Mahsun’un filmi

TAMAM... Ne harcadığı paraya ve emeğe bakıp, "Çocuk çok hevesli. Aman hevesini kırmayalım" şeklinde bir yaklaşım içine girelim... Ne de "Mahsun işte! Onun çekeceği filmden ne olur" diye önyargılı bir yaklaşım içinde olalım.

İkisine de tamam.

Ama şu "İşte ikinci Yılmaz Güney! Hoş geldin Mahsun kardeş" gazlaması da neyin nesidir?

Sonuçta fazla ince eleyip sık dokumadan "Vasatın biraz üstünde bir filmle karşı karşıyayız" diyebiliriz.

Cirit sahnesindeki başarıyı, iyi oyunculukları, bazen yakalanan duygu yoğunluklarını falan düşünerek "Fena değil" yorumunu yapabiliriz.

Hele Mahsun Kırmızıgül adının bizde oluşturduğu olağan önyargıları hesaba kattığımızda...

"Beklediğimden daha iyiydi. Aferin Mahsun’a" bile demek mümkündür.

Ama mümkün olmayan şeyler de var:

Bir kere Mahsun’dan "Bir Yılmaz Güney çıkarma" gayreti boşunadır.

"Yaşlıları seveceksin" şeklindeki aşırı didaktik bir mesajı, en klişe duygu sömürüleri ve "Ulan seyirci burada garanti ağlar" uyanıklığıyla hamurlamış bir filmi çeken adamda, bir Yılmaz Güney potansiyeli aranamaz.

Ayrıca bir filmin yapımında gösterilen olağanüstü fedakárlık ve içtenlik, o filmin "şaheser" kabul edilmesinin yeterli gerekçesi olamaz.

Kısacası demem o ki, Mahsun kendi çapında iyi bir iş çıkarmıştır, ancak bu durum onu "Fellini Mahsun" diye selamlamamız için yeterli değildir.

Savulun ’Kahve Dünyası’ geliyor

GEÇENLERDE sevgili dostum Taylan Bilgel, "Sen kahveye meraklısın, gel seni yüzde yüz yerli ’Kahve Dünyası’ ile tanıştırayım" deyince...

İtiraf edeyim ki...

Starbucks taklidi, özgünlükten nasibini alamamış yüzde yüz özenti, taklit bir "zincir" ile karşılaşacağımı sanıyordum.

Yanılmışım. Hem de fena halde.

En evrensel adamda bile "ulusalcı" bir damarın kabarmasına yol açan "Kahve Dünyası" denilen bu harika yerin temel özelliklerini sizler için çıkardım:

BİR: Burada bir tür "Türk kahvesi misyonerliği" yapılmaktadır. Ama misyonerlik yapıldığı hissi uyandırmadan. Tam kıvamında.

İKİ: Fiyatlar o kadar ucuzdur ki, "Borcumuz ne kadar?" diye sorduğunuzda söylenen rakama inanamıyor, birkaç kez tekrarlatmak zorunda kalıyorsunuz.

ÜÇ: Türk kahvesi, burada "Kıyıda kalmış seçenek" olmak yerine "kral" muamelesi görmektedir.

DÖRT: Kahvenin yanında verilen ücretsiz çikolata ikramı, cömertlikte sınır tanınmadığının kanıtı gibidir.

BEŞ: Kafelerin tam ortasındaki camekanlı bölümde üretilen çikolatanın görüntüsü, tıpkı "Çikolata" adlı filmdeki gibi adamda çikolata yeme isteği uyandırmaktadır.

ALTI: Üzerinde "Kahve Dünyası" yazan dizayn ürünü şahane fincanlar satılmaktadır ki, bunların fiyatı da hayli komik kaçmaktadır.

Her şey hacca gitmek için mi

İSLAMCI yazar Ali Bulaç, 1982 yılında BBC’ye verdiği bir demeçte Suudi Arabistan yönetimini öyle bir eleştirmiş ki...

Suudi yönetimi çok uzun bir dönem Ali Bulaç’a vize vermemiş.

Bu yüzden Ali Bulaç, Mekke ve Medine’yi uzun bir süre görememiş.

Aynı Ali Bulaç, bugün "kral yanlısı" analizler yapıyor.

Ben de merak ediyorum: Acaba Ali Bulaç, yeni bir vize sorunu yaşamamak için mi "kral yanlısı" kesildi?
Yazarın Tüm Yazıları