Muhalif muhafazakárlara açık mektup

BU yazıyı özellikle CHP ve MHP’nin "muhafazakár" kanadının dikkatle okumasını isterdim.

Dikkatle ve önyargısız.

Bir de kendini "milliyetçi" olarak kabul eden bazı televizyonların sunucularının okumasını dilerdim.

Gerçi önyargısız olabileceklerini sanmıyorum, ama hiç olmazsa dünyada başka ülkelerde de böyle şeyler oluyor diye düşünür ve biraz rahatlarlar.

Aslında anlatacağım şey, globalleşen dünyada artık sıradan bir hakikat haline geldi, ama bunu bazı arkadaşlarımıza anlatmak kolay olmuyor.

Gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında her gün "Ülkemizin, devletimizin malları yabancılara gitti" diye ağıt yakıp duruyorlar.

Bu yazı biraz da onların korkularına su serper diye düşünüyorum.

* * *

Almanya’nın en önemli ekonomi gazetesi "Handelsblatt" 17 Aralık günü bir araştırma yayınladı.

Buna göre Almanya’nın en büyük 30 şirketinin hisselerinin çoğunluğu yabancıların eline geçmiş.

2005 yılında bu şirketlerin hisselerinin yüzde 43.8’i yabancıların elindeyken, bu oran geçen ay yüzde 52.6’ya çıkmış.

Gazetenin yazdığına göre, böyle bir olay Almanya tarihinde ilk defa oluyormuş.

İsterseniz bu genel rakamın bazı detaylarını da vereyim.

Mesela Frankfurt borsasının sahibi "Deutsche Börse" adlı şirketin yüzde 84’ü yabancı yatırımcının elinde bulunuyormuş.

Yani adı "Alman Borsası" olan şirket yabancılara gitmiş.

Almanya’nın spor malzemesinde, milli markası olan Adidas’ı alın.

Yüzde 79’u yabancı yatırım tarafından alınmış.

Bir başka Alman milli markası.

"Bayer..."

Yüzde 78’i yabancı yatırımcıda.

* * *

Le Monde Gazetesi bunun bir eğilim olduğunu ve devam edeceğini yazıyor.

Gazetenin yorumuna göre, İkinci Dünya Savaşı’nda Alman ekonomik mucizesini yaratan "Deutschland AG" modeli artık yerini yeni bir küresel modele bıraktı.

Peki neden böyle oluyor?

Alman şirketleri zorda ve iyi yönetilemiyor diye mi?

Bizim dar kafalılar böyle zanneder.

Hayır, tam aksine, Alman şirketleri çok iyi durumda olduğu için böyle oluyor.

Alman şirketlerinin muazzam ihracat gücü, yabancı sermayeyi bu ülkeye çekiyor.

Le Monde Gazetesi’nin yorumuna göre, "Dolar zayıflığı, Euro bölgesindeki karlı şirketlerin cazibesini artırıyor. Bunların başında da Alman şirketleri geliyor."

Gelelim en ilginç soruya.

Bu şirketlerin hisselerini daha çok kimler alıyor?

Yatırım bankaları ve güçlü sigorta şirketleri.

Bir de Çin ve Hint sermayesi.

O zaman soralım.

Hani nerede küreselleşmenin "yeni emperyalizm" olduğu zırvası?

* * *

Keyifli bir bayram geçirdim.

Hayatımın en güzel tatillerinden birini yaptım.

Bayramda bir de çok güzel haber aldım.

Ülker, dünyanın en tanınmış çikolata markası olan "Godiva"yı satın aldı.

Gece arkadaşlara; bu haberi mümkün olduğunca büyütün dedim.

Aklıma 28 Şubat sürecinde Ülker’e karşı yapılan haksızlıklar geldi.

Ben Hürriyet’i hiçbir zaman o karalama kampanyası içine sokmadım.

Tam aksine kendi köşemde hep Ülker’i savundum.

Çünkü Ülker, Türkiye’nin en iddialı ve en yaratıcı, en rekabetçi şirketlerinden biriydi.

Haklı çıktım.

Çok sevindim.

Ama Ülker’in Godiva’yı almasına sevinmem, yabancıların gelip başka Türk markalarını almalarına üzülüyorum anlamına gelmiyor.

Sadece, Türk ekonomisinin küresel bir dolaşıma girmesinden dolayı mutluyum.

Hürriyet bu yıl, Rusya ve 7 ayrı ülkede seri ilan alanında pazar lideri olan TME’nin yüzde 70’ini aldı.

Yani Hürriyet bir yandan gazete olarak büyüyor ama şirket olarak daha da fazla büyüyor.

Bugün Hürriyet bünyesinde 12 ayrı ülkeden insan çalışıyor.

Yani küresel bir şirket.

Hürriyet’in yüzde 40’ı halka açık.

Bu yüzde 40’ın yüzde 85’i de yabancı yatırımcının elinde.

Çağımızın ekonomik gerçeği artık bu.

Ve emin olun, küreselleşme Türkiye gibi yeni rekabetçi ülkelerin lehine çalışıyor.

* * *

Bu yazıyı niye gecikerek yazdım?

Milliyetçiliğin tekelini kendinde gören bazı arkadaşlarımızın bayramını berbat etmemek için.
Yazarın Tüm Yazıları