Başbakan bir adım geri

HERKES bir adım geri mi atacak?Hiçbirimizin yargıdan böyle bir şey isteme hakkı yok.

Dolayısıyla "bir adım geri" meselesini, siyaset düzleminde ele alıp konuşmamız gerekecek.

Yargı ile ilgili kısmı için olsa olsa "Keşke şöyle olsa" gibisinden bir iyi niyet dileğinde bulunabiliriz.

Öyleyse gelin, sivil toplumun, benim de desteklediğim "Ortak aklı iktidara getirme" çağrısına.

İsterseniz Başbakan Tayyip Erdoğan’dan başlayalım.

* * *

Erdoğan
, gerilimin azaltılması için "Medya da kendine baksın" diyor.

Tabii baksın. Bakalım...

Ama bir medya mensubu olarak ben de kendisinden şunu bekleme hakkına sahip değil miyim?

"Başbakan da kendine bir baksın..."

Mesela şu soruyu kendine sorsun:

"Ben birinci dönemde yüzde 34 oyla, çok daha istikrarlı, çok daha etkili bir iktidar dönemi yaşadım. O dönemde medya ile böyle bir çatışmam olmadı. Şimdi yüzde 47 oyum var. Ama ülkede istikrar yok. Ben de istediğimi bir türlü yapamıyorum. Neden?"

Evet Başbakan Erdoğan bu soruyu kendine sormalı.

Tabii sormak yetmiyor.

Bunun samimi ve gerçekçi bir cevabını vermeli.

Erdoğan bugüne kadar bunu yapmak yerine, sorumluluğu başkalarına attı.

Bazı abuk sabuk komplo teorilerine inandığı izlenimi verecek sözler söyledi.

Bunun yerine, aynayı eline alıp baksaydı, hem kendisi hem Türkiye bugün bambaşka bir yerde olabilirdi.

Madem o bunu yapmadı, aynayı biz tutalım.

Devlette ve sokaktaki manzara nedir?

Otoritesini tamamen kaybetmiş görüntüsü veren bir hükümet.

Devreye girme ihtiyacı hissetmiş bir cumhurbaşkanı.

Yönetimi ele almış görüntüsü veren bir sivil toplum.

Üstelik bu sivil toplum örgütleri, 22 Temmuz’dan bu yana üçüncü defa devreye girme ihtiyacı hissetmiş.

Önce cumhurbaşkanlığı seçimi.

Sonra sadece türban için anayasa değişikliği.

Şimdi yargı krizi.

İstikrarlı ve güçlü olduğunu zanneden bir hükümet için 8 ayda üç derin kriz ve üç sivil toplum inisiyatifi fazla değil mi?

* * *

Yaşadığımız krizin temelinde, çoğunluk anlayışını ve "milli irade" kavramını yanlış tarif etmek yatıyor.

Başbakan, sandıktan aldığı temsil gücünü, kendisine sonsuz yetkiler veren şahsi bir ehliyet olarak algıladı.

Bunu söyleyen sadece ben değilim.

Bir zamanlar en yakınında olan, partiyi birlikte kurduğu "Abi"lerinden Ali Coşkun da söylüyor.

"Beraber yürüdük biz bu yollarda" diyen insanlardan gelen bu samimi uyarıları dikkate almak için henüz geç kalınmış değildir.

Ben, işte bu tabloyu iyi okumak gerektiğini söylüyorum.

Hükümet, "Yüzde 47 ile istediğim her şeyi yaparım" noktasından, hiçbir şey yapamaz noktaya gelmiş.

Demokrasi açısından bunun ne birincisi doğrudur, ne de ikincisi.

Doğru ve makul ikisinin ortasında aranmalıdır.

Ve sormamız gereken ilk soru da şu olmalıdır:

Hükümet için "bir adım gerisi" nedir?

* * *

Bana göre bu sorunun cevabı çok basit.

Cumhurbaşkanlığı seçimini artık hepimiz içimize sindirmeli, geride bırakmalıyız.

Ama türban konusunda, "tarihi bir uzlaşmanın" temelini oluşturabiliriz.

Hükümet bir an önce, laiklik konusunda herkesin içini rahatlatacak somut güvenceleri toplumla paylaşmalıdır.

Mesela, türbanlı kadınların devlet dairelerinde çalışmasına kesinlikle izin verilmeyeceğini, ilk, orta ve lise düzeyinde okullara türbanla kesinlikle girilmeyeceğini ve imam hatip okulları meselesinin kaşınmayacağını ilan etmelidir.

Gerçek anlamda sivil bir anayasa yapmaya, laik sisteme asla dokunulmayacağı yolunda tarihi bir uzlaşma ile başlayabiliriz.

Başbakan’ın dün Tiran’dan, sivil toplum örgütlerinin girişimine destek veren bir açıklama yapmasını, işte bu bakımdan umut verici bir gelişme olarak görüyorum.
Yazarın Tüm Yazıları