Ya İlhan Selçuk konuşursa

1965 yılı üniversite sınavları sonunda önümde iki seçenek vardı:

Ya Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ya da Basın Yayın Yüksek Okulu.

Kararımı vermeden önce tanıdığım birçok insanın tavsiyesini dinledim.

Hemen hepsi, "Hiç düşünme, Siyasal’a git. Vali olursun, diplomat olursun" diyordu.

Sadece rahmetli babam, "Oğlum ben senin yerinde olsam Basın Yayın’a giderim" dedi.

Babam kuvvetli bir antikomünistti.

Bulgaristan’daki akrabalarımızın durumu da onun bu düşüncesi üzerinde etkili olmuştu.

Bütün hayatı boyunca Menderes’le başlayıp Demirel ve Özal’la devam eden sağ, muhafazakár siyasi geleneğe oy verdi.

Niye Basın Yayın Yüksek Okulu’na gitmemi tavsiye ettiğini bana o gün şöyle anlattı:

"Ben komünizme karşıyım. Ama Çetin Altan ve İlhan Selçuk’a karşı gizli bir hayranlığım var. Bizim ailemizde tanınmış hiç insan yok. Belki bir gün sen de onlar gibi tanınmış bir gazeteci olursun."

* * *

Dün sabah saat 04.00 sularında İlhan Selçuk’un gözaltına alındığını öğrendiğimde, aklıma babamın sözleri geldi.

Aklıma gelen ikinci şey ise, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın AKP’ye kapatma davasını açtıktan sonra orada burada işittiğim o söz oldu:

"Laiklerin AKP’ye karşı darbesi."

O durumda, dün İlhan Selçuk ve Kemal Alemdaroğlu’nun gözaltına alınması nedir?

"Antilaiklerin karşı darbesi mi?"

Ne alakası var mı diyorsunuz?

Alakayı kuran ben değilim.

AKP yanlısı gazetelerin manşetleri.

Denklem öyle kurulunca, başka denklemler de böyle kurulur.

Siz böyle bir fotoğrafı içinize sindirebiliyor musunuz?

Yani bir tarafta "laikler"...

Öteki tarafta "antilaikler"...

Sizce bu fotoğraf doğru mudur?

Doğru değilse, AKP neden rahatsızlığını kuvvetli bir ifadeyle dile getirmiyor?

Günlerdir bazı kesimlerce gözümüze sokulan bu terazinin "antilaik" tarafında gösterilmekten rahatsız olduklarını dile getiren bir açıklama bekliyorum.

Tek kelime yok...

Sonunda iş bu noktaya geldi.

"Kapatma davası laiklerin..."

"Ergenekon da antilaiklerin..."

Ben diyorum ki...

O da cumhuriyet savcısı, bu da cumhuriyet savcısı.

İkisi de bu ülkenin hukuk fakültelerinden mezun olmuş.

Birincisininkine nasıl bakıyorsam, ikincisininkine de öyle bakıyorum.

Tek diyeceğim, 83 yaşında, daha yeni ağır hastalıktan kalkmış bir insana sabahın 04.00’ünde terörist muamelesi yapılması içimi burktu.

Sonunda kararı yargı verecek.

* * *

İlhan Selçuk,
hayatında ikinci defa evinden alınıp götürülüyor.

Birincisi 12 Mart dönemindeydi.

Ziverbey’de işkencecilerin karşısındaki duruşunu Paris’te bir öğrenci olarak izlemiştim.

Askeri yönetimin yargısı karşısında hesap veren İlhan Selçuk, "sivil demokrasinin" mahkemesinden niye çekinecek ki?

Bana göre bu onun değil, AKP’nin ileri gelenlerinin meselesi.

Bir düşünün.

İlhan Selçuk yarın çıkıp şöyle bir açıklama yapsa:

"Ben Türk yargısına güveniyorum. Adaletin gözü kapalı, benim göğsüm açık. Elimde, kanunları değiştirecek milletvekili gücüm yok. Sadece bir köşem var. Buyrun beni yargılayın."

O böyle derse, ki eminim diyecektir, bugün hukuk fakültelerine bile tahammül edemeyenler ne diyecekler?

O zaman bu ülkenin insanları teraziyi ellerine alıp tartmayacaklar mı?

Kim mazlum, kim mağdur?

Ve kim zalim, kim mağrur?

* * *

Beyler, Türkiye kötü bir yere götürülüyor.

Çok kötü bir yere götürülüyor...

Kimsenin kontrol edemeyeceği bir yere gidiyor.

Aklı başında insanlar, kulaklarını savaş tamtamlarına tıkayıp makul insanlara açmalıdırlar.

Herkes kendine dönüp şu soruyu sormalıdır:

"Ben nerede hata yaptım?"

Bugün ihtiyacımız olan adalet, önce kendi vicdanımızdaki yargılamayla başlamalıdır.

İlk duruşma da AKP’lilerin vicdanında yapılmalıdır.

"22 Temmuz gecesinden sonra ne oldu da memleket bu hale geldi?"
Yazarın Tüm Yazıları