Zat-ı şahane...

KAFAMIZA çuval geçiren Amerikalı’nın ayağına gidiyorsan... Sırtımızdan hançerleyen Arap’ın ayağına gitmenin ne sakıncası var?

Soykırımı tanıyan Arap’a, adında "Türk" olan şirketi satmakta sakınca görmüyorsan... Atatürk’ü tanımayan Arap’a madalya takmanın nesi şaşırtıcı?

*

Zat-ı şahane, nereye gitti bizden önce?

İngiltere’ye.

Ne yaptı orada?

Kraliçe’nin ayağına gitti.

Başbakan’ın ayağına gitti.

Londra Belediye Başkanı’nın ayağına gitti...

İki gün daha kalsaydı, inanın, pazarcılar odasının ayağına bile giderdi.

Niye?

Çünkü...

İngiltere’nin başsavcısı, "devlet" şirketi, British Aerospace Systems hakkında soruşturma açtı.

Bu devlet şirketinin, uçak satarken, Suudi Arabistan’a rüşvet verdiğini tespit etmişti.

Suudi Kraliyet Ailesi, uçak almak için para öderken, Aile’nin bazı fertleri rüşvet almıştı.

(Bunların kenefteki ibrikleri bile som altından ama, rüşvet almaktan vazgeçemiyorlar.)

Sonra?

İngiltere’de rüşvet almak yasak, vermek de yasak.

Başsavcı tam fişi çekecekti...

Suudi Arabistan nota verdi!

Dedi ki zat-ı şahane:

"Soruşturmayı derhal durdurun, yoksa sizden alacağım uçakları almam!"

Rüşvet alırken suçüstü yakalanan ülke, kendisine rüşvet veren ülkeyi tehdit ediyordu yani...

İngiltere Başbakanı, Dışişleri Bakanı ve Adalet Bakanı, apar topar başsavcıyı çağırdılar.

Ne oldu biliyor musunuz?

Suudiler’in yakası bırakıldı.

Ve, resmen şu açıklama yapıldı:

"Hukuk üstündür... Ama hukuk, İngiltere’nin çıkarlarından üstün değildir!"

*

İngiltere, işte bu.

Hani şu bize, AB normları dersi veren İngiltere!

Zat-ı şahanenin, tıpış tıpış Londra Belediye Başkanı’nın bile ayağına gitme sebebi de, bu.

*

Bakın, "rüşvet" dedim, aklıma geldi.

Zat-ı şahane, İngiltere Kraliçesi’ne ne hediye etti?

Abbas Paşa’nın elyazmalarını.

Abbas Paşa kim?

Osmanlı’ya karşı İngiltere’yi tutan Mısır Valisi...

Hatta, o da rüşvet almış, İskenderiye-Kahire demiryolunu İngilizlere vermişti!

*

"Osmanlı" dedik, oradan devam edelim...

Malum, bu zat-ı şahane, Mekke’deki Osmanlı kalesi Ecyad’ı yıkacaktı... İmza kampanyaları açmış, Kültür Bakanlığımız kınamış, TBMM’de özel oturum yapmış, Suudi Büyükelçisi’ni Dışişleri’ne çağırıp fırçalamış, UNESCO’ya falan şikáyet etmiştik.

Netice?

Çatır çatır yıktı!

Yerine diktiği binaların en iyi müşterisi kim oldu?

Biz.

Üstelik...

Bu zat-ı şahane, Ecyad’ı yıkarken, Cidde’de bir evi restore etmiş, kapısına da şu tabelayı asmıştı:

"Bu ev, Türklere karşı savaş vermemize yardımcı olan Lawrence’in karargáhıdır!"

*

Bitirmeden, ilave edeyim...

Bizim "hele bi yık" diye höt zöt yaptığımız günlerde, zat-ı şahanenin sesi olarak bilinen Okaz Gazetesi, hangi manşeti atmıştı?

"Dünyada, tarihe saygı hakkında konuşacak en son ülke, Türkiye’dir!"

Vallahi haklıymış... Kendi payıma özür dilerim.

NOT:

Madalya ekibinin Gazze’yi kurtarmak için İsrail-Filistin barışını sağladığı dakikalarda, Gabar’da şehit olan evlatlarımızı da yarın yazarız artık!
Yazarın Tüm Yazıları