Azınlığın hakkı nerede?

MİLLİYET Gazetesi’nin sonuçlarını yayınlamaya devam ettiği araştırma dün, "Ramazan’da lokantalar açık olmalı" diyenlerin tüm nüfus içindeki oranının yüzde 45; kapalı olmalı diyenlerin (toplam olarak) yüzde 49.4 olduğunu ifade ediyordu. Alkollü içki veren yerlerin ramazan ayı boyunca tümüyle kapalı olmasını isteyenler de yüzde 67.6’yı buluyormuş.

Öteki sonuçlara değinecek değiliz. Örneğin "Kadın, erkek eli sıkar mı?" yahut "Bankadan faiz almak doğru mu?" sorularına verilen yanıtlar var. Onlar da toplumumuzda giderek egemen hale gelen zihniyeti açıkça gösteriyor. Ama onlar "bireysel davranışlarla" ilgili. Bir başka deyişle, siz ister el sıkarsınız, ister sıkmazsınız. Tavrınız nihayet karşı tarafın sizin hakkınızda vereceği bir kanaat notuna bağlanır, biter.

Keza faiz gelirini içinize sindiremiyorsanız, Turgut Özal’ın 1983’te kurduğu ilk hükümet henüz parlamentodan güvenoyu almadan çıkardığı kararnameye dayanarak kurulan "faizsiz banka"lardan birine gider, paranızı oraya yatırırsınız.

Ama lokantanın açık olup olmaması öyle değil. Nüfusun yüzde 98’i Müslüman da olsa, laik bir ülkede ister başka bir dine mensup olduğu için, isterse Müslüman olduğu halde oruç tutmadığı için lokantaya gitmek ihtiyacını duyacak insanı yok sayamazsınız. Evet zorla "dükkanı aç" demeniz doğru olmayabilir ama, ona sunulacak hizmetin de önünü kapatamazsınız.

Kaldı ki sadece "laik sistem" değil, "demokrasi" de bunu gerektirir. Çünkü "demokrasi" asıl "azınlık teşkil eden" kesimin haklarını koruduğu ve güvence altına aldığı zaman demokrasidir. Yoksa elinizdekinin adı demokrasi değil, çoğunluk zorbalığı olur.

O nedenle bir yandan "demokrat" geçinip öte yandan da bu basit gerçeği önüne koyduğunuz zaman, "Sen ne diyorsun? Nüfusunun yüzde 98’i Müslüman olan ülkede lokantalar ramazan ayında elbet kapanır" diyenler, aslında zorbalığı veya "İslam devleti" modelini savunuyorlar demektir.

İşin bir tuhaf yanı da, pek demokrat ve pek liberal "entel"lerimizin, buradaki baskıya hiç ses çıkartmamalarıdır. Çünkü İslam adına empoze edilen despotizm onları rahatsız etmez. Madem ki sorun laikliğe ve Atatürkçü düşünceye karşıtlıktan kaynaklanmaktadır, o halde herşey hoşgörülebilir.

Zaten onlar değil mi 1999 yılında yaptıkları araştırmaya göre kadınlarımızın yüzde 15.7’si türban takarken, 2006 yılında bu oran yüzde 11.4’e düştü diyen!

Son seçimin ardından türban takanlar daha belirgin hale gelince, "Bizim araştırmamız doğruydu. Türbanlılar daha önce sokağa çıkmak istemiyordu, şimdi çıkıyorlar" diyerek kamuoyunu yanıltan...

Aydın olmak galiba bazı insanları ahlaki yükümlülüklerden kurtarmaya yetiyor.

Not: AKP iktidarının yargıyı ele geçirmek amacıyla çıkardığı son yasayla ilgili bir yazımda bir hata yapmışım. Anayasa Mahkemesi’nin konuyla ilgili kararını yeni verdi zannettim. Oysa karar Şubat’ta verilmiş ama gerekçe yeni yayınlanmış. Sabah’ta Nazlı Ilıcak ve Yeni Şafak’ta Fehmi Koru, bu yanlışı meslek kusurum olarak teşhir ettiler. Yanlış yapmaya hakkım yok. Kendilerine teşekkür ediyorum.

O.E.
Yazarın Tüm Yazıları