Kuzey Irak’ta “ezber bozma” vakti...

Milliyet gazetesinde eski Genelkurmay başkanları ve emekli komutanların, Kürt meselesi ve PKK konusundaki görüşlerine yer veren dizi çok yararlı oldu. Kimi bölümlerde “özeleştiri”, kimi bölümlerde “nerede yanlış yapıldığı”na ilişkin itiraflar okuduk.

Haberin Devamı

Her biri ayrı telden çalıyordu. Bir-iki istisna dışında, hiçbirinin gerek “Kürt sorunu”, gerekse PKK’den kaynaklanan “güvenlik tehdidi”nin nasıl çözüleceğine ilişkin net bir görüşü yoktu.

Sorun, burada değil. Sorun, “siviller”in bu konuyu tümüyle askere havale etmiş ve bu konularda asker kadar da bir fikir sahibi olmamasında. Sorun, münhasıran askerin “elinde ve onun sorumluluğunda kaldığı” takdirde, nereye gideceğimiz ve nereye gidemeyeceğimiz, Milliyet’teki yazı dizisinde açık-seçik gözüküyor.

Sivil sorumluluğunda olması gereken işleri, askere devrederseniz, olacağı da budur.

Peki, bu “işler” sivil sorumluluğunda mıdır?

Elbette, öyledir. Çünkü, bu sorunun, -güvenlik boyutu dahil- özü “siyasi”dir; dolayısıyla çözümü için “siyasi vizyon”, “siyasi irade” ve “siyasi karar” ve “siyasi kararlılık” gerekir.

Haberin Devamı

Bunu bugüne dek böyle algılayan ve “askerin yönlendirdiği bir devlet politikası” parametrelerinin dışına çıkartmak isteyen Turgut Özal olmuştur. O yüzden, “çözüm” konusuda en büyük umutlar da Turgut Özal’ın son iki yılına denk gelmiştir.

Turgut Özal’ın ömrü ve ayrıca Türkiye’nin iç siyasi dengeleri, 1990’ların başında, sorunun “çözüm rotası”na girmesini önledi.

Özal’dan, bu konuda sonra “tek farklı” görüntü çizen Ak Parti iktidarı oldu. Özal gibi bir çözüm arayışına girerek “pozitiffark” yaratmaktan ziyade, Kürt konusunun “askerin yönlendirdiği bir devlet politikası”na yakın durmadığı izlenimini verdiği için. Bu bile, Ak Parti’nin seçimlerde Güneydoğu’daki göz kamaştırıcı başarısı için yetti.

PKK, eğer bir siyasi parti olarak seçimlere katılssa ona kim oy verecek idiyse, ona oy vermeyecek Kürtler, neredeyse, yekvücut Ak Parti’ye oy verdiler. Öyleleri, DTP’nin bağımsız adaylarına oy verdi.

Böylece, PKK, Ak Parti’yi, kendi potansiyel siyaset zeminini altından çeken “bir numaralı rakibi” olarak algıladı.

PKK’nın başlattığı son terör tırmanışında bu “algılama”nın payı yok mu sanıyorsunuz?

 

***          ***     ***

 

Haberin Devamı

PKK ismi ile simgelenen, Türkiye’nin teröre karşı mücadele yeni bir aşamaya girdi. “Hamle üstünlüğü”, Gabar pususu ve Dağlıca saldırısında olduğu gibi PKK’da değil. Hükümet de. ABD, “aktif tavır” almaya mecbur bırakıldı. Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi (Barzani), PKK’ya ilişkin eski gevşek tutumunu bırakmaya (ABD üzerinden) razı edilmiş gibi.

Yani, siyasi ve askeri planda, “inisyatif”, PKK’da değil, Türkiye’nin elinde. Bu gelinen noktadan sonra, bugüne dek izlenmeyen ve izlenmediği için geldiğimiz “kriz noktası”na taşınan siyasi tavrın değiştirilmesi gerekiyor.

Bu, Kuzey Irak’a yönelik yeni bir “açılım” demek.

Hasan Cemal, dün, “Asker, bu sorunu kendi eliyle devletin içine kilitlemiş ve seçilmiş hükümetleri mümkün olabildiğince bu alanın dışında tutmaya çalışmıştır. Hatta, bürokrasinin sivil kanadından kaynaklanan bazı girişimlere de ‘Bu konuya karışmayın!’ diyerek kapıyı kapalı tutmuştur” diye yazıyordu.

Haberin Devamı

Kuzey Irak’taki Kürt yönetimiyle, neredeyse 2003’ten bu yana söz konusu olan akıl almaz “iletişimsizlik”, işte bunun sonucudur. Bu “yanlış”ı ortadan kaldırmak amacıyla, bu yılın başlarında, Ak Parti hükümeti Barzani yönetimiyle tam yeni ve bir “beyaz sayfa” açmak üzereyken, o girişim, “asker marifeti”yle önlenmişti. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler ile “yükselen milliyetçiliğin gazabını çekmemek” gibihesaplar, o günlerde Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’a adım attırtmamıştı.

Şimdi durum da, şartlar da değişik. PKK terörüne ve Kuzey Irak’daki PKK varlığına karşı, etkili ve “nihai sonucu” alacak türde bir mücadele, Irak Kürt liderliği ile “yakın işbirliği” içinde olmadan gerçekleştirilemez ve başarıya ulaştırılamaz. Bu kadar basit.

Haberin Devamı

Bu, bugüne dek niye yapılamadı? Bu “basit gerçek” algınamadı mı?

Sebebi de basit: Türkiye’nin “egemen devlet aklı”, Irak’ın kuzeyindeki bir “Kürt oluşumu”nu, Irak’ın yeni federal çerçevesinde bile olsa, “bağımsız Kürt devleti”ne giden bir basamak olarak gördü. Dolayısıyla, ona, hiçbir şekilde “meşruiyet vermemeyi” benimseyen bir siyasi tavır aldı.

Tabii ki, bu, Irak Kürtlerinin Türkiye Kürtlerine “kötü örnek” olacağı anlayışıyla ilgili. Yani, “devlet aklı sorunumuz”, Irak Kürtlerinden ziyade, kendi Kürt vatandaşlarımıza “güvensizlik”le ilgili.

Ancak, nereden baksanız, bunlar içiçe konular. Bu bakımdan, Irak Kürt liderliğine yaklaşımınız,Kuzey Irak’taki Kürt yönetimiyle yakın ilişkiler geliştirmeniz ya da geliştirmemeniz, Türkiye’nin Kürtlerine yönelik bakış açınıza dair ipuçları verir. Veriyor da.

Haberin Devamı

Irak Kürtleri ile işbirliğinden uzak durduğunuz, hatta onlara karşı “hasmane” davrandığınız ölçüde, onlar ile PKK arasında, en azından bir tür “zımni işbirliği”nin önünü açıyor, Mesut Barzani’ye PKK’yı Türkiye’ye karşı bir kart olarak elinde tutma şansını veriyorsunuz.

Mesut Barzani, birkaç yıl öncesinden başlayarak, Türkiye nezdinde mevcut statüsü ile tanınsa,hatta desteklenseydi, Kuzey Irak’ta PKK’ya davranışı, bugün iddia edildiği gibi olur muydu? Çok şüpheli.

Türkiye’nin Kuzey Irak ve oradaki Kürt yönetimine yönelik politikası bir “kavramsal değişiklik” göstermezse, Barzani-PKK ilişkileri arasındaki mesafe, bugün olduğu gibi,ABD baskısı altında açılabilir. Ancak, bu “konjonktürel”dir. Bunu, “konjonktürel” olmaktan çıkartıp, “sürekli” kılacak olan, Türkiye’nin Kuzey Irak pozisyonunun “ilkeli” biçimde değişmesidir.

 

***       ***      ***

 

Türk dış politika yorumcularının duayyeni ve aşırı ihtiyatlı uslubuyla tanınan Sami Kohen bile “Kuzey Irak için yeni yaklaşım” başlıklı yazısında, bakın, neler diyor:

“Türkiye, bildiğimiz nedenlerden ötürü, bir süredir Iraklı Kürt yöneticilere karşı sert bir tavır takınmıştır... Bu koşullar, Ankara ile Erbil arasında direkt görüşme olanaklarını da ortadan kaldırmıştır.

Oysa, Kürt militanlığı ve terörü sorunuyla karşılaşan diğer iki komşu ülke –İran ve Suriye- Irak’taki Kürt liderliğiyle diyalogu kesmemeye özen göstermiş meseleleri direkt görüşmeyi tercih etmiştir. Türkiye, Kürt kökenli Irak Cumhurbaşkanı Talabani’yi Ankara’ya ziyarete davet etmezken, İran ve Suriye onu kırmızı halılar sererek ağırlamıştır... İran bu hafta Erbil’de bir konsolosluk açmıştır.

Şimdi varılan noktada, Ankara’nın Kuzey Irak’taki yönetimle ilgili stratejisini yeniden gözden geçirmesi zamanı gelmiştir... Bölgesel yetkililerle.. kurulacak temaslar ve yapılacak görüş alışverişi, birçok sorunun birlikte halledilmesine yardımcı olabilir.

Bu elbet bölgesel yönetimi Irak bütünlüğünden bağımsız bir varlık saymak anlamına gelmez...”

Hükümet, PKK’ya karşı “inisyatifi” ele geçirdiğinin ve “hamle üstünlüğü”nün farkına ne kadar özgüven ile varırsa, sıranın, Kuzey Irak’a yaklaşımda “ezber bozma”ya geldiğini de fark edecektir...

Yazarın Tüm Yazıları