" istemiştim.

Dün sabah itibariyle sizlerden bu konuyla ilgili olarak gelen e-postaların sayısı beş yüzü geçmişti.

Unuttuğum birçok şarkıyı da bu vesileyle hatırladım. Uzun süredir görmediğim arkadaşlarımdan ve hatta kızımın lise arkadaşlarından bile bu sayede haber alabildim.

Sydney’den Chichago’ya; Almati’den Hamburg’a kadar geniş bir coğrafyadaki Türklerden şarkı listeleri aldım.

Ortaya çıkıyor ki benim yaşlarımdaki erkek-kadın herkes aynı şarkılarla sevinmiş; aynı şarkılarla üzülmüş.

"Böyle lüzumsuz işlerle bu köşeyi işgal ettiğim için utanmam gerektiğini" söyleyen okuyucularım da oldu tabii.

Herkese bu ilgi nedeniyle teşekkür ediyorum. Tek tek yanıt yazarak teşekkür etmek isterdim ama o kadar çok mektup var ki.

Gelişmeleri sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları