Kimsenin korkmasına gerek yok

CUMARTESİ günü en büyüğü Anıtkabir’de olmak üzere Türkiye’nin değişik kentlerinde protesto gösterileri yapıldı.

AKP-MHP ittifakının türbanın üniversitelerde serbest bırakılması için başlattığı girişim, bu toplantılarda eleştirildi.

Aynı gün Türkiye’nin başka yerlerinde de aynı girişime destek vermek amacıyla toplantı ve gösteriler yapıldı.

Gazetelerdeki fotoğraflardan ve televizyonların haber filmlerinden yansıyan görüntülerin, birçok kişiyi endişeye sevk ettiğini biliyorum.

Çünkü o görüntülerden yansıyan şey ortasından ikiye ayrılmış bir ülkeydi.

Bu manzaranın endişeyi körüklemesi gereken bir görüntü olmadığını düşünüyorum.

Belli oluyor ki demokratik hakların kullanımı konusunda, üzerimizdeki tutukluğu atıyoruz.

Sokağa çıkmanın, siyaseten doğru bulmadığımız işlemleri topluca protesto etmenin kötü bir şey olmadığını fark ediyoruz.

Hükümetin eylem ve işlemlerinin laik düzeni tehdit edecek duruma geldiğine inananlar için bu bilinç düzeyine gelmiş olmak bile başlı başına bir güvence.

Aynı durum madalyonun öteki yüzündekiler için de geçerli.

Onlar da demokratik haklarını kullanıyorlar. Bireysel bir hak olarak gördükleri özgürlüğe, demokratik yollarla sahip çıkacaklarını gösteriyorlar.

Laik-demokratik cumhuriyetin geleceğinden korkanlar için de, başlarını zorla açmak zorunda kalmaktan korkanlar için de en önemli güvencenin, bu demokratik bilinç olduğunu düşünüyorum.

Sivil duyarlılıkların böylesine ortaya konulabildiği bir ülkede kimsenin korkmasına gerek yok. Ne askeri darbeden korkmaya gerek var, ne de şeriat özlemcilerinin bu düzeni değiştirme olasılığından korkmaya gerek var.

Ortaya çıkıyor ki laik ve demokratik cumhuriyet, birçoğumuzun sandığından çok daha fazla kökleşmiş bu ülkede.

Laik sistemin savunucusu!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın "Türban nasıl dinin şartı haline geldi" sorusuna çok kızdı.

Şöyle yanıtladı: "Sen ne anlarsın o işlerden? Bırak da Diyanet konuşsun. Peygamberin gelip gelmediğini öğrenemedin mi?"

Başbakan’ın üslubunun yakışıksızlığını yazmaktan kalemlerde mürekkep kalmadı. Bunun için bir şey söylemek istemiyorum.

Ancak, fırsat bulduğu ya da sıkıştığı her yerde yardımına "ulemayı" ve "Diyanet’i" çağırması, "laikliğin güvencesi biziz" sözleri ile çelişiyor, buna dikkat çekmek istiyorum.

Laik-demokratik bir düzende, siyasetçilerin yaptıkları faaliyetler ile ilgili referanslarının "din" olması, kendilerine tanık olarak "ulemayı-Diyanet’i" çağırmaları kabul edilebilecek bir durum değil.

Çünkü "ulemaya" bakacak olursak ne dedikleri belli: "Kadınlar evlerinde otursunlar, cahiliye dönemindeki gibi ortalıkta salınıp, gezmesinler!"

Diyanet’e sorduğunuzda da durum çok farklı değil. Bütün Diyanet mensuplarına haksızlık etmemek için şöyle de söyleyebilirim: Böyle düşünenler Diyanet İşleri içinde de mevcut!

Esasen, laik sistemin özü de bu.

Toplumsal yaşamın kurallarını belirleme görevini ulemadan almak, dini, Tanrı ile kul arasındaki özel bir alanda tutabilmek.

Başbakan gerçekten laik düzenin savunucusu ve koruyucusu olduğuna inanıyorsa, öncelikle bu tür meseleleri Diyanet’e ya da ulemaya sormaktan vazgeçmek zorunda!

Yeni bir hafta yeniden hatırlatma

SUUDİ Arabistan Kralı, Ekvador Devlet Başkanı’nın eşine değeri yüz binlerce dolar tutarında mücevher armağan etti.

Ekvador Devlet Başkanı, Kral’ın hediye ettiği bu mücevherleri satarak, elde edilecek parayı bir toplumsal hayır işinde kullanmak için Suudi Arabistan’dan izin istedi.

"Kral bu mücevherleri eşime Ekvador Devlet Başkanı’nın eşi olduğu için armağan etti. Bu mücevherler Ekvador halkına aittir ve onlar için kullanmak daha doğru olur" dedi.

Mücevherlerin satılması için Kral’dan izin istemesi, diplomatik nezaketin bir gereğiydi, eminim ki Suudi yetkililer de bu izni kendisine vermişlerdir.

Suudi Kralı’nın, ziyaret ettiği ülkelerin en tepe yöneticilerinin eşlerine böyle değerli armağanlar verdiği bir sır değil.

İngiltere, ABD gibi medeni ülkelerde bu hediyeler açıklanıyor ve devlet hazinesine devrediliyor.

Ben de bu köşede Suudi Kralı’nın, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşlerine ne hediye verdiğini merak ettiğimi yazdım.

Bunların süresi içinde beyan edilip edilmediğini, hediyeler ile ilgili nasıl bir işlem yapıldığını sordum.

Benim sorum üzerine TBMM’de de dört ayrı soru önergesi verildi.

Hálá bir yanıt alabilmiş değiliz.

Yeni bir haftaya girerken tekrar hatırlatayım istedim: Kral’ın eşlerinize verdiği değerli armağanlar nelerdi ve bunlarla ilgili nasıl bir işlem yapıldı?
Yazarın Tüm Yazıları