Kırılma anı...

Futbolun “dramatik” yanının, çok kez, oyunun tümüyle değil, bir “an”, bir “enstantane”yle anlaşılabileceğini ve açıklanabileceğini, yanılmıyorsam şayet, Milliyet’in futbol yorumcusu Mehmet Demirkol kazandırdı “futbol terminoloji”mize. “Kader maçı” olarak nitelenen, Oslo’da Norveç’le oynadığımız maçı, “kırılma anı neydi?” gözüyle incelediğinizde, bence maçın 8.dakikası idi, o “kırılma anı”.

Haberin Devamı

Bir “ulusal zafer” haline dönüşen, 2-1’lik galibiyetimizle biten maçta henüz gol bile yememiştik. Skor, 0-0 idi ve oyunun bitimine daha 82 dakika vardı. Nasıl olur da, maçın “kırılma anı”, 8.dakika olabilirdi? Üstelik, dün sabah Oslo’da uyanır uyanmaz, internette tüm maç sonrası “otorite” yorumlarını okuduğumda, kimse 8.dakikanın maçın “kırılma anı” olabileceğini ima bile etmemişti.

Ancak, birçokları, farkında olmadan, öyle olabileceğini yazmışlardı da.

Evet, maçın “kırılma anı”, maçın çok başındaydı. 8.dakikada. Henüz maçın bu kadar başında yaşanan “kırılma anı”, müthiş bir yanlış ile Türkiye Milli Takımı’nı sahaya süren Fatih Terim’i de, “kendisine rağmen” kurtardı ve onu yine bir “muzaffer başkomutan” olarak Oslo’dan vatana döndürdü.

O 8.dakikada, Norveçli savunma oyuncusu Haestad, bizim sol kanat savunma oyuncumuz İbrahim Kaş’ı öyle bir biçti ki, İbrahim Kaş, bir süre yerden kalkamadı. İbrahim Kaş’ın savunduğu taraf, çok açık veriyordu. Nitekim, henüz 12.dakikada yediğimiz ve “gurbet”te bir “kader maçı”nda bu kadar erken gol yersek, bunun altından kalkamayız duygusunun içimize yerleştiği gol de, onun kanadından, onun taça çıkartttığı bir toptan geldi.

Haberin Devamı

Ama, 8.dakikada Haestad’ın çok sert darbesiyle yerde kalmış olan İbrahim Kaş, 16.dakikadan itibaren oyuna devam edemedi. Yerine Gökhan Gönül girdi. Gökhan Gönül’ün girmesiyle birlikte, oyunun tüm dengesi değişti.

Gökhan Gönül, atak bir bek oyuncusu. İlk kez giydiği milli formayı sanki yıllardır taşıyormuş rahatlığıyla oynamaya başladı. Bir-iki aydır taşıdığı Fenerbahçe forması altındaki görüntüsüyle. Takımı, ileri taşımaya başladı. Hem de karşısında, Norveç’in en kariyerli oyuncusu, Liverpool’lu Riise’nin oynamasına rağmen.

Gökhan Gönül ile birlikte,önünde oynayan Hamit Altıntop’un da verimi arttı. Milli takımımızın sağ kanadı, etkili biçimde çalışmaya başlayınca, top, Norveç yarı sahasında oynamaya başlandı. Oyun inisyatifini ele geçirdik. Gerisini biliyorsunuz...

 

Haberin Devamı

***                 ***         ***

 

Kimisine göre, maçın “kırılma anı”, 1-0 mağlup oynadığımız sırada, 24.dakikada kornerden gelen bir topun kalecimiz Volkan Demirel’i aştıktan sonra, kaleye girmek üzereyken çizgi üzerinden Marco (Mehmet) Aurelio tarafından çıkarıldığı andı. 2-0 yenik duruma, hem de 24.dakikada düşsek, Oslo’daki maçı geri çeviremezdik.

Kimisine göre ise, o “kırılma anı”, maç 1-1 devam ederken, Norveç’in büyük yıldızı John Carew’in yüzde 100 gol pozisyonunu, kaleci Volkan’ın çok zamanlamalı bir çıkışla kurtarması anı idi. İkinci yarının başlarında 2-1 yenik duruma düşseydik de, o maç, zor dönerdi. İmkansıza yakın.

Çok kişinin üzerinde “mutabık” olduğu “kırılma anı” ise, Gökhan Gönül’ün oyuna girdiği, İbrahim Kaş’ın çıktığı 16.dakika idi.

Haberin Devamı

Bence, “drama” açısından, İbrahim Kaş’ın çıkmasına neden olan olayın yaşandığı an. 8.dakika. İbrahim Kaş’ın Norveçli Haested tarafından sakatlanması. Haested, yaptığı “kasaplık”la, Fatih Terim’i ipten aldığını elbette tasarlamamıştı.

Stada giderken, kadro açıklandığında, Volkan Demirel’in önünde oynayacak geri dörtlü, yani savunma hattımızın İbrahim Kaş, Servet Çetin, Emre Aşık ve Hakan Balta’dan oluştuğunu duyduğumda, içimden “eyvah” dedim. Fenerbahçeli kalecinin önünde Beşiktaş’lı, Galatasaray’lı, Ankaraspor’lu, Galatasaray’lı bir savunma bloku. Bu blokun, dört oyuncusu ilk kez biraraya geliyor. İki kanadı, ilk kez milli formayı giyiyor. İbrahim Kaş, kendi takımı Beşiktaş’ta bile oynamıyor. Volkan, önünde böyle bir savunma bloku ile ömründe oynamadı.

Haberin Devamı

Bu, bir Fatih Terim klasiği. Bunu biliyordum. “Risk” alan ve öyle olduğu için başarılara imza atan ve “özel” olan bu isim, bazan da “intihari yanlışlar” yapmasıyla tanınmıştı. Oslo gecesinde ikincisini yaşayacakmışız gibi geldi bana.

Maçın gidişatı da öyleydi. Ta ki, 8.dakikaya kadar. Norveçli Haested, bizim Milli Takım’ın dizilişini, yaptığı sert hareket ile İbrahim Kaş’ın oyundan çıkmasına neden olacak tekme ile düzeltti. Gökhan Gönül, 16.dakikada oyuna girdi. Herşey değişti. Lehimize. Galibiyet golümüzü getiren akın ve gol pası (yani assist) da, 60.dakikada Gökhan Gönül’den geldi.

 

***               ***            ***

 

Bana, maçın “üç adamı”nı say deseniz; Gökhan Gönül, Mehmet Aurelio ve takımın başarılı orkestra şefi Emre Belözoğlu’nu sayarım. Dördüncü sıraya Volkan Demirel’i ekleyerek.

Haberin Devamı

Türkiye’de milyonlar ayağa kalktığı sıralarda, biz 2000 Türk, kimimiz Avrupa’nın çeşitli yerlerinden gelmiş halde, üzerimize zaptedilmesi gereken vahşi hayvanlar gibi atılan bir ağın ardında, Oslo’nun Ullevald Stadı’nın bir kale arkası tribününde 90.dakikayı oturacak yer bulamadan, ayakta izledik. Kalemize giren gol de, zafer golümüz de önümüzdeki kalede oldu.

Maçtan herkesten, yani 20 binin üzerindeki Norveçliden, yarım saate yakın süre sonrası çıkartıldık. 2000 kişi, 20 bin Norveçliden daha fazla ses çıkartmıştık. Maç çıkışında bayraklara sarılıp, “anı fotoğrafları” çektirdik.

Unutulmaz bir geceydi.

Maçın “kırılma anı”, benim açımdan 8.dakika idi “Bencil gerekçeler”le “unutamadım an” ise tam tribünden çıkarken, Sedat Ergin’in bana, maç öncesi Referans’ta yazdığım yazıyı hatırlatarak “Bravo, yazıda söylediklerin aynen çıktı” diye seslenmesiydi.

Maçtan boynu bükük ayrılsak, bütün bunları böyle yazamazdım tabii ki. Ama, Sedat’ın hatırlattığı o yazıyı da zaten “Ta Oslo’ya boşuna gelmedik. Kazanacağız” sözcükleriyle noktalamıştım.

Yazarın Tüm Yazıları