AKP davasına yabancılar niye bu kadar tepkili

AKP’nin kapatılma davasına yabancılar büyük tepki gösterdi. AKP, Batı’dan gelen açıklamalardan, medyada yer alan yorumlardan çok memnun. Peki, Batı, parti kapatılmasına niye karşı; demokrasiye, insan haklarına ve hukuka saygılı olduğu için mi?

Bunun için düne bakmamız gerekiyor. Dün, "Fransız Partisi" ile "İngiliz Partisi" arasında büyük kapışma vardı ve iktidarı ele geçirmek için her yol mubahtı; belden aşağı vurmak da dahil!

BUNDAN tam 153 yıl önce...

Paris’te yayımlanan bir kitap, kısa sürede üç baskı yaptı.

Yazar, "Destrilhes" takma adını kullanmıştı.

Kitabın adı; "Türkiye Hakkında Sırlar" (Confidences sur la Turquie) idi. Bestseller olan kitap, Osmanlı Devleti’nin bazı sırlarını ifşa ediyordu.

Bu kitaba yanıt gecikmedi.

Emile Tarin adlı avukat, iddialara yanıt veren bir kitap kaleme aldı: "Türkiye Hakkındaki Sırlara Yanıt" (Reponse aux Confidences sur la Turquie).

Tartışmalar sürüp gitti.

Taraflar belliydi; "İngiliz Partisi" ile "Fransız Partisi".

Önce bu partiler de neyin nesiydi onu açıklayalım; sonra Paris’teki kitaplara dönelim.

Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde hizipler/gruplaşmalar arttı. Ancak bunlar kitle tabanı olan, halkın ilgilendiği siyasal kavgalar değildi. Yönetici zümre arasındaki kişisel nedenlere dayalı ayrılıklardı. Batılılar Osmanlı’daki bu hiziplere/gruplaşmalara kendi terminolojilerine uygun olarak "parti" ismini verdi.

Diplomatik yazışmalarında, Osmanlı’daki gruplaşmalardan "Fransız Partisi", "İngiliz Partisi", "Rus Partisi" diye bahsediyorlardı.

Çünkü bu gruplar sırtlarını mutlaka yabancı güçlere dayıyorlardı. Ne acı ki "Bağımsız Parti" yoktu!

Örneğin, dönemin sadrazamı Mustafa Reşid Paşa "İngiliz Partisi"ne mensuptu!

Bir diğer sadrazam Mehmed Ali Paşa ise "Fransız Partisi"ndendi!

Gruplara, yakın oldukları ülkenin adını veren diplomatlar, kamuoyuna yönelik açıklamalarda bu partilere ne isim veriyordu biliyor musunuz:

"Reform Partisi", "Yenilikçi Parti", "Muhafazakár Parti" vs...

"Muhafazakár-Demokrat Parti" henüz "icat" edilmemişti anlaşılan! Neyse...

İngilizlere göre Sadrazam Mustafa Reşid Paşa "büyük reformcu"ydu!

Ve işte bestseller kitabın yazılış nedenine geldik:

Fransa’da yazılan Destrilhes imzalı kitaba göre ise reformcu Mustafa Reşid Paşa, bakın aslında neydi.

Yazar Destrilhes, kitabında Mustafa Reşid Paşa’yı şöyle tanımlıyordu:

Yiyici, yeteneksiz ve her türlü ahlaki ilkeden yoksun bir memur sürüsünü ayakta tutmak ve statükoyu korumak için çabalıyordu. Batılılığı sağlam bir kültüre dayanmıyor; salon adabının sınırlarını aşamıyordu. Londra ve Paris elçiliklerinde bulunmasına rağmen sağlam bir formasyon sahibi olamamıştı. Vaktini sürekli tavla oynayarak geçirmişti.

Kitap uzun uzadıya Mustafa Reşid Paşa’nın serveti üzerinde de duruyordu. Sadece Mustafa Reşid Paşa’yı değil ekibi içinde yer alan Musa Saffeti Paşa, Rıfat Paşa, Rıza Paşa vb. de cehalet ve yiyicilikle itham ediyordu.

Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’yı yerden yere vuran kitap kimi övüyordu? Sadrazam Mehmed Ali Paşa’yı.

Sultan Abdülmecid’in kız kardeşi Adile Sultan’la evli olan Damat Mehmed Ali Paşa, Fransızlara yakındı.

Destrilhes; Ömer Paşa, Ali Paşa, Mehmed Rüştü Paşa, Kıbrıslı Mehmed Paşa gibi isimlerden oluşan bu ekibe "Ulusal Parti" adını veriyor ve onları öve öve bitiremiyordu.

Osmanlı’daki hizip çatışmaları Paris-Londra’nın sürekli gündemindeydi. Kendilerine bağlı hizipleri öven haberler yaptırıyorlardı. Bütün amaçları, ne reformdu ne de hürriyet! Tek çıkarları vardı; kendi siyasal nüfuzlarını artırmak.

Ve işin ucunda ise hep para vardı.

Ferdinand de Lessepse, Fransa İmparatoru III. Napolyon’un eşi Eguenie’nin kuzeniydi. Mühendisti.

Osmanlı paşaları arasındaki hizip kavgasının giderek büyüdüğü o günlerde mühendis Lessepse elinin altındaki dosya için İstanbul ve Kahire’de kulis yapıyordu.

"Fransız Partisi" ile "İngiliz Partisi" arasındaki hizip kavgasının en önemli nedeni, mühendis Lessepse’nin koltuğunun altındaki bu dosyaydı.

KAVGANIN NEDENİ

Dosyanın üzerinde; "Süveyş Kanalı Projesi" yazıyordu.

Uzakdoğu’dan Avrupa’ya mal getiren gemiler, Afrika kıtasını dolaşmak zorunda kalıyordu. Mühendis Lessepse, Akdeniz ile Kızıldeniz’i birleştirecek (uzunluğu 163 km olacak) Süveyş kanalını hayata geçirmek istiyordu.

İngilizler, Fransızlara büyük ticari üstünlük getirecek bu projenin hayata geçmesini istemiyordu. Akdeniz ve Hindistan’daki hákimiyetleri zora girebilirdi. Projeyi engellemeleri şarttı. Güvenceleri Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’ydı. Ama önce "Fransız Partisi" başkanı Sadrazam Mehmed Ali Paşa’"yemeleri" gerekiyordu.

Ermeni Sarraf Cezayirli Mıgırdiç’i harekete geçirdiler. Sarraf Mıgırdiç, Sadrazam Mehmed Ali Paşa’ya her biri 4.5 milyon kuruş olmak üzere üç kez rüşvet verdiğini açıkladı.

Dava "yüksek mahkeme" Meclis-i Ali-yi Tanzimat’ta görüldü. Raporlar ve deliller sadrazamı aklasa da, İngilizlerin baskısıyla Mehmed Ali Paşa Kastamonu’ya sürüldü.

İngiliz Büyükelçisi Stratford Canning’in sözünden çıkmayan Mustafa Reşid Paşa, Süveyş Kanalı Projesi’ni "uyutmak" için elinden geleni yaptı.

İşte Fransa’daki "Türkiye Hakkında Sırlar" (Confidences sur la Turquie) adlı kitap o tarihte piyasa çıkarıldı.

Yetmedi, medrese öğrencileri de Mustafa Reşid Paşa’ya karşı ayaklandı. Tarih bu olayları "reformcular" ile "anti-reformcular" arasındaki kavga diye yazmaktadır! Heyhat!

Ve bugün de ülkeler arasındaki nüfuz kavgaları hálá "reform" maskesi altında sürmektedir!

Batılılar, Türkiye’deki gerici partileri bile bugün "ilerici", "reformcu" diye göstermektedir! Kendi diplomatik yazışmalarında ne diye isim verdiklerini siz tahmin edin. Dün Süveyş Kanalı için çatışan güçler, bugün Kuzey Irak petrolleri için entrikalar çevirmektedir. Onların stratejisine göre siz "reformcusunuz" ya da "tutucusunuz"!

Görünen manzara acıdır; Batılılar için önemli olan çıkarlarıdır.

Gerisi hikáyedir. Ben demiyorum.

Tarih öyle diyor.

PARTİSİ KAPATILINCA ŞAPKASINI ALIP GİTMİŞTİ

Siyasal tarihimizde "şapkayı alıp gitmek" deyimi hep Süleyman Demirel için söylenir. Oysa Milli Nizam Partisi kapatıl-

dığında Necmettin Erbakan da "şapkasını alıp" kaçarcasına İsviçre’ye gitmişti!

ERBAKAN hareketinin (Milli Görüş’ün) ilk partisi Milli Nizam Partisi idi.

20 Ocak 1970 tarihinde kuruldu.

Fikir babası Nakşibendi Gümüşhanevi Dergáhı’nın şeyhi Mehmed Zahid Kotku Efendi’ydi. Partide tek bir tarikat yoktu; Nakşibendi-Nurcu-Kadiri koalisyonu vardı.

Faize karşıydılar; Masonları sevmiyorlardı; Avrupa Birliği’ne değil İslam topluluğuna girmek istiyorlardı. Oruç tutmayana, namaz kılmayana kapıları açıktı; ancak onların yönetici olmaları yasaktı!

Parti tüzüğü çok sıkıydı; düğünde baldızıyla dans eden Samsun İl Başkanı’nı hemen görevden aldılar!

Milli/dini kıyafetlere aykırı elbiselerin giyinmesi yasaklanacaktı. Okullarda İmam Gazali’nin, İmam Rabbani’nin kitapları okutulacaktı.

Mehdi’ye inanıyorlardı; Milli Nizam, Mehdi Aleyhisselam’ın devrine bir basamak olacaktı.

Uzatmayayım.

Yargıtay Başsavcısı Hikmet Gündüz, Milli Nizam Partisi hakkında laikliğe aykırı faaliyetlerden dolayı kapatma davası açtı. Partiyi 17 avukat savundu. 14 Ocak 1972 tarihinde parti kapatıldı. Kapatılma gerekçeleri arasında "okullarda din derslerinin zorunlu olmasını istemeleri" de vardı!

ERBAKAN ZÜRİH’TE

Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davasının sonuna yaklaşıldığı bir dönemde Erbakan, İsviçre’ye gitti.

Erbakan hareketinin "resmi tarihi"ne göre, Erbakan kalp rahatsızlığı geçirmişti. Tedavi görmek maksadıyla İsviçre’ye gitmişti.

Erbakan hangi maksatla gitti bilinmez; Zürih’te 2.5 ay kaldı. Kuşkusuz çok iyi bir tedavi görmüş olmalı ki, bu tarihten sonra bir daha kalbinden hiç şikáyeti olmadı.

12 Mart askeri darbesinin bunaltıcı havası dağılınca Erbakan, Türkiye’ye döndü.

Dönüşü bugün hálá tartışma konusudur.

İddiaya göre paşalar, Türkiye’ye dönüp parti kurması için Erbakan’ı ikna etmişlerdi. Amaçları ise, AP’nin iktidar olmasını önlemekti.

11 Ekim 1972 tarihinde Erbakan, Milli Selamet Partisi’ni kurdu.

AKP’NİN MALLARI

Anayasa Mahkemesi, AKP’yi kapatırsa parti malları ne olur?

Erbakan hareketi, Milli Nizam Partisi kapatılınca acı bir gerçekle karşılaştı. Devlet, parti mallarına el koydu.

O tarihten sonra Erbakan hareketi kuracakları partiler üstüne hiçbir mal kaydetmediler.

Partinin malları hep kişiler üzerinde gözüktü.

Bu nedenle ünlü "kayıp trilyonlar" davası açıldı.

Erbakan ve 77 sanık hakkında, 1997 yılı Hazine yardımını makbuz karşılığı dağıtılmış gibi göstererek, "kamu kurumunu dolandırdıkları ve Siyasi Partiler Kanunu’na aykırı davrandıkları" gerekçesiyle 10 yıl 6’şar aya kadar hapis cezası istendi. Mahkûm oldular.

Yani AKP kapatılırsa mallarına da el konulacaktır.

ÖZGÜRLÜK HEYKELİ’NİN PEK BİLİNMEYEN ÖYKÜSÜ

NEW York’taki Özgürlük Heykeli’nin masraflarının bir bölümünün Osmanlılar tarafından ödendiğini biliyor muydunuz? Üstelik heykel Mısır’a dikilecekti!

İşte öyküsü:

Mustafa Reşid Paşa, 23 Kasım 1854 yılında dördüncü kez sadrazamlığa getirildi.

"Fransız Partisi"ne mensup Mısır Valisi Said Paşa, Mustafa Reşid Paşa’dan nefret ediyordu. Süveyş Kanalı Projesi’ni hayata geçirmeyeceğini biliyordu. Bu nedenle bir hafta sonra projeyi imzaladı.

İmzalanan sözleşmenin altında ilginç bir madde vardı:

Kanalın Akdeniz’e açıldığı yere dev bir heykel yapılacaktı. Heykel, firavunlar döneminin giysilerine bürünmüş bir kadın şeklinde olacak ve elinde "Asya’nın ışığının Mısır’dan geldiğini" sembolize eden bir meşale olacaktı!

Heykel, dönemin ünlü heykeltıraşı Frederic Auguste Bartholdi’ye sipariş edildi. Yüklüce avans verildi. Bartholdi işe başladı.

Birkaç sene sonra tamamlanan heykel, Marsilya’dan gemiyle yola çıkacaktı. Ancak Said Paşa ölünce yerine gelen İsmail Paşa, Müslüman bir coğrafyada heykel olmaz diyerek heykeli istemedi.

Süveyş Kanalı, 1869’da dünyanın dört bir tarafından gelen davetlilerin katıldığı büyük ama "heykelsiz" törenlerle açıldı.

Heykeltıraş Bartholdi’nin eseri, Paris’te bir depoya kondu ve tozlanmaya terk edildi.

O yıllarda dünyanın bir başka tarafında, Fransa ile Amerika Birleşik Devletleri arasında sıkı işbirliği başladı. Paris’te kurulan Fransız-Amerikan dostluk grubunun lideri olan Edouard Rene Lefebvre de Laboulaye, Amerikalıların Fransa’nın dostluğunu daima hatırlamaları için bir hediye vermek istedi.

Hediye bir heykel olmalıydı.

Heykel; bir elinde hukuku simgeleyen bir kitap tutmalı, diğer elinde de "dünyayı aydınlatan özgürlüğün sembolü" olan bir meşale taşımalıydı.

Sipariş gene aynı heykeltıraşa, Frederic Auguste Bartholdi’ye verildi. Bartholdi’nin Süveyş Kanalı için yaptığı heykelin elleri, kolları ve yüzünde değişiklik yaptı.

Heykeltıraş Bartholdi, New York’a yanına Süveyş Kanalı’nın mühendisi ve heykelin fikir babası olan Ferdinand de Lessepse’yi de alarak gitti.

Heykel 25 Ekim 1886’da New York’ta açıldı.

Kime niyet kime kısmet!
Yazarın Tüm Yazıları