O cümle niye kondu

ÖNEMLİ bir yazarımız dünkü köşesinde sivil toplum örgütlerinin ortak bildirisini, "orta sınıfın sesi" olarak değerlendirip şöyle bir gözlemde bulunuyor:

"Bakın orta sınıf laiklik elden gidiyor demiyor."

Evet öyle bir cümle yok ama şöyle bir cümle var:

"Türkiye, Anayasası’nın başlangıç ilkelerine dayalı demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Vazgeçilmez olan bu ilkeler bütünü bizi bir arada tutmaktadır."

Peki bu cümle oraya laf olsun diye mi kondu?

Yoksa belli bir ihtiyaçtan dolayı mı?

* * *



Bu cümleyi görmezden gelip, bir üstteki parti kapatma cümlesine bakarsanız "uzlaşma" dediğimiz girişimin hiç ama hiçbir anlamı kalmıyor.

Çünkü o zaman insana sorarlar.

Cumhuriyet Başsavcısı AKP’nin kapatılması için hangi nedenle dava açtı?

"Laiklik ilkesinden" dolayı değil mi?

Sorunun kaynağındaki tartışmayı dikkate almayan hiçbir düşünce egzersizi, Türkiye’yi içinde bulunduğu bu derin krizden çıkaramaz.

Kriz öylesine derindir ki, iktidar partisini yüzde 47 oyla "Yönetemez" hale getirmiştir.

Tartışılan konu, sıradan, öyle basit kanun değişikliği ile halledilecek mesele olsaydı, zaten bu noktaya gelmezdik.

Çünkü iktidar ülkeyi yönetemez hale geldikçe sinirlenmekte, bu da onu devlet aygıtını, rakip gördüğü insanlara ve kurumlara karşı insafsız bir keyfiyetle kullanma anlayışına götürmektedir.

O nedenle bunalımın aşılmasını samimi olarak istiyorsak, önce teşhiste anlaşmalıyız.

Bu kriz öyle Başbakan’ın dediği gibi, "üç beş seçkinci elit"in "imtiyaz istemesinden" falan kaynaklanmadı.

Krizin sebebi, laiklik ilkesinin orasından burasından tırtıklanması, çekiştirilmesi, eğilip bükülmeye çalışılmasından.

Bir de, hem ekonomide, hem siyasette hem de sosyal hayatta alabildiğine keyfi bir yönetim anlayışından kaynaklandı.

* * *

Televizyonda bir başka önemli gazeteci arkadaşımı hayretle dinliyorum.

"Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi kapatma kararı alması, askeri darbe yapılması ile aynı şeydir..."

Bu konuşmalar hep, Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi kapatacağı varsayımıyla yapılıyor ve bence çok yanlış.

Çünkü mahkeme, kapatma kararı almayabilir de.

O zaman ne diyeceğiz?

Aynı mahkeme kapatırsa "askeri darbe" yapmış olacak.

Kapatmazsa "demokrasinin zaferini" temin edecek.

AKP’nin kapatılmasına karşı olabilirsiniz.

Ama mahkemeyi "askeri darbe" yapmakla suçlamalar, oraya birilerinin "sızdığı" imaları çok yanlış.

Hepimizin amacı ülkemizde gerçek bir demokrasinin yerleşmesini sağlamaksa, bazı teşhislerde mutlaka birleşmeliyiz.

Mesela Anayasa’nın girişinde yazılan; bence çok haklı ve gerekli biçimde "değiştirilemez" zırhına büründürülmüş maddelerle ilgili kesin ve nihai bir anlaşmaya varmalıyız.

Öyle "laikliği yeniden tarif" etme gibi şüphe uyandırıcı ve tehlikeli teşebbüslere karşı çıkmalıyız.

İkincisi, çoğulculuk yönetiminin dejenere edilip, "çoğunlukçuluk" ideolojisi haline getirilmesine birlikte karşı çıkmalıyız.

Üçüncüsü, devlet kurumlarında "türbana dayalı" liyakat zihniyetini bir kenara bırakmalıyız.

Bu konularda bir anlayış birliğine ulaşırsak, emin olunuz bundan en kárlı çıkacak siyasi kurum AKP olacaktır.

* * *

Erdoğan
liderlik vasıfları kuvvetli bir insandır.

İtiraf edeyim birinci döneminde beni çok etkileyen birçok icraata imza attı.

Ama ikinci dönemde liderlik özelliğinin başına "demokratik" sıfatını da eklemelidir.

Bu da, kendisi gibi düşünmeyenlere tahammül, onları da eşit vatandaş saymak ve bir de iktidarı dengeleyici kurumlarla paylaşmakla mümkün olabilir.

Bunları söylemek bir siyasi partiye düşmanlık mı?

Çetecilik mi, darbecilik mi?

İmtiyaz istemek mi?
Yazarın Tüm Yazıları