Erdoğan’ın şifreleri

BAŞBAKAN Erdoğan hemen her konuşmasını kürsünün önüne yerleştirilen iki cam ekrandan okuyarak yapar.

Dinleyenler bir şeyler sezer ama Başbakan’ın okuduğunu anlayamazlar.

Televizyondan izleyenler ise irticalen konuştuğunu zannederler.

"Helal olsun Başbakan’a, su gibi konuşuyor" diye düşünürler.

Bu olay "promter" denilen alet sayesinde olur.

Başbakan’ın yapacağı konuşma metni kürsünün hemen önüne sağa ve sola yerleştirilen iki cam ekrandan akar.

Başbakan da sağa sola bakarak o konuşmayı okur.

Erdoğan bazen çamlar deviriyor ya, işte onları önünde promter olmadığı zamanlarda yapıyor.

Uşak’taki konuşmalarında Başbakan iki büyük gaf yaptı.

Atatürk Kültür Merkezi’ndeki konuşmasında kadınların en az üç çocuk yapması için fetva verdi.

Önce nüfus kontrolünü savunanları bu ülkeye tuzak kurmakla suçladı.

Sonra da kadınlara "Türkiye genç nüfusunu korumak zorundadır. Onun için sakın bu tuzağa düşmeyin" diye seslendi.

* * *

Başbakan’ın ileri sürdüğü gerekçelerin mantıklı bir açıklaması yok.

Çünkü Türkiye nüfusunu azaltacak bir nüfus planlaması uygulamıyor ki.

Ama Başbakan’ın derdi bu değil.

Onun kafasının arkasında kadınları eve kapatmak var.

Onları sosyal yaşamdan çekip evinin kadını yapmak var.

84 yıl önce Atatürk’ün kafasında Türk kadınını örtülerden, çarşaflardan, peçeden kurtarıp modern giyime kavuşturmak, onu sosyal yaşamın her alanında sokmak ve erkekle aynı haklara sahip hale getirmek vardı.

Toplum nüfusunun yarısını oluşturan kadınların okumaları ve üretime katılmaları onun kafasındaki en büyük devrimdi.

Bunu da bütün zorlukları aşarak gerçekleştirdi.

Çünkü Atatürk’ün kafasında modern ve uygar bir Türkiye’yi yaratmak vardı.

Oysa Tayyip Bey’in kafasında kadınsız bir Türkiye var.

Onun kafasında modern ve uygar Türkiye yerine, üzerine İslam şalının geçirildiği din ağırlıklı bir rejim var.

* * *

Uşak’ta Tayyip Bey’in kafasındaki şifreleri açığa çıkaran bir çam devirme olayı daha yaşandı.

Halka hitap ederken (promter yok) bir vatandaş "Af yok mu" diye bağırdı.

Başbakan kızdı.

Kafasındaki şifreler bir anda çözüldü ve beyninin arkasındakiler dökülmeye başladı:

"Af yok. Suç işleyen cezasını çeker. Devlet katili affetme yetkisine sahip değil. Affetme yetkisi maktulün várisine aittir."

Hayda...

Başbakan laik demokratik cumhuriyetin hukukunu, yani medeni hukuku bir anda silkip atıverdi.

Olayı İslam hukukuna göre değerlendirilmesi gerektiğini savundu.

Yani İslami rejime duyduğu özlemi dışa vurdu.

Diyelim ki maktulün várisi affetti.

Devlet o zaman yasaları bir kenara itip katili affedebilecek mi?

Böyle bir zihniyete sahip olan insan laik, demokratik Türkiye’yi yönetebilir mi?

Ülkemizi dilinden düşürmediği "muasır medeniyetler seviyesine" yükseltebilir mi?

Avrupa Birliği’ne sokabilir mi?

Bütün bu söylemleri Erdoğan’ın laikliği olduğu kadar medeni hukuk düzenini de hálá içine sindiremediğini ortaya koyuyor.
Yazarın Tüm Yazıları