Sayemizde

BAZILARIMIZ unutabilir, ama ben o günleri unutamıyorum.Yurtdışındaydım.

Haber geldi.

Eşimi hastaneye kaldırmışlar.

Tansiyonu 19’a çıkmış.

Görünür fiziki hiçbir nedeni yok.

Tamamen üzüntüye bağlı stres.

Çünkü bir hafta boyunca televizyonun karşısında, Dağlıca’da şehit edilen çocuklarımızla ilgili haberleri izlemiş.

Kahrolmuş, durmadan ağlıyor.

* * *

Şimdi siyasi partilerin liderlerinin konuşmalarını dinliyorum, gazete köşelerinde yazılanları okuyorum, bazı emekli subayların konuşmalarına kulak veriyorum.

Hayret...

O günleri ne çabuk unutmuşuz.

O kahredici yenilmişlik duygusunu ne çabuk atmış, sekiz askerimizin kaçırılmasının yarattığı ıstırabı ne çabuk rafa kaldırmışız.

Oysa kahraman çocuklarımız, böylesine ağır kış şartlarında sınırın ötesine geçmiş.

Askeri uzmanların hepsinin başarılı bulduğu bir operasyon yapmış.

Terör örgütüne ağır kayıplar verdirmiş.

İkinci Körfez Savaşı’nın ilk günlerini hatırlayın.

Bir kum fırtınası yüzünden koskoca Amerikan ordusunun nasıl bir çaresizliğe, hareketsizliğe düştüğünü hatırlayın ve bir kıyaslama yapın.

Orada yakıcı kum.

Burada dondurucu soğuk.

Orada çöl, burada bir buçuk metre kar ve dağlar.

Hem de nasıl dağlar.

Bu çocuklar komutanları ile o dağları aşmış.

Geceler boyu savaşmış.

Askerlik kuralıdır.

Taarruz eden daha fazla kayıp verir.

Çocuklarımız, savaş tarihinin bu demir kuralını altüst etmiş.

Kendilerine verilen görevi tam anlamıyla yerine getirmiş.

Onlar artık ne ister? Yanaklarının okşanmasını, değil mi? Birazcık şefkat ve destek değil mi...

* * *

Gelin de şu kahredici tabloya bakın.

O çocuklar, o komutanlar daha sıcak yataklarına yerleşemeden, siyasetçi parmağı, her şeyin altında buzağı arayan kafa parmağını uzatıyor.

"Neden erken döndün..."

Komutan haksız mı?

Gidin siz de bir gece orada kalın.

Madalya bekleyen çocuklar neredeyse dayak yiyecek.

Neden?

Çünkü kafalarda o malum senaryo hazır.

"Amerika istedi, ordu çekildi."

Sınır ötesinde taarruz eden komutan, sınırın bu tarafında taarruza uğruyor.

Üniformasını kalkan yapmış, kendini savunmaya çalışıyor.

Ne çare. Karşısında bir kesin inançlılar ordusu.

"Yok yok, sen bile bilmiyorsun. Mutlaka onlar emir vermiştir."

* * *

Hepimiz unuttuk.

Dağlıca’da sadece hayatını kaybeden çocuklar değil, kaçırılanlar da, biz de, hepimiz aşağılanmıştık.

Tam o duyguyu aşmaya çalışıyorduk.

Aşmıştık da.

Yazık, onu bile yaşayamadık.

Hayatının en ağır darbelerinden birini yemiş terör örgütü neredeyse zil takıp oynayacak.

Neden?

Sayemizde...



* Bu yazıyı dün Genelkurmay açıklamasından çok önce yazmıştım. Yazıda değişiklik yapmaya gerek duymadım.
Yazarın Tüm Yazıları