Tahriklere kapılmayalım, ancak AKP’de sesini çıkartsın

Şu dönemde, kışkırtmalar ve marjinal grupların gövde gösterileri giderek artıyor. Gazete ve TV’lerde öyle isteklerde bulunuyorlar ki, tüyler diker diken oluyor. Sinirler geriliyor, kuşkular ve kaygılar artıyor. Olağanüstü dönemlerde hep böyledir. Azınlık görüşler ön plana çıkar. Üç kişi çıkıp, minik çocukları peçeye sokup “şeriat isteriz” diye bağırınca, karşı tarafın kaygısı büyüyor ve “müdahele edin buna” diye tepki gösteriyor.

Haberin Devamı

Gazetelerde birden bire aynı tip haberlerle karşılaşıyoruz:

 

-                  Apartman katlarına arapça Allah yazıldı...

-                  Tarsus’ta mini eteklilere kezzap atıldı...

-                  Başı açık kızlar saldırıya uğradı.

 

Göreceksiniz önümüzdeki günlerde bu tip haberler artacaktır. Bunun da iki nedeni var.

          

Birinci neden, türban tartışmaları nedeniyle medyadaki duyarlığın artması. Başka zaman olsa ,tek sütunda dahi göstermeyeceği haberleri öne çıkartması. Okuyucu veya izleyicinin ilgisini daha fazla çekeceği varsayımından hareket ederek verdiği haberler.

Haberin Devamı

          

İkinci neden de, gerçekten kimi tahrik, kimi intikam, kimi de tamamen laf olsun diye bu tip eylemlere girenlerin artması. Bu tipler, fırsattan istifade, mahalle baskısını arttırmak, kendi dünya görüşlerine uygun şekilde değişen koşulların keyfini çıkartmak isterler.

          

Bu gelişmeler yakından izlenmeli, ancak bu aşamada fazla ciddiye alınmamalı. Eğer gelişmeler bir süre sonra yatışırsa, bu olaylar da, medyanın ilgisi de yok olur. Aksine gelişmeler katlanır ve büyürse, o zaman tehlike var demektir.

          

Benim asıl dikkat çekmek istediğim konu, kaygıların gereksiz şekilde kabarmasına neden olan gelişmeler.

          

Böylesine duyarlı bir dönemde, yani AKP’nin Türkiye’yi muhafazakar bir yöne çekip çekmediğinin tartışıldığı bir dönemde şu tip haberler çok daha fazla kaygı yaratıyor:

 

-       Diyarbakır başta olmak üzere bir dizi AKP belediyesinin bulunduğu kentte kırmızı bölgeler kuruluyor. İçki lisansları iptal ediliyor.

-        Spor kulüplerinin binalarında içki yasağı getirildi.

-       Alkollü içki reklamlarının vergiden düşürülmesi yasaklandı. Spor kulüplerine sponsorluk etmeleri de engellenecek.

Haberin Devamı

-       AKP belediyelerinin işlettiği tüm lokaller ve turistik yerlerde içki yasağı genişletiliyor.

-       RTÜK yasasıyla TV’lerde alkollü sahneler sansürlenecek.

 

Arka arkaya gelen bu kararlar, kim ne derse desin insanların kafalarındaki soru işaretlerini arttırıyor. Bunları “AKP’nin halkın sağlığına verdiği önem” şeklinde anlatmanın da imkanı yoktur.

          

Hele başta Başbakan olmak üzere, AKP yönetimi bu gelişmelere müdahele etmeyip, seyrettikçe kuşkular artıyor.

          

Muhafazakar bir Türkiye’ye doğru adımların hızlandığı izlenimi artıyor.

          

O zaman da, türban tartışmaları, Üniversiteye gidemeyen genç kızlara yapılan bir haksızlığın giderilmesiyle sınırlı olmadığı ve ilerde başka alanlara da kayacağı ile ilgili kaygılar güçleniyor.

Haberin Devamı

          

Başbakan bu gelişmelere müdahele etmediği sürece, istediği kadar özgürlüklerden söz edip, laikliğin kendi güvencesi altında olduğunu söylesin, kimseyi ikna edemez.

          

Bilemiyorum, acaba farkındalar mı ?

          

Birileri dikkatlerini çekmiyor mu ?

          

Yoksa, zafer sarhoşluğu içinde umursamıyorlar mı ?

          

Veya etraftakilerin teşvikiyle bilinmedik bir yola doğru mu gidiyoruz ?

          

Bundan dolayı, gelin biz bazı gelişmeleri fazla ciddiye almayalım...Hükümette, eğer söylediklerinde ciddiye artık harekete geçsin ve toplumun bir kesimindeki kaygı ve kuşkuları giderek somut adımlar atsın...

                                             

Haberin Devamı

*                               *                               *

 

RUMLAR, GEÇ OLSA DAHİ ANLADILAR...

 

Papadopulos’un Kıbrıs sorununa verdiği zararın sınırları yoktur. Annan  planının referanduma götürüldüğü dönemlerde “kahraman” gibiydi. Rum halkını korkutup HAYIR sonucu çıkmasını sağlamış ve kendi hesaplarına göre, ilerde (Türkiye, AB’ye girme aşamasına geldiğinde)plandaki ödünleri daha da arıttırarak Kuzey Kıbrıs’ı teslim alabilecekti.

 

Hatalı olduğu kısa sürede anlaşıldı.

 

Bugün belki, Türkiye’ye AB müzakerelerinde kök söktürebiliyor ve KKTC’yi AB dışındatutmayı sağlayabiliyor, ancak konjonktüre bakılacak olursa, Kuzey’i tümüyle ve hayat boyu kaybetmenoktasına yaklaştığı da görülüyor.

 

Haberin Devamı

KKTC zenginleşemedi. Ancak Türkiye, KKTC’yi bırakmadı ve bırakmayacak.

 

Rum halkının bu gerçekleri görmediğini sanıyordum. Hiç değilse genel izlenim bu yöndeydi. Oysa Pazargünkü sonuçlar tam tersini çıkardı. Demek ki, Rum toplumu da Papadopulos’un verdiği zararı görmüşve en kısa yönden kurtulmayı yeğlemiş.

 

Bundan sonra her şeyin hallolduğunu ve çözümün kolaylaştığını sanmayalım.

 

Hristofyas, M.Ali Talat’ın bir zamanlar yakın arkadaşı idi. Ancak Kıbrıs’ta arkadaşlıklar çabuk biter. İttifaklar çabuk dağılır.

 

Kasulides olsun, Hristofyas olsun, yine de Papadopulos’tan daha gerçekçidirler.Diğeri gibi bağnaz değildirler. Bugün için söylenebilecek tek şey, Kıbrıs’ta bir çözümün (ikisinden hangisi seçilirse seçilsin) eskiye oranlar bir adım daha yakın olduğudur.

 

Ancak o da, o kadar.

 

Tek adım... Daha fazlası değil.

Yazarın Tüm Yazıları