Çifte standart

ELİNİZ zayıf olduğunda, karşınızdaki ile pazarlık gücünüz ya hiç olmuyor ya da çok az oluyor. İktisadi alanda Türkiye bu olguyu hep yaşadı.

IMF’nin kapısını çalmak durumunda kaldığımız dönemlerde doğal olarak hep zayıf taraftık. Duvara toslamıştık. Ne denirse yapmak durumunda kaldık. Yaptıklarımızın uzun, orta ya da kısa dönemli sonuçlarını tartışacak durumumuz hiç olmadı. Olduysa da, zayıflıktan gelen pazarlık yapma psikolojisiyle, yeterince ikna edici olamadık. Hep kitaplarda yazdığı doğrultuda hareket etmek zorunda kaldık.

ONLAR NELER YAPIYORLAR?

Dünya ekonomilerinde son altı aydır yaşananlar ve gelişmelere politika tepkileri ibret verici boyutlara geldi
. Geçmişte bizde yaşanan olaylara benzer gelişmeler oluyor. Ama, şimdi onlar bizden çok farklı politika tepkileri veriyorlar. Biz krizi kısa dönemde daha da derinleştirici politika tepkileri vermeye zorlandık. İlkeler öne çıktı. Pratik gerekçeler rafa kaldırıldı. Şimdi, onlar krizden bir an evvel çıkmanın yollarını arıyorlar.

Geriye doğru baktığımızda, ilkeler doğrultusunda hareket etmemiz belki daha iyi oldu. Biz kazandık. Ama, uluslararası kuruluşlarının 2001 yılında bizi zorladıkları yol ile şimdi Avrupa ve Amerika’nın tepkilerine alkış tutmaları ilkesizliğin en iyi örneklerini oluşturuyor. Bunu görmezden gelemeyiz.

Yaz aylarında, İngiltere Merkez Bankası Başkanı (dün beş yıllığına yeniden atandı) "aldıkları yanlış kararlarla finans sisteminde zarar edenlerin para politikası yoluyla kurtarılmaları söz konusu olamaz" anlamına gelen bir şeyler söyledi. Söylediği, ders kitaplarında yazan merkez bankacılığıydı. Önce, bravo dendi. Aradan bir hafta geçtikten sonra İngiltere Merkez Bankası zarar eden finans kurumlarının içine düştükleri likidite sıkıntısından kurtulmaları için olukla para akıttı. Ardından, FED ve Avrupa Merkez Bankası da kervana katıldı. Söylev değişti. Merkez Bankaları açısından likidite en önemli parametre haline geldi.

2000 yılının kasım ayında Türkiye’de likidite krizi çıktı. Bazı bankalar devletleştirildi. Ama, Merkez Bankası’nın o dönemde piyasaya likidite vermesi engellendi. Daha büyük bir krizin tohumları atıldı.

2001 yılının şubat ayında, bir gün sonra Hazine iç borç itfasıyla piyasada zaten likidite bolluğu olacakken, aldıkları paralarla döviz alacaklar diye bir gün önceden Merkez Bankası’nın bankalara likidite vermesi önlendi. Bankalarımız bazı dış yükümlülüklerini geç yerine getirmek zorunda kaldılar. Kitapta yazılanlara sadık kalındı. Merkez Bankası Başkanı istifa etti.

Üç ay önce IMF’nin yeni başkanı dünya ekonomilerini tehdit eden enflasyon baskısı ve büyümedeki düşme eğilimleri karşısında mali disiplini korumanın hayati önemde olduğunu vurgulamıştı. Geçenlerde, o da rota değiştirdi. Amerika’nın herkesin cebine para koyup ekonomiyi canlandırma planlarını açıkladığı bir dönemde, ekonomik durgunluğun yalnızca gevşek para politikasıyla önlenemeyeceğini ve mali (fiskal) önlemlerin de devreye alınması gerektiğini söyledi. Yani, Amerika’nın aldığı kararlara alkış tuttu. Bu ne ilkeli davranıştır!

2001 yılında kur rejimini değiştirip Türk Lirası serbest düşüşe bırakıldığında, bunun ekonomik faaliyetleri ciddi boyutlarda daraltacağı çok tartışıldı. O dönemde, kitaba sadık kalındı. Türk Lirası serbest düşüşe bırakıldı. Mali disiplin daha da sıkılaştırıldı. Türkiye ekonomisi 2001 yılı sonunda bir yıl önceye göre reel olarak yüzde 9.5 küçüldü. Acaba, bir başka yaklaşımla ekonomik küçülmenin bu denli derin olması önlenemez miydi?

GÖRELİM AMA KIZMAYALIM

Çifte standardı bize kötülük diye almak da doğru değil
. Aksine, biz, Batı ülkelerinin de arkasında durduğu uluslararası kuruluşların zorlamasıyla kitaba bağlı kalarak çok şey kazandık. Hem ekonomik olarak kazandık, hem de itibar kazandık.

Böyle şeyler gözden kaçmıyor. Şimdi, Batı’nın ekonomi politika yapıcıları hızla itibar kaybediyorlar. Sonuçlarını ekonomik olarak da ödemeleri olasılığı çok yüksek. Çifte standardı görsek de, kitaba bağlı kalmanın orta dönemde sağladığı faydaları göz ardı edemeyiz.
Yazarın Tüm Yazıları