Kendini anlattın mı ki üzülüyorsun?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, son günlerde "ayetlerle" konuşmaya hız verdi.

Böyle yaparak, ülkemizin dini bütün insanlarını etkileyebileceğini düşünüyor olmalı.

Kapatma davasıyla ilgili olarak Manisa’da yaptığı konuşmada Araf Suresi 179. ayetten alıntılar yaptı.

Manisa’da, ülkedeki psikolojik havayı germek isteyenlerin bulunduğuna dikkat çekerek, beş yıl içinde yapmaya çalıştıkları şeyin yeterince anlaşılmadığına vurgu yaptı. Ve tam da burada ayetin mealini tekrarladı.

İlahiyatçılar bu ayetin, Hazreti Muhammed, söylediği sözleri kabul etmeyen insanlarla karşılaştığında üzülmesin diye gönderildiğini belirtiyorlar.

Bir tarafta tebliğ edilen vahiylere inanmayanları görünce üzülen peygamber, diğer tarafta takiye yapmadığına kimseyi inandıramayan Recep Tayyip Erdoğan.

Nasıl bir bağlantı kurulduğunu anlamak için Recep Tayyip Bey’in beyninin içine girmek gerek sanırım.

Oysa Recep Tayyip Erdoğan’ın bu kadar üzülmesini gerektiren bir durum yok, çünkü sözleri ve hareketleri ile yeteri kadar açıklıkla kendisini iddia ettiği gibi ortaya koyabilmiş değil.

Onun için bunu kapatma davasını fırsat bilerek yapmalı.

Eski görüşlerinin nasıl değiştiğini, bu fikri dönüşüme yol açan etkenleri, bugünkü bakış açısıyla eski görüşlerine yönelttiği eleştirileri anlatmalı.

Bunu yaparsa görecek ki Hazreti Muhammed’in durumu ile bir paralellik kurması gerekmiyormuş. Bütün hata kendisini anlatamamasındaymış!

Bu bir Aziz Nesin öyküsü değil!

BÖYLE bir olay ancak Nasrettin Hoca’nın, Aziz Nesin’in ülkesinde yaşanabilirdi ve nitekim öyle de oldu.

Ergenekon Çetesi soruşturması sırasında gece yarısı ev baskınlarıyla gözaltına alınanlardan biri de Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu idi.

Gazetelere yansıyan haberler Alemdaroğlu’nun "susma hakkını" kullanıp, ifade vermediği yönündeydi.

Alemdaroğlu serbest bırakılınca durum anlaşıldı. Meğerse Alemdaroğlu’nun ifade sırasında "konuşamamasının" nedeni "susma hakkını" kullanma gayreti değilmiş.

Alemdaroğlu, savcılığın kendisine soruşturma ile ilgili gizlilik kararı sebebiyle, hangi suçlardan gözaltına alındığıyla ilgili bilgi veremediğini, hakkındaki suçlamayı bilmediği için de ifade veremediğini anlatıyor.

Cem Yılmaz çekmekte olduğu filme böyle bir sahne koysa, ne şahane olur, hep birlikte güleriz!

İşte bunun için bir diyalog denemesi:

Savcı: Konuş!

Sanık "Ne konuşayım, neyi soruyorsunuz?"

Savcı (Kafasını kaşıyarak): "Neyle suçlandığını söyleyemem, gizlilik kararı var!"

Sanık: ????

İkisinden birini seçmek gerekmiyor

ARAŞTIRMA şirketi KONDA’nın Genel Müdürü Bekir Ağırdır, geçen gün Radikal’de yayımlanan yazısında, seçim sonrasında Eylül 2007 ve Şubat 2008’de yapılan araştırmaların, Türk siyasetinde bir "kutuplaşmaya" işaret ettiğini anlatıyordu.

İki kutup arasındaki siyasi eğilimlerin ve çizgilerin giderek flulaşmakta olduğu da bir başka tespit.

Herkes sadece kendi bulunduğu kutuptan olaylara bakıyor ve öyle konuşuyor.

Kimse kimseyi dinlemiyor, şiddet dolu bir dil TBMM kürsüsünden gazete köşelerine, camilerden kahvehanelere kadar her yeri etkisi altına alıyor.

İktidar partisinin önde gelenlerinin günlük siyasi tartışmalarda dini referanslar kullanmaları, bu bloklaşmayı daha da tehlikeli hale getiriyor.

"Siyasal İslamcı" da olmayan, "ulusalcı-milliyetçi faşizan eğilimlere de karşı" olan benim gibiler ise her gün artan ölçüde "tarafını seç" baskısı altında kalıyor.

Buradan herkese ilan etmek istiyorum:

Benim tercihim laik demokrasiden yana. Laikliği korumak adına demokrasiden vazgeçemem. Tam tersine, laikliğin teminatının demokrasi olduğuna inanırım.

Dini değerlerin sömürülmediği siyasetten yanayım. Halkın dini duygularını sömüren sahtekárların asıl niyetlerinin, giriştikleri soygunu gözlerden saklamak olduğunu da biliyorum.

Türkiye’yi, Baasvari bir rejimle medeni dünyadan tecrit etmeye heveslenenlere de karşıyım, Türkiye’yi bir İslam Cumhuriyeti’ne çevirmek için fırsat kollayanlara da!

Bu ikisinin arasında bir tercih yapmak zorunda değilim ve ülkemin aklı başında insanlarını böyle tercih zorlamalarına karşı uyarmak istiyorum.

Bu ikisinden birini seçmek zorunda değiliz!
Yazarın Tüm Yazıları