AB ipine sarıl!

BU satırlar yazarının da aralarında yer aldığı yaklaşık yüz kişi geçen ay, "Kriter" dergisinin insiyatifiyle, "Hükümeti Göreve Çağırıyoruz" başlığıyla bir bildiri yayınladı.

Söz konusu çağrının özü ise şu tek cümleye indirgenebilir:

AB’nin ipine sarılın!

* * *

ÖYLE, zira madem ki üniversitelerde türban meselesi de artık çözümlendi, o takdirde AKP iktidarının AB projesine ilk ve temel önceliği vermesi bir zorunluluk oluşturuyor.

Yani, 22 Temmuz seçimleri arifesindeki programını fiilen uygulaması gerekiyor.

Zaten de söz konusu metin aynen şöyle bitiyordu:

"Kamuoyunun geniş desteği ile iktidara gelmiş, Meclis’te çoğunluğa sahip bir hükümetin, verdiği sözleri tutmamasının hiçbir izahı olamaz.

Üyelik hedefini gerçekten benimsiyorsanız, bunu kanıtlamanın tam zamanıdır.

Sözünüzü tutun, 2008’i ve takibeden yılları birer AB yılı yapın"
!

* * *

ANCAK doğru, yukarıdaki çağrının hazırlandığı tarihte, Yargıtay Başsavcısı’nın AKP’yi yasaklamak için "iddianame" hazırlamak cüretkárlığına giriştiği henüz bilinmiyordu.

Bu durumda da, "mazaret" (!) olarak şöyle bir mantık yürütülebilir.

"22 Temmuz’dan beri ilkin cumhurbaşkanlığı seçimi; ardından türban meselesi; sonra Kuzey Irak müdahalesi; nihayetinde de parti kapatmak girişimi falan, hayati iç politika sorunları gündemden hiç düştü mü ki, AB’ye vakit ayıracak fırsat kalsın?"

* * *

HAYIR
, böyle bir "mazaret"in hükmü yoktur. Bu tür bir mantık silsilesi geçersizdir.

Çünkü, AKP’nin zaten aslında iki yıldır Brüksel’i "boşladığı" vakıasını şu an geçsek bile, "Hükümeti Göreve Çağırıyoruz" bildirisi bir de şu hayati gerçeği vurguluyordu.

"AB, toplumsal yaşamın tüm alanlarını düzenleyen yeniden yapılanma sürecidir.

Başlı başına bir iç politika meselesidir"
.

* * *

EVET öyledir! Avrupa projesi bir dış politika değil, bir i-ç p-o-l-i-t-i-k-a sorunudur.

Ve, AB süreci "hayatın tüm alanlarını yenileyecek bir yapılanma" olduğuna göre, daima ve daima o hedef nişanlandığı takdirde, o süreci engelleyen her şey menzile girer.

Mermilerin aerodinamik etkisi diğer tüm köhne "mankenleri" (!) teker teker devirir.

Yani, Brüksel hedefine otomatik silahla gözü pek ateş etmek, yine otomatik olarak Ankara’yı "fethetmek"; başka bir deyişle, evrensel demokrasi ve hukuk ilkelerini özümsemiş sivil, laik ve çoğulcu bir Türkiye’yi yaratmak imkánı sunar. Bir taşla da iki kuş vurulmuş olur.

Tam gözlerinden vurulacak olan o iki kuştan birincisi, içeride "statükoyu sarmak"; dışarıda ise "önyargıyı yıkmak" turnalarının tá kendisidir.

Dolayısıyla da, böyle bir "statüko hukuku"ndan medet uman Yargıtay Başsavcısı’nın yasakçılığı dahil, yukarıda sıralanan tüm "mazaretler" baştan sona dek geçersizdir.

* * *

NİTEKİM, son iki yıldır sürdürdüğü bütün "Avrupa alargalığı"na rağmen iktidar şu an dahi, yukarıdaki somut ve nesnel gerçeği bizzat yaşıyor. İliklerinde hissediyor.

AKP’yi kapatmak girişimine yoğun tepki despot coğrafyalardan değil AB’den geliyor!

Sırf bu dahi, aynı AKP’nin kendi kaderini aynı AB’yle bütünleştirmesi zorunlu kılıyor.

Ve, durum ayan beyán ortadayken sen kalk, káh "iç politika takvimi mazeretleri"yle (!); káh da "heves kıran çelme takıldığı" gerekçeleriyle, söz konusu AB’nin ipini "boşla".

Böyle bir boşlama ortak mukadderatımızı tehlikeye attığından, tekrar sesleniyorum:

Ey hükümet AB ipine sarıl, yoksa yalnız AKP’nin değil, Türkiye’nin de "ipi çekilir"!
Yazarın Tüm Yazıları