İbrahim Sadri’yi kumarda basmışlar

Okuduğu şiirlerle bir dönem "muhafazakar camia"yı ta kalbinin derinliklerinden vuran İbrahim Sadri kardeşim, kumar oynarken basılmış...

Ananın, bacının, kardeşin "dar gün"de nasıl el olduğunu iyi bildiğimden...

Kendisine buradan bütün içtenliğimle "Geçmiş olsun kardeşim" diyorum...

Aslında ben haberi verenlerin yalancısıyım...

Olay şöyle gelişmiş:

Kozyatağı’nda, amaç dışı faaliyet gösteren bir dernekte, saat 24.00 sıralarında poker masasında basılmış İbrahim Sadri kardeşim...

"Kabahatler Kanunu"na göre 100 YTL ceza ödemek durumunda kalmış...

(Vay be! Meğer "Kabahatler Kanunu" diye bir kanunumuz varmış... Merak ediyoruz: Acaba "Ağza biber sürme" cezası da öngörülüyor mu bu kanun çerçevesinde?)

* * *

Evet... Haber bu...

Bu haber üzerine...

Bakıyorum, "muhafazakar camia", bir büyük hayal kırıklığı içinde debelenip duruyor...

Sabahtan beri telefonlarım susmuyor:

"Nasıl olur abi?" diye başlıyorlar, "İbrahim Sadri bunu bize nasıl yapar?" diye bitiriyorlar.

Benim kumara el sürmüşlüğüm vaki değildir ama bazı internet sitelerinin artık çığırından çıkmış okur yorumları bölümlerinde, Ahmet Hakan ile İbrahim Sadri arasındaki benzerliklere dikkat çekilmiyor da değil...

Sanırım, bir tür "dejenerasyon kardeşliği"ne vurgu yapmak istiyorlar.

Bu tür yorumları okurken insan ister istemez, türban tartışmalarında muhafazakar kanaat önderlerinin ağızlarını doldurarak söyledikleri "Dileyen dilediği gibi yaşasın" türünden cümleleri anımsıyor...

Neyse...

Zaten mesele bu değil...

Mesele, İbrahim’in kumar oynarken yakalanması üzerine, "muhafazakar camia"da çevrilen İbrahim Sadri konulu "Gıybet forever" çarkı ile "Bunu bize yapmayacaktın İbrahim Sadri" türünden yakınmalardır...

* * *

Ben aslında muhafazakar camiada bir türlü ardı arkası kesilmeyen bu ikiyüzlülüğe hasta oluyorum...

İşte bu yüzden...

"İbrahim Sadri kumarda yakalandı" haberine şaşan muhteremlere şunları söylemek istiyorum:

Ne şaşıyorsunuz muhteremler?

Sizin "Üstat! Üstat!" diyerek yere göğe koyamadığınız...

"Büyük Doğu" akımının kurucusu... "Çile" şairi...

Hidayete erdikten sonra laik cephenin kendisiyle "Süper mürşit" falan diye kafa yaptığı...

Necip Fazıl, kumar oynarken basılmamış mıydı?

Hem de "Kutsal Dava"nın işleyen tek kalemi olduğu bir dönemde!

Hatırlayın:

Sene 1949’du... Mevsim ilkbahar...

"Üstat", kumarhaneyi basan kolluk kuvvetlerine, "Ben bir yazarım... Bu batakhaneye içtimai inceleme yapmak maksadıyla geldim" diyerek, o muhteşem zekasına ve natıkasına yakışır bir izahatla durumdan yırtmaya kalkışmamış mıydı?

Ve sizler de bu "kıssa"yı hálá kendi aranızda anlatıp gülmüyor musunuz?

"Üstat bir başkaydı canım" diyerek, alabildiğine bağışlayıcı takılmıyor musunuz?

Ne yani?

"Üstat" yapınca oluyor da...

Onun sünnetini uygulayan Necip Fazıl şiirleri yorumcusu İbrahim Sadri yapınca olmuyor mu?

Bir sanat olarak öfke

YILLARCA "Bir yanağına vurulunca diğer yanağını çevir" şeklindeki ünlü "Nasrani öğüdü"ne uygun hareket eden Erbakan Hoca tarafından temsil edilen "kitle", henüz bir yanağına vurulmadan karşısındakine Osmanlı tokadını yapıştırıvermeye meraklı bir lidere sahip olunca acayip sevindi...

Erbakan Hoca’nın ağzında akide şekeri varmış gibi konuşması, temsil ettiği "kitle" üzerinde artık nasıl bir tesir bıraktıysa...

Erdoğan’ın efelenmeleri ilaç gibi geldi...

Sadece kitle mi? Öfkeli sözlere, konuştu mu oturtmalara, efelenmelere fazlasıyla meraklı halkımız da bu duruma bayıldı...

Erdoğan da hem doğal kitlesinin beklentisini, hem de Türk halkının efelenmeye olan düşkünlüğünü iyi bildiğinden...

Siyasetteki hızlı yükselişinde "öfke" faktörünü iyi kullandı...

Muhabire fırça attı, gazeteciye fırça attı, ters çıkana fırça attı, çiftçiye fırça attı, medyaya fırça attı, Baykal’a fırça attı, itiraz edene fırça attı, büyükelçiye fırça attı...

Ve bugünlere kadar geldi...

Yani bugün "yedi ölümcül günah"tan biri olan "öfke"yi, bir "hitabet sanatı" olarak tanımlaması boşuna değil...

Akmerkez’de namaz

MİLLET hakikaten kafayı yemiş durumda...

Adamın biri geçtiğimiz günlerde Boğaz Köprüsü’nde vakit namazlarından birini eda etmeye kalkışmıştı...

Şimdi de ikindi namazını "Tiki krallığı"nın ödünsüz kalesi Akmerkez’de eda etmeye kalkışan bir vatandaşla karşı karşıyayız...

Tam da bir kesimin nabzının "Bunlar her tarafı sardı... Ne yapacağız" diye attığı bir ortamda... Akmerkez’de vakit namazı eda etmeye kalkan bir adamın provokatör olma ihtimali yüksektir.

Değilse... Öğle namazını Kanyon’da, akşam namazını İstinye Park’ta, yatsıyı da Cevahir’de kılan... Alışveriş merkezlerine "dini bir hava" vermeye çalışan bir gayretkeş müminle karşı karşıyayız... Kendisini Nişantaşı City’s’e de bekleriz efendim...
Yazarın Tüm Yazıları