Keşke tarihten ders alabilselerdi

HABER, 1979’un 27 Aralık günü bomba gibi patladı.

Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile kuvvet komutanları Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e bir uyarı mektubu verdi.

Komutanlar, "Siyasi partilerin her türlü terör hareketine karşı bütün önlemleri müştereken almalarını" ısrarla istiyordu.

Uyarı mektubunu alan Cumhurbaşkanı Korutürk gereğini yaparak bunu siyasi partilere iletti.

İktidar, "Bu mektubun muhatabı ben değilim" dedi.

Muhalefet, "Ben hiç değilim. Mektup iktidara uyarıdır" dedi.

Vatandaşlar, anayasal kuruluşlar ise oralı bile olmadı, "Bana ne" dedi.

Ve komutanların özene bezene yazdıkları "uyarı mektubu"nu kimseler üzerine almadı.

Ülkede hiçbir şey düzelmedi.

Mektup da ortada kaldı.

Bir daha mektup gelmedi ama tam 8.5 ay sonra, 12 Eylül 1980 günü darbe geldi.

Mektubu üzerine almayan siyasi partilerin hepsi kapatıldı.

Liderler gözetim altına alındı.

Demokrasi rafa kaldırıldı.

Parlamentonun kapısına kilit vuruldu.

* * *

Bugüne gelirsek...

Birtakım (sayıları pek fazla değil) aklı başında insan "Ülke sürekli geriliyor. Global ekonomik kriz kapımıza geldi dayandı. Bu böyle gitmez" diyor.

Kimse aldırmıyor.

Medya "Gerginlik politikaları kimseye yarar getirmez. Bunu yakın geçmişimizde çok gördük, yaşadık" diyor.

Takan olmuyor.

Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütleri "sağduyu çağrıları" yapma gereğini duyuyorlar.

Başbakan "Ülkeyi biz germiyoruz. Gerenler muhalefetle, medya" diyor.

Muhalefet ise "Sivil toplum örgütlerinin aklı neredeydi? Çağrıyı iktidara yapsınlar. Gerginliğin kaynağı rejimle sürekli kavga eden iktidardır" diyor.

Tıpkı 28 yıl önce olduğu gibi bu kez de "sağduyu çağrısı" ortada kalıyor.

* * *

"Sağduyu çağrısı"na bir şey demiyorum ama sivil toplum örgütlerinin bir hayli geç kaldıkları da bir gerçek.

Bizim sivil toplum örgütleri uyanana kadar "Atı alan çoktaaan Üsküdar’ı geçti."

Bu çağrının bir işe yarayacağını beklemek büyük iyimserlik olur.

Başbakan kürsülere çıkınca efelik yapıp onu bunu tehdit etmekten, herkese çatmaktan vazgeçer mi?

"Biz ve onlar" diyerek toplumu ikiye bölmenin aynı zamanda ülkeyi de bölmek olduğunu anlayabilir mi?

"Benim medyam, benim gazetecim, benim işadamım, benim bürokratım" anlayışını terk edebilir mi?

Elindeki siyasi erki keyfi kullanmayı bırakabilir mi?

Demokrasiye, hukuk devletine saygılı olabilir mi?

Devleti ele geçiren tarikatları temizleyebilir mi?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni anayasanın ve yasaların sınırları içinde kalarak yönetebilir mi?

Rejimle barışık hale gelebilir mi?

Recep Tayyip Erdoğan bunları yapabilir mi?

Yapabilirse zaten ülkede gerginlik merginlik kalmaz.

Kimsenin de "sağduyu çağrıları" yapmak aklına gelmez.
Yazarın Tüm Yazıları