Sermaye çekecek Türkiye hikáyesi kalmıyor

TÜRKİYE ekonomisi, o kadar kritik bir dönemde "hikayesiz" kaldı ki; umarız çok büyük sıkıntıların içine düşmeden, inandırıcı yeni bir hikayeye kavuşur...

Türkiye’nin son 5-6 yıldır yaşadığı istikrarlı seyirde, belirli bir ekonomik programının olması, siyasi olarak bir hedefe kilitlenmiş olması ve bu uygun hikayelere küresel sermaye akışındaki çok olumlu konjonktürün eklenmesi, başlıca faktörlerdi.

Yani AB hedefine kilitlenmiş, tam üyelik müzakerelerine başlamış, bu yolda siyasi reformlarını yapan, ekonomisinde AB şartlarına uyumu gözeten bir Türkiye vardı. Bununla birlikte son yılların dünyadaki en başarılı IMF programlarından birini uygulayan, kara deliklerini kapatıp, yapısal tedbirlerini yerine getiren, yani kalıcı bir ekonomik istikrar için çaba sarfeden, çabalarının sonucunu almaya başlayan bir ekonomi vardı.

İşte normal zamanda bile, böylesine iddialı ve güvenilir hikayesi olan ülkelere, zaten sermaye akardı. Bir de bunun üzerine küresel ekonomide, tarihinde görülmemiş bir likidite bolluğu eklenince, Türkiye’ye hem sıcak para denilen kısa vadeli, hem de yatırım sermayesi olarak orta ve uzun vadeli yabancı sermaye akın akın geldi.

Dışarıdan gelen döviz çok fazla olunca verdiğiniz cari açığı da rahatlıkla finanse ettiniz, kurlarınız da düşük kaldı yani enflasyonla mücadelede de başarılı bir dönem geçirdiniz.

Şimdi bu faktörlerin hepsi birden ortadan kayboluyor. Yani Türkiye’nin hikayesi kalmıyor...

AB hedefinin zaten bir süredir savsaklandığını biliyoruz. AKP Hükümeti ilk göreve geldiğinde belli bir bocalama döneminden sonra hem AB hedefine hem de IMF programına sarıldı. İşte bu noktadan itibaren, daha önceden hazırlanmış çıpalara sarılarak yoluna devam etti.

Ve bu Türkiye hikayelerini sürdürerek ekonomide belirli bir istikrar sağlandı, 5 yıl üst üste yüksek büyüme rakamlarına ulaşıldı.

Bu büyüme, ithalata dayalı büyüme, istihdam sorunu çözmedi diye eleştirilebilir. Ancak ne yapısı olursa olsun, böylesine bir dönüşüm sürecinde bu yüksek büyüme rakamları önemliydi.

Özetle; AKP Hükümeti kendinden önce yazılmış hikayeye uymuş olsa da, belirli bir hikayeyi sürdürdü, oyunu iyi oynadı ve siyasi olarak da bunun nemasını aldı.

TEK BAŞINA HİKÁYE YAZILMAZ DA, OYNANMAZ DA

Ancak şimdi Türkiye’nin, süresi sona eren hikayelerinin yerine koyacağı yeni bir hikayeye ihtiyacı var. Hem de bir hikayeye olan ihtiyaç, her zamankinden çok daha fazla. Çünkü küresel kriz henüz başladı ve ne kadar süreceği belli değil. Bunun Türkiye’yi etkileyeceği ise artık su götürmez bir gerçek.

İşte bu nedenle bir hikaye, güvenilir bir hikayeye sahip olup, küresel krizin olumsuz etkilerini en aza indirmek gerekiyor. Ancak bir hikayemiz olursa sağlanan ekonomik istikrarı sürdürebilir, enflasyonla mücadeleyi devam ettirebilir, oranı küçülse de büyümeyi sürdürebiliriz. En azından mevcut trendi sürdürmek için bile, yeni bir hikayeye ihtiyaç var.

Buna karşılık hükümet ne yapıyor derseniz, yeni bir hikaye yazmak için çaba sarfedeceğine, tam tersine hikayeyi birlikte yazması gereken grubu dağıtmaya çalışıyor.

Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu hikaye, tüm kurumlarıyla, başbakanın sevdiği deyimle "ortak akıl"la yazılması ve oynanması gereken bir hikaye ki, kapsamlı ve inandırıcı olabilsin...

Ancak Hükümet Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu, dünyada yeniden kurulan işbölümünde konumunu yükseltebilme şansını kullanabilmek için gereken güvenilir oyunu yazmak için ortak akıla girmesi gereken kurumlara savaş açmış durumda.

Bir düşünün; böyle bir hikaye yargısı, üniversitesi, medyası olmadan yazılabilir mi? Bırakın yazma aşamasını, bir kişi ortaya çıkıp, önceden yazılmamış bir oyunu oynayacağım derse, sahnedeki herkesi yoksayıp tek başına bir oyun oynamaya kalkışırsa bunun adı oyun olur mu?

Türkiye’ye yazık oluyor.... Çocuklarımız bizi affetmeyecek...
Yazarın Tüm Yazıları