Protokol ve dış politika

CUMHURBAŞKANI Gül geçen hafta Ankara’ya bir ziyaret için gelen Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ı otelinde ziyaret etti diye kıyamet koptu.

Herkes birdenbire teşrifat uzmanı kesildi. Bu tartışmalarda unutulan bir nokta vardı: Protokol insanlararası ve uluslararası ilişkileri yumuşatmak ve kolaylaştırmak amacına yöneliktir.

Katı ve değişmez kurallar içermemektedir. Uygulamada esnekliğe engel değildir. Kaldı ki devlet ve hükümet başkanları ve dışişleri bakanları arasında ilişkilerin gittikçe daha az şekilperest hale geldiği bir dönemde yaşıyoruz. Devlet başkanları spor kıyafetlerle bir araya geliyorlar, beraber jogging yapıyorlar, birbirlerine küçük isimleriyle hitap ediyorlar.

Ekselans sözcüğü neredeyse kaybolmak üzere. Frak artık hemen hemen hiç giyilmiyor. Fakat her nedense bizde protokol her yerden daha çok ciddiye alınıyor ve alınganlık sebebi oluyor.

* * *

Protokol kurallarına istisnalar da pekálá mümkündür. Eğer politik bir fayda sağlayacaksa bir misafire pekálá değişik şekilde davranılabilir. Unutmayalım, 2002 seçimlerinden sonra Tayyip Erdoğan daha Başbakan, hatta milletvekili bile değilken Washington ve Avrupa ülkeleri başkentlerinde Başbakan gibi karşılandı, bütün devlet ve hükümet başkanları onu muhatap kabul ettiler.

Kimse o ülkelerde protokol çiğnendi demedi. Suudi Arabistan Kralı’na ise her yerde şu veya bu şekilde özel itina gösteriliyor; çünkü Suudi Arabistan, Ortadoğu dengelerinde ağırlığı olan bir ülke, petrol zengini, ona bol bol silah satılıyor ve Suudi sermayesini cezbetmek çok kárlı. İş bu kadar basit.

Bizde ayrıca garip bir Suudi fobisi var. Kralın ziyareti sırasında Ecyad Kalesi’nin yıkılması hatırlatıldı, Suudi bayrağının 10 Kasım’da yarıya indirilmemesine ve kralın Anıtkabir’i ziyaret etmemesine büyük tepki gösterildi.

İranlılar da Anıtkabir’i ziyaret etmiyorlar, Ermenilere çok yakınlar, onlara pekálá müsamaha gösteriyoruz. İranlıların ve Suriyelilerin daha birkaç yıl öncesine kadar PKK’yı desteklediklerini, Suriyelilerin haritalarında Hatay’ı kendi toprakları içinde gösterdiklerini unutuyoruz, ama Ecyad Kalesi’ni unutamıyoruz.

Suudi bayrağına gelince, bunda Kelime-i Tevhid yazılı olduğundan yarıya indirilemezmiş. Genel uygulama böyle ise anlayışla karşılamak lazım. Bayrağın altında oturduğu için Cumhurbaşkanı’nın şeriatçı ithamı altında kalması ise artık olabileceği kadar zırva.

* * *

Suudi Arabistan’ın politikasının kendisine de zarar veren birçok yönleri eleştirilebilir, fakat Türkiye’ye hasım bir devlet olduğu iddia edilemez. Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye dostane davranışları olmuştur. Suudi Dışişleri Bakanı hep Türkiye’nin dostu olarak kalmıştır.

Kıbrıs meselesinde BM Asamblesi’nde çok yalnız kaldığımız devirlerde Suudi Arabistan, Türkiye’yi desteklemiştir. Bugün de ekonomik menfaatlerimiz ve Ortadoğu politikamız Suudilerle dostluk ve işbirliğini gerektirir.

Türkiye halen Ortadoğu’da çok yapıcı ve proaktif bir rol oynamaktadır. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın Ankara’da buluşmaları ve TBMM’ye her ikisinin de hitap etmeleri, Batı Şeria’da kurulacak organize sanayi bölgeleri deklarasyonunun imzalanması uluslararası alanda büyük etki yapmıştır.

* * *

Kuşkusuz bu buluşma İsrail ile Filistin arasında bir ilk değil. İsrail Başbakanı, Mahmud Abbas ile çok kere bir araya gelmiştir. Türkiye’nin Filistin meselesinde tek başına arabuluculuk yapması da olanaksızdır. Ayrıca doğru da olmaz, kolaylıkla iki tarafla da kötü kişi oluruz.

Fakat Türkiye çözüm sürecine dahil olmak ve iki hafta sonra toplanması öngörülen Annapolis konferansına katılmak istemektedir. Bu konuda da Suudi Arabistan’ın desteği önemlidir.

Dış politikanın özü, protokol alınganlıkları veya duygusal tepkiler yüzünden zarara uğramamalıdır.
Yazarın Tüm Yazıları