Sansürlenmiş bir yazı

GEÇEN cumartesi günü, Prof. Atilla Yayla’nın Herald Tribune Gazetesi’nde yayımlanan iki cümlesinden hareketle şu soruyu sormuştum:

"Laikler, dindarlara düşman mıdır?"

Yazıyı yazacağım gün kendisini aramış, ama cep telefonu kapalı olduğu için ulaşamamıştım.

Cumartesi günü yazı yayımlandıktan sonra bana bir e-posta gönderdi.

Yanında da, biraz tehditkár bir ifadeyle, bu cevabının yayımlanmaması halinde yapacaklarını anlatıyordu.

Tehdidi de şuydu:

Ben yayımlamazsam, bunu başka gazetelere gönderecekmiş ve kamuoyuyla paylaşacakmış.

Pazar günleri siyaset yazmıyorum.

Pazartesi günü ise yazım yok.

O nedenle cevabını bugün yayımlıyorum.

Altı kelimesini sansürleyerek.

* * *

"Sayın Özkök,

Bugünkü yazınızda benim New York Times’a verdiğim mülakatta kullanılan kimi ifadelerden yola çıkarak bazı yorumlar yapmışsınız.

Bu tür meselelerde kolay genellemeler yapmaya kaçmamak gerektiği konusunda sizinle tamamen hemfikirim.

Zaten ben de öyle bir genelleme yapmadım ve yapmam. Sadece radikal laiklerin veya laikçi-laisist diye adlandırılabilecek bazı kişilerin dindarlara karşı tavrının neredeyse bir ontolojik karşıtlık noktasına ulaştığını, böylelerinin adeta dindarların fiziksel varlığına karşı olduğunu ve dindarlar bir gün aniden buharlaşıp yok olsa çok memnun olacaklarını söyledim.

Uzun zamandır böylelerinin fikir, mantık ve psikolojisini anlamaya çalışıyorum. Sonunda vardığım nokta bu.

Kanaatimi doğrulayacak deliller bulmak da çok zor değil. Uzağa gitmenize gerek yok, gazetenizde yazan .... ...., .... .... ve .... ....’in bazı yazıları bu işin uzmanı psikologlar ve psikiyatristler tarafından incelenirse böyle bir sonucun çıkma ihtimali çok kuvvetli.

Böyle bir çalışmayı isterseniz siz yaptırın, isterseniz ben yaptırayım.

Benim kanaatim yanlışlanırsa özür dilemeye hazırım.

Doğrulanırsa sizin özür dilemenizi beklerim.

Toplumda dindarlarla ’laikler’ arasında vahim sayılacak bir ayrışma olmadığı da doğru.

Bu, aynen Kürt meselesinde olduğu gibi, Türkiye’nin en büyük şansı.

Gazetelere yansıyan ’Ay buraya da mı geldiler!’ türünden haberler, bu vahim gelişmenin işaret fişekleridir.

Bana gelince, ben hem dünya görüşü hem tabiat itibarıyla insanlardan nefret eden biri değilim.

Aksine, insanları ayrım yapmadan severim. Nefret etmenin nefret edilene değil, nefret edene zarar verdiğini ve insanlığımızı zaafa uğrattığını bilirim.

Türkiye’de hiç kimseden, hatta ifade özgürlüğümü kullanmam yüzünden hayat hakkıma kastetme noktasına ulaşan saldırılara beni muhatap kılan kişi ve kesimlerden bile nefret etmiyorum.

İsmimi kullanarak yorum yaptığınıza göre bu cevabı da köşenizde yayınlayacağınızı umut ediyorum.

En iyi dileklerimle

Atilla Yayla"

Prof. Yayla’nın cevabı böyle.

Mektubunda verdiği üç ismi savunmama gerek yok.

Arkadaşlarımı yakından tanıyorum ve bugüne kadar dindarlardan nefret ettiklerine dair en küçük bir işaret almış değilim.

Hiçbirimiz, dindar insanlar hakkında, "Ay bunlar da buraya gelmiş" gibi bir tavır içinde olmadık.

* * *

Onların isimlerini bilerek vermedim.

Çünkü şöyle düşündüm:

Bu ülkede, Sayın Yayla’nın gazetede kullandığı tabirle "adamantly" yani "katı" laikler tarafından yok edilmiş bir dindar ben hatırlamıyorum.

Ama "adamantly" yani fanatik dinciler tarafından "yok edilmiş" insanların uzun bir listesi önümüzde duruyor.

Anlayacağınız, arkadaşlarımı hedef göstertmek istemedim.

Bir de şu var:

Aynı kafayla düşünürsek, aynı psikolojik değerlendirmeyi bu suçlamayı yapan kişi hakkında istememiz bir hak olamaz mı?

Ben başkaları hakkında bu tür düşünceler içinde olmayı doğru bulmuyorum.

Onun sözlerini de, son günlerin moda deyişiyle, "öfke belagatine" bağlamak istiyorum.
Yazarın Tüm Yazıları