Zihin yarasaları

ÖYLESİNE duygusallaştık ki... Artık kimse kendi makulünü aramıyor. Kendi doğrusunu araştırmıyor. Yalnızca ait olduğu fanatik çukurun teorisini yapıyor.

Bulunduğu "menfaat grubu"nun teorisini en zekice yapanlar kendilerini başarılı ilan ediyor.

Bu sırada başını kapatmak isteyen o genç kız artık "o genç kız olmak"tan çıkıyor.

Bir tarafın, bir siyasi fanatizmin "sembolü" haline geliyor.

Dini gerekçeler, ahlaki ayrıntılar "fanatizmin gürültüsü"nde kaybolup gidiyor.

Ya da, karşı görüşteki bir genç kız şöyle diyor:

"Hayır, kadının örtünmesi onu bir cinsel nesne haline getiriyor. Kadın erkeklere karşı kapandığına göre bu anlayış kadını bir insan değil, bir cinsel nesne gibi gösteriyor. Böyle özgürlük olur mu?"

Bu ses de duyulmaz oluyor. Kimse kimseyi duymuyor...

Ve işte bu "toplumsal sağırlık" o tehlikeli adamların işine geliyor.

O TEHLİKELİ ADAMLAR

Kim mi o adamlar? İşte sizin de iyi tanıyabilmeniz için o adamların görünür özellikleri:

Komplocu, gürültücü, fanatiktirler.

Kendisinden başka kimseye inanmaz. İnanması için bir örgüt biatı ya da sadakati isterler.

Her yeni sözün altında bir tehdit ararlar.

Onlar için toplum her türlüğü kötülüğe açık zayıf bir çocuktur. Onlar olmazsa o çocuk parçalanır. Yolunu kaybeder.

Bireysel mutluluk nedir bilmezler.

Hobileri yoktur. Spor yapmaz, müzik dinlemezler. Aşık olmazlar.

Toplumu sürekli olarak tehdit altında olduğuna inandırmaya çalışırlar.

Dünyayı yalnızca kendi doğruları ve şüpheleri üzerinde döndürmeye çalışırlar.

Bir sabah derin bir nefes alıp gökyüzüne bakmazlar.

Bir gece yıldızların altında, bir deniz kenarında, ıssız bir koyda olmayı düşlemezler.

Memleketi çok severler, ancak hiçbir güzelliğini yaşamazlar.

"Zihin yarasa"sıdırlar. Tehdit altında toplumların, kasvetli ruhlarında gezinmeyi severler.

Toplumdaki yüksek gerilim o "zihin yarasaları" için kandır. Bu yüzden yüzleri gülmez. Bu yüzden kimseyi güldürmezler. Ciddiyet yalnızca bir görüntüdür.

Cumhuriyet, demokrasi, millet, devlet, gelecek, insan hakkı gibi yüzlerce yıldır kullanılan kavramları sanki kendi icatları gibi anlatırlar.

Sürekli başka idealler için varolduklarına inandırmaya çalışırlar. Ama tek idealleri vardır. O da kendi iktidarları.

Sürekli savaş halindedirler. Düşmanları vardır. Kavga etmeden yaşayamazlar.

KASVETTEN BESLETMEYİN


Evet işte bunları yazıyorum..

Yazıyorum ki; bu "zihin yarasaları"nı iyi tanıyın.

İyi tanıyın çünkü onlar, sizin ruhlarınızdaki kasvetten beslenirler.

Yani diyorum ki;

O kasvet tohumuna karşı, gelin inadına kendimize güvenip mutlu olalım.

İnadına o adamları yok sayıp birbirimize bakalım.

Gelin inadına sevelim.

Erbil üzerinden Ankara’ya mesaj

BİZ Türkiye’de "zihin yarasaları"nın toplumsal kasvet ortamından nasıl beslendiğini anlatmaya çalışırken, dışarıda çok önemli gelişmeler oluyor.

ABD Başkan Yardımcısı Cheney, Erbil üzerinden Türkiye’ye geliyor./images/100/0x0/55eaf739f018fbb8f8a23032

Neden "Erbil üzeri"nden diyorum...

Çünkü, Cheney, önce Erbil’e yani Barzani’ye gidiyor.

Yani, bizim "görüşülmez ilan ettiğimiz" o Barzani.

Erbil ziyaretinin birkaç anlamı var...

1) ABD Türkiye’yle "istihbarat paylaşımı yapıp" kara harekátına göz yumunca Talabani ve Barzani "çok bozuldular", arkadan hançerlendiklerini düşündüler. Cheney bu ziyaretle, Barzani’nin gönlünü aldı.

2) Cheney Erbil’de, "Irak Kürdistan"ı ifadesini tescil etti. Ve Türkiye’ye gelmeden önce şu mesajı göndermiş oldu: "Barzani bizim muhatabımızdır. Siz de öyle yapın. Onunla görüşerek sorunları çözün. Irak Kürdistan’ını kabul edin. PKK meselesini de bu şekilde çözün."

3) Barzani, PKK’nın silahtan arındırılması konusunda destek oluyor. Bırakın PKK siyasallaşsın. Bu konuda daha fazla kara harekátı yapmanıza gerek yok. Barzani’yle görüşerek çözün.

4) Irak’ın yeni anayasasında Barzani de söz sahibidir. Musul ve Kerkük konusunu da Barzani’yle görüşün.

Evet, Erbil ziyaretinden Ankara’ya düşen mesajların bir bölümü böyle.

Bir süre önce Ankara’ya gelen ABD Savunma Bakanı Gates’in "PKK silahtan arındırılsın" sözüyle başlayan ve Pentagon’da en yüksek düzeylerde dile getirilen "PKK’nın siyasallaşması" talebi şimdi daha da netleşiyor.

Cheney’in Ankara ziyaretinin önemli bir bacağı da budur.

Stratejik mi TRAJİK mi

ABD Başkan Yardımcısı Cheney’nin Ankara ziyaretinin "stratejik ortaklık" boyutu için sorulması gereken soru şudur:

- ABD ile Türkiye arasındaki "stratejik ortaklık" son dönemde "trajik ortaklığa" mı dönüşüyor?

Bu sorunun temeli daha köklü bir soruya dayanıyor:

- Türkiye Irak’a yapacağı harekáta göz yumması karşılığında ABD’ye herhangi bir askeri konuda destek imasında bulundu mu?

Dikkat edin, "söz verildi mi" demiyorum. Yalnızca "hissettirildi mi?" diyorum.

Çünkü Cheney’nin Ankara’da açacağı konulardan birisi de şu:

- Afganistan’da Taliban’a karşı aktif operasyonlarda görev alması için Türk askeri talebi.

Yani?

- Yani Afganistan’da Taliban terörüne karşı Türk askeri istiyorlar.

Gelinen nokta açık. ABD stratejik ortaklık ve NATO kapsamında şunu istiyor:

- Bakın size Irak’a harekát yapmanız için izin verdik. PKK silahı bırakmak üzere. Dolayısıyla artık PKK sorunu siyasaldır. Terörle mücadele boyutu ortadan kalkmaktadır. PKK’nın yönetimi de siyasallaşma istemektedir. Barzani ile ve Türkiye’deki yerel unsurlarla bu siyasallaşma sağlanabilir. Ama Afganistan’daki durum terördür. Taliban terörüdür. Orada NATO üyesi olarak Türk askeri aktif görev almalıdır.

İşte bu talep üzerine ben soruyorum:

- "Stratejik ortaklık", giderek "trajik" bir hal mi alıyor?

- Ya da şu soru:

- ABD Afganistan’a neden eğittiği peşmergelerden götürmüyor da Mehmetçik’i istiyor?

AKP tabanında ABD sıkıntısı

ABD’nin Müslüman coğrafyası için geliştirdiği bilinen senaryo şu:

- ABD, kendisiyle uyumlu bir Müslüman coğrafya istiyor. Körfez ülkelerinde sorun yok. Afrika’da zor da olsa durum kontrol altında.

İran ve Taliban sıkıntı. Ancak bunlara karşı her güç kullandığında bütün Müslüman aleminde tepki alıyor. Terör oralardan besleniyor.

İşte Hamas’ı, Hizbullah’ı, Müslüman Kardeşleri terörist ilan edip vurdu. Sonuç ortada.

Filistin’de Hamas seçim kazandı. Lübnan’da Hizbullah... Ve Mısır’da Müslüman Kardeşler var.

Türkiye’de de dışarıdaki olaylara karşı yükselen bir "İslami duyarlılık" var.

Irak’ta 1 milyonu aşkın Müslüman öldü. Türkiye’de camilerde büyük protestolar olmuyor. ABD ve İsrail bayrakları yakılmıyor. Ancak içten içe dişler gıcırdıyor.

Çünkü AKP, potansiyel taşkınlığı marjinal olarak tutuyor.

AKP diğer yandan ABD’ye Müslüman coğrafyasına karşı uyguladığı politikanın yanlış olduğunu anlatıyor.

Söylediği şu:

- Örneğin Filistin meselesinde İsrail’e yakın durmanız fanatizmin elini kuvvetlendiriyor. Bakın Hamas’a terörist dediniz. Sonra seçime soktunuz. Kazandı. Şimdi kabul etmiyorsunuz.

AKP’nin vermek istediği mesajın açılımı şu:

- Bu tavrınız, başta Irak olmak üzere bölgede İran’ın elini kuvvetlendiriyor.

Peki ABD bu uyarıyı dinliyor mu?

Ya da Cheney dinleyecek mi?

- Boş ver bunları, sen gönder Mehmetçik’i Taliban’a karşı derse şaşmam.

Barzani’yle yakınlaşma

ANKARA-Erbil hattında başka bir trafik daha var.
/images/100/0x0/55eaf739f018fbb8f8a23034
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, bölgeden üç başkanla birlikte Barzani’yi ziyarete gittiler.

Ziyaret sebebi; Halepçe katliamının yıldönümü.

O katliamı yalnızca Kürt kardeşlerimiz için değil, aynı zamanda insanlık adına ben de kınıyorum. Ziyaret üzerine "komplo teorisi" üretmek istemem. Benim dikkatimi daha farklı bir şey çekti.

Heyette bulunan belediye başkanlarından birisini aradım.

İlk sözü şu oldu:

"Fatih Bey, bu konuda bir kararımız var. Bütün açıklamaları eğer gerek görürse Diyarbakır Belediye Başkanı Sayın Baydemir yapacak. Biz konuşmayacağız."

Bu sözler şöyle yorumlanabilir:

- Erbil-Diyarbakır ve Barzani-Baydemir yakınlaşması, önümüzdeki dönemde PKK’nın siyasallaşması ve DTP’nin yeni yapılanması açısından dikkat çekici olabilir.

NEVRUZ ACISI

Yine kan. Yine ölüm. Yine gözyaşı.

Sevginin üzerinden böylesine gözyaşı, ölüm ve acı çıkartılır mı?

İşte böyle çıkıyor...

Acaba ne yapsak?

Ne yapsak da, Diyarbakır sokağındaki o genç delikanlının gözlerinden o öfkeyi alsak.

Çekip çıkarsak silahları.

Çeksek artık ellerimizi anaların acılı yüreklerinden.

Ağlıyoruz olmuyor...

Susuyoruz olmuyor...

Başkalarının dilinde yaşayamayanlar, kendi dillerinden ölüyorlar.

Ölümün dili mi var?

Hayatın var oysa...

Sevgidir...

Nevruzdur adı...

Yapmayın be kardeşim.
Yazarın Tüm Yazıları