Seviyoruz diyorlar, kulaklarını kuyruklarını kesiyorlar

Gary L. Francione, yıllar önce hukuk fakültesindeyken, bir arkadaşının hamster’ını sahiplendi.

Bir gece hamster hastalandı, o da acil hizmet veren bir kliniği aradı. Veteriner, acil hizmet için asgari ücretin 50 dolar olduğunu söyledi ve sordu: "3 dolara yenisini alabilecekken neden o hamster için bu kadar masraf yapmak istiyorsunuz?" Francione gerisini şöyle anlatıyor: "Buna rağmen hamster’ı o veterinere götürdüm, ama bu olay hayvanların ekonomik meta statüsünü net biçimde idrak etmemi sağladı." Francione, bugün önemli bir hayvan hakları kuramcısı. Hukuk ve Felsefe profesörü olan Francione’un "Hayvan Haklarına Giriş" kitabı, İletişim Yayınları tarafından Türkçe’ye çevrildi. Bu kitap yayınevinin başlattığı "Hayvan

Hakları Dizisi"nin de ilk kitabı. Hayvanları koruma kanunlarında sıkça geçen "insanca muamele" kavramını pratikte uzun süre uygulanamaz bulan Francione, radikal fikirleri ile diğer kuramcılardan ayrılıyor. Hayvan hakları sorunun ana sebebinin hayvanların ticari bir meta olarak alınıp satılması olduğunu söylüyor. Ona göre hayvanlar alınıp satıldığı; "mal" olduğu sürece, her zaman sahibinin çıkarı onların iyilik ve sağlığından önde gelecek. Kitabı okurken hem içiniz acıyor, hem de düşünüyorsunuz. Yazar kitabın bir bölümünde yıllardır karşılaştığı soruları derlemiş. Bu sorulara verdiği cevaplarda hayvanların neden hakları olması gerektiğini anlatıyor. İşte onlardan bazıları:

İnek, tavuk ya da laboratuvar faresi gibi evcilleştirilmiş hayvanlar, biz kendi amaçlarımız için onları dünyaya getirmiş olmasak zaten var olmayacaklardı. O halde onlara kaynaklarımız olarak muamele etmekte serbest değil miyiz?

- Hayır, bir canlının var olmasından bir şekilde sorumlu olmamız ona kendi "kaynağımız" (gelir, kazanç, sağlık vb. sağlayıcı öğe) olarak muamele etme hakkını bize vermez. Öyle olsaydı, kendi çocuklarımıza da kaynağımız olarak muamele etmemiz meşru olurdu. Ne de olsa onlar da bizim eylemlerimiz ve kararlarımız olmasa dünyaya gelmeyeceklerdi. Çocuklarımıza nasıl davranacağımız konusunda belli ölçüde tasarruf hakkına sahip olsak da, bunun sınırları vardır. Onlara hayvanlara davrandığımız gibi davranamayız. Onları köleleştiremeyiz, fuhuş yapmaları için satamayız, ya da organlarını satamayız, onları öldüremeyiz.

Haklar insanlar tarafından tasarlanmıştır. Hayvanlara uygulanmaları nasıl söz konusu olabilir?

- Ahlaki haklar sadece onları tasarlayanlar için geçerli olsaydı, insanlığın büyük kısmı ahlaki topluluktan dışlanmış olurdu. Amerika’da bugün anladığımız biçimiyle hak anlayışı başlangıçta sadece varlıklı beyaz erkek toprak sahiplerinin çıkarlarını korumak amacıyla geliştirilmişti. Zamanla eşit gözetilme ilkesini kavradık ve hakları başka insanları da kapsayacak şekilde genişlettik.

Hayvanların hak anlayışını geliştirmemiş olmaları ya da bunu kavrayamayacak olmaları önemli değil. İnsanların da haklarından yararlanabilmek için bunu kavramaları gerekmiyor. Örneğin zeka geriliği olan bir insan, hakkın ne demek olduğunu kavramayabilir ama bu onu temel haklarından mahrum bırakabileceğimiz anlamına gelmez.

Kurumsallaşmış pet sektörü hayvanların mal yerine konmama hakkını ihlal eder mi?

- Evet. Petler bizim malımızdır, köpekler, kediler, hamsterlar, tavşanlar, fabrikada üretilen seri mallar gibi üretilirler, petler aynen meta gibi pazarlanırlar. Bazılarımız dostlarımıza iyi muamele etsek de, çoğunluk onlara gereken bakımı sağlamaz. Amerika’da köpeklerin çoğu hayatlarının sadece iki yılını bir evde geçirdikten sonra ya barınağa bırakılıyor ya da başka biri tarafından sahipleniliyor. Hayvan sahiplerinin yüzde 70’i onları başkasına veriyor, barınağa bırakıyor ya da sokağa terk ediyor. Bazıları petlerini sevdiklerini iddia etseler de kulaklarını, kuyruklarını kestiriyor, mobilyalara zarar vermesinler diye tırnaklarını kesmekte sakınca görmüyor. Köpeğinizi disiplin amacıyla her gün dövmeye, kedinizi bodrumdaki fareleri yakalasın diye aç bırakmaya, ya da masrafından kurtulmak için hayvanınızı öldürmeye karar verirseniz, bu kararlarınız yasalarca korunma altında.

Hayvanların, insanların malı olarak kullanılmasına son vermekten yanaysanız, hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar sayesinde sağlığına kavuşan insanlara hayvanlardan daha az değer vermiş olmuyor musunuz?

- Elbette hayır, bu soru mantıksal ve ahlaki açıdan insan köleliğini kaldırmayı savunanların, kökelik kaldırıldığında ekonomik krizle yüz yüze kalan Güneylilerden çok, kölelere değer verdiklerini söylemekten farksızdır. Sorun, kime daha çok değer verdiğimiz değil, hissetme yetisine sahip canlılara -ister insan ister insandışı olsun- birer meta ya da başkalarının amaçlarına götürecek araçlar olarak muamele etmenin ahlaken meşru olup olmadığıdır.

Hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucu geliştirilen ilaçlardan ya da tıbbi işlemlerden yararlanmak hayvan hakları anlayışıyla çelişmez mi?

- Hayır, çelişmez. Hayvan sömürüsünü savunanlar, genellikle hayvan kullanımının "nimetlerinden" yararlanmanın hayvan kullanımını eleştirmekle çeliştiğini öne sürerler. Bu yaklaşım elbette saçmadır. Örneğin kentimizdeki sular idaresinin çocukları çalıştırdığını bizim de çocukların çalıştırılmasına karşı olduğumuzu farz edelim. Sular idaresi çocuk haklarını ihlal ediyor diye susuzluktan ölmemiz mi gerekiyor. Tabii ki hayır, çocukların bu şekilde kullanılmasına son verilmesi için mücadele etmekle yükümlüyüz ama bu yüzden ölmekle yükümlü değiliz.

Hayvanların hakları varsa hayvanların birbirlerini öldürmelerini de engellememiz gerekmez mi? Ya da hayvanlara herhangi bir nedenle zarar gelmesini engellememiz gerekmez mi?

- Tabii ki hayır, toplum olarak hayvanların çıkarlarını ahlaken önemsememiz ve hayvan sömürüsünü salt düzenlemekle değil, sona erdirmekle yükümlü olduğumuzu kabul etmemiz halinde, hayvanlara meta muamelesi yapılmasını yasaklayan ve cezalandıran yasalar çıkaracağımız muhakkaktır. Ama bu insanların, hayvan öldürdüğünde insan öldürdüğü kadar ceza alması anlamına gelmez. Bir cezanın uygulanması, suçun mağduru olan aileye bir nebze de olsa tazmin sağlar; pek çok hayvanın ailelerini ya da sürü üyelerini kaybedince acı duyduklarını gösteren etolojik kanıtlar olsa da, olayın bir mahkemeye taşınması onlar açısından hiçbir şey ifade etmez.

Hayvanların, onları kullanmamız yüzünden büyük acılar çektikleri doğrudur ve onları eğlence gibi "keyfe keder" amaçlarla kullanmamamız gerekir, ama insanların et yemekten vazgeçmelerini nasıl beklersiniz?

- Bu soru, tartışmamızı sonlandırmak açısından çok uygun, çünkü insan-hayvan ilişkisi konusunda genel kafa karışıklığımızı gösteriyor. Pek çok insan et yemeyi sever. Bana ’et yemenin ahlaken yanlış olduğunu biliyorum, ama hamburgere bayılıyorum’ diyen öyle çok insan oldu ki. Et yemeyi sevmek maalesef et yemeyi meşrulaştıran bir iddia değildir. Et yemeyi seviyor olmamız bir ahlak ilkesini çiğnememizi mazur göstermez. Ahlaklı olmanın önemli olduğunu düşünüyorsak, ahlakın gereklerine de uymamız gerekir.

PET SAHİBİ OLALIM DİYE HAYVAN ÜRETİLMESİNE KARŞIYIM

"Çok sevdiğim yedi köpek dostumla birlikte yaşayan biri olarak, bu meseleyi çok önemli buluyorum. Dostlarıma ailemin üyeleri gibi davransam da, onların benim malım olduklarını ve yarın öbür gün onları öldürtebileceğimi biliyorum. Köpeklerle yaşamaktan büyük zevk alsam da, yeryüzünde sadece iki köpek kalsa bile sırf biz pet sahibi olabilelim diye çoğaltılmalarını savunmazdım. Çünkü bu onların mal statüsünü devam ettirir. Köpeklere gerçekten değer veren herkes, bir köpek çiftliğini ziyaret etmeli. Bunlar binlerce köpeğin üretildiği ve sırf meta muamelesi gördüğü işletmeler. Elbette halen hayatta olan bütün evcilleştirilmiş hayvanlara en iyi bakımı sunmalıyız, ama onlara sahip olmak için yeni hayvanlar dünyaya getirmeye de son vermeliyiz." Ayten SERİN

Köpeklerde burun akıntısı

Köpeklerin burun dokularında meydana gelen ve enfeksiyonları da kapsayan yangılara genel olarak rinit adı veriliyor. Köpeklerde rinite sebep olan enfeksiyon etkenleri çoğu kez bakteri, mantar ve virus kökenli olarak karşımıza çıkıyor.
Özellikle köpek gençlik hastalığı, herpes virus, adenovirus gibi virusler, stafilokok ve streptokok gibi bakteriler, köpeklerde rinite yol açan en yaygın mikro organizmalar.

Hastalığın ilk belirtileri soğuk algınlığına benziyor. En çok dikkati çeken, burun akıntısında artış, burundan koyu kıvamlı akıntılar gelmesi, akıntıyla birlikte kan gelmesi, çok sık hapşırma gibi belirtiler. Burundaki tıkanıklığa ve koku alma hassasiyetinin ortadan kalkmasına bağlı olarak iştahta azalma ve az yemek yeme gibi belirtiler de ortaya çıkabilir. Rinite sebep olan asıl hastalık etkeninin kendine özgü hastalık tablosunu ortaya çıkarmasıyla birlikte, belirtilerde de artış ve farklılıklar gözlenebilir. Halsizlik ve vücut ısısında yükselme, rinitlerde çok sık karşılaşılan belirtilerden.

Burun akıntısı olan köpekleri mümkün olduğu kadar istirahat ettirmek ve varsa diğer köpeklerden ayrı tutmak gerek. Veteriner hekiminizin yapacağı muayene ve tetkikler sonrası rinite sebep olan asıl hastalığın teşhis ve tedavi edilmesi ile birlikte rinit de tedavi edilmiş olur. Eğer erken teşhis ve tedavi yapılmazsa, rinite sebep olan enfeksiyon etkenleri kolaylıkla solunum sisteminin devamında yer alan bronşlar ve/veya akciğerleri de etkisi altına alan daha şiddetli bir hastalık tablosuna yol açabilir. Özellikle gençlik hastalığından kaynaklanan burun akıntılarında ciddi tablolar ortaya çıkabilir.

Burun akıntısına sebep olan problemleri vakit kaybetmeden veteriner hekiminize danışmalı ve tedavisi için erken hareket etmelisiniz.

Ankara Barosu’ndaki hayvan savunucuları

Ankara Barosu içinde, hayvan haklarının Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda yer alması gerektiğinin altını çizen ve bunun için çalışan bir kurul var. Ankara Barosu Çevre ve Kent Kurulu 5 yıldır faaliyet gösteriyor ve sık sık doğa gezileri düzenliyor.

Ankara Barosu Çevre ve Kent Kurulu üyelerinden Avukat Dilan Karademir, "Bizim amacımız sadece hayvanları değil, doğayı korumak. Bunun için de genel anlamda farkındalık yaratmak. Önemli günlerde kamuoyu oluşturmak için çalışıyoruz. Hayvanların doğal yaşamlarını kazanmaları gerektiği inancındayız" diyor.

Taleplerinin başında özellikle Ankara gibi büyük şehirlerde yaşan hayvanlar için sağlıklı bir çevre oluşturulması geliyor. Kent planının insanlar ile hayvanların birlikte yaşayabileceği gibi tasarlanması gerektiğini savunuyorlar. "Kenti tasarlamak sadece alt ve üst geçit yapmak anlamına gelmiyor. Su yönetimi, su hakkı, beslenme ve ormanlarla ilgili olarak büyükşehirlerin kentsel planlamalarının yenilemeye ihtiyacı var. Şu anda en çok hayvan üniversite kampüslerinde yaşıyor."

Şu anda Türkiye’de sahipsiz bir hayvana ne yaparsanız yapın, kabahat kapsamında değerlendiriliyor. Oysa çoğu Avrupa ülkesinde, hayvan hakları anayasa ile güvence altına alınmış durumda. Türkiye Anayasası’nda çevre ile ilgili 56. madde ve ormanlar için de iki tane madde bulunuyor. Çevre ve Kent Kurulu, yeni hazırlanan anayasa taslağına daha kapsamlı maddelerin sokulmasını istiyor. Hatta topyekün kanunun değiştirilmesini.

HUKUKUN AMACI BİRLİKTE YAŞAMAYI SAĞLAMAK

Dilan Karademir şöyle diyor: "Hayvanlar anayasal düzenlemeyle korunmalı. Buna bazıları lüks ve entelektüel bir görüş gibi bakıyor. Bu aslında bir tür siyasal hesaplaşma. Kamusal alana girmediğiniz sürece çevreci, hayvansever olabilirsiniz. Ama kamusal alanda hak talep etmeye başlayınca dışarı itiliyorsunuz. Hukukun en temel ve basit amacı bütün canlılara hep birlikte huzurlu bir yaşam olanağı sağlamak."

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu da bütün hayvanların yaşama haklarının olduğunu söylüyor.

Ancak o, kanun ve yönetmeliklerin eksiksiz uygulanması durumunda hayvan hakları açısından bir problemin yaşanmayacağı inancında. "Bakanlığımız, 2004 yılında Hayvanları Koruma Kanunu’nu çıkartarak, hayvan haklarının korunması konusunda en ileri düzenlemeyi yapmıştır. Söz konusu kanun doğrultusunda, Hayvanları Koruma Yönetmeliği, Deney Hayvanları Yönetmeliği ve Hayvanat Bahçeleri Yönetmeliği çıkartılarak uygulamaya konuldu. Kanun ve yönetmeliklere aykırı hareket edildiği takdirde, idari yaptırım uygulanıyor. Bakanlığımız bu konuda çok hassas" diyor. Deniz BİLİROĞLU

Pako pano

Ankara’daki Gölbaşı Barınağı’nda yaşayan bu köpeklerin hepsinin bir zamanlar sahipleri vardı ancak sokağa terk edildiler. Hepsi cins köpekler. Bir tanesini sahiplenmek, yeni bir yuva vermek ister misiniz?

Bu sevimli kedi ailesi, İstanbul Kadıköy’de bir apartmanın bahçesinde geçici olarak barınıyor. Yavrular sütten kesildikten sonra sokağa atılacaklar. Yavrulara evinizi açmak ister misiniz? tirmikizi@gmail.com

Tarabya’nın ormanlık bölümünde, 13 Mart günü, 9 tane köpek yavrusu bulundu. Şimdilik kendilerine sahip çıkan kişinin evinde yaşıyorlar, ancak burada uzun süre kalmaları imkansız. Kendilerine acilen yuva arıyorlar. İrtibat için 555 352 68 92’den Melih Tatlıcan’ı arayabilirsiniz.
Yazarın Tüm Yazıları