Şaşırıyorum, örneğin AİHM adaylığına

30 Kasım son tarih. Yani, bir hafta sonra.

En geç 30 Kasım’a kadar, Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) bir yargıçlık için üç aday üye önermek zorunda.

AKP Hükümeti, süresi dolan AİHM’deki Türk yargıç Rıza Türmen’in görevini uzatmıyor. Onun yerine üç aday belirliyor. Avrupa Konseyi bu üç adayla önce mülakat yapıyor, ardından birini atıyor.

Hayır, her zaman değil. Örneğin, son olarak Türkiye’nin önerdiği aday listesini geri çeviriyor. Geri çevirme gerekçesi, AKP mantığını açığa çıkartan nitelikte:

"Siz, bize belli bir adayı empoze ediyorsunuz, bizim seçme hakkımızı elimizden alıyorsunuz, bu sisteme aykırıdır."

Avrupa Konseyi’nin değerlendirmesine göre, AKP’nin önerdiği üç adaydan sadece biri, Prof. Dr. Ruşen Ergeç bu görevi üstelenecek bilgi ve beceriye sahip. Konsey bu nedenle listeyi geri gönderiyor.

AKP’nin şimdi yeniden üç aday belirlemesi ve 30 Kasım’a kadar bunu Avrupa Konseyi’ne göndermesi gerek.

KATILIMCI SÜREÇ

Burada ayrıntı gibi gelen, ama eloğlunun çok dikkat ettiği bir nokta var.

Avrupa Konseyi, AİHM’ye yargıç seçerken, sadece adayların kimliklerinden yola çıkmıyor,aynı zamanda aday belirleme süreci ve yöntemine de bakıyor.

Adayları her ne kadar hükümet belirliyorsa da, barolar, üniversiteler ve ilgili sivil toplum kuruluşlarına fikirlerini soruyor. Sizce kim aday olabilir, sorusu.

Katılımcı bir süreç. Adayları ortaklaşa belirleyen demokratik bir yöntem. Ben iktidarım, istediğimi seçerim, gibi despotik mantığı reddeden bir yaklaşım.

HENÜZ BİLDİRİM YOK

30 Kasım’a bir hafta var. Dün sorulacağını tahmin ettiğim altı, yedi baroyu arıyorum, altı yedi hukuk fakültesini arıyorum, henüz ses yok.

Oysa, bu Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın görevi. Babacan henüz kimseye danışmıyor.

Büyükleri, kendisine belki "sen karışma, biz seçeriz" demiş olabilir. Ama, eğer aday belirleme yöntemi, bu biçimde Şark vari tarzda olursa, adayların yeterli olsa bile, bu listenin de geri dönmesi işten değil.

Babacan iki gün önce gazetecilere uçakta "şaşıracağınız şeyler olacak" diyor. Olacakları görmeden, ben şimdiden şaşırmaya başlıyorum.

Bir yandan AB ve Batı değerleri peşinde koşarken ki, bunda AKP’nin içtenliğine inanıyorum, öte yandan o değerleri göz göre göre çiğnemek, insanı gerçekten şaşırtıyor.

Neden? Çünkü, Batılı olmak bir zihniyet, bir üslup, bir yaşam tarzı. Takıp takıştırılan bir süs değil.

İslami kürsü için bağış

MELBOURNE Ulusal Katolik Üniversitesi Kampusu’nda bugün Fethullah Gülen İslami Bilimler Kürsüsü açılıyor. Bunu on gün önce yazıyorum.

Kürsünün açılışına bazı AKP milletvekilleri, on kadar profesör ve işadamı katılıyor. Açılışa katılacak olanlardan bazıları, farklı nedenlerle, sonradan gitmekten vazgeçiyor. Bülent Akarcalı, Fehmi Koru, Mete Tuncay, Eser Karakaş, Reha Çamuroğlu gitmeyenler arasında.

Katolik üniversitesinde İslam kürsüsü açılmasına izin vermek, Batı’nın İslam’dan hálá korku duymasının uzantısı. Avustralya çok göç aldığı için, kendine göre, İslam’la iyi geçinmek istiyor.

Sadece bu değil. Ayrıca, o üniversiteye bağışlanan para var. Sanıyorum, iki milyon doları geçen bir para. Dünyada bu işler böyle dönüyor. Kürsüler, konferanslar genellikle bağıştan geçiyor.

Avustralya Fethullah Gülen için verimli bir alan. Orada sekiz okulu var. Bundan ayrı, Nakşibendilerin de üç okulu bulunuyor.
Yazarın Tüm Yazıları