Başucunuzdaki rüya tabirleri sözlüklerini çöpe atın

O da Tarsus Amerikanlı. Ne okulmuş be! Ne şahane insanlar çıkarmış! Ardından Cerrahpaşa Tıp. Sonra Boğaziçi’nde klinik psikoloji masteri.

Şimdi rüya terapisi uyguluyor. O kadar ilginç şeyler anlatıyor ki, ağzınız açık dinliyorsunuz. Ben öyle oldum yani. Aynı zamanda rüya seminerleri veriyor, ilgilenenler için, meraklısına sitesinin e-mail adresi: cengizdemirsoy@gmail.com

Rüya terapisti klinik psikolog Dr. Cengiz Demirsoy bir alışkanlığı yıkıyor

Rüya nedir?

- Rüya görülen değil, yaşanan bir şeydir. Çok sevdiğimiz birinin öldüğünü mü gördük mesela, uyanık hayatta bu acı başımıza gelse, ne hissedeceksek, birebir aynısını hissederiz. Kahroluruz, perişan oluruz, acıdan ikiye ayrılırız. Hatta ağlar, inler, ses çıkarırız. Tansiyonumuz, nabzımız, nefes alıp verişimiz değişir. Teatral bir gösteri değil yani. Gerçek kadar gerçek.

Neyi yaşamak mümkün değil rüyada...

- Kendi ölümümüzü. "Ben ölmüşüm aslında, sonra şöyle şöyle olmuş" diye anlatırız ama ölüm anını hissedemeyiz. Deneyimlerimiz arasında yok.

Şart mıdır rüya görmek?

- Şarttır. Yaşamımızın doğal bir ihtiyacı olduğu için. Kalbimizin atması gibi. Ömrümüzün, on ikide biri rüyada geçiyor. 70 yıllık bir yaşamın 4.5 yılı. Her gece ortalama 100 dakika. Fiziksel olarak çok yorgun isek, bu süre 90 dakikaya iniyor, değilsek, 110 dakikaya çıkıyor.

İstisnasız herkes rüya görüyor yani.

- Evet. İster hatırlayalım, ister hatırlamayalım, hepimiz her gece rüya görüyoruz.

Peki neden görüyoruz?

- Rüya, bir düşünme prosesi. Bir problem çözme süreci. Hani bazen bir kenara çekilir, "Ne yapacağım?" deriz, "Şöyle mi yapsam, böyle mi?" diye kafa patlatırız, akıl yürütürüz. Rüya da böyle bir şey. Kişi, hayatıyla ilgili konuları alıyor, eviriyor, çeviriyor, sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyor.

Peki bu esnada, kişi, devre dışı mı kalıyor?

- Tam tersine, çok daha fazla devreye giriyor. En etkin olduğu zamanlardan biri. "Uyanık hayatımız"da, düşüncelerimize sansür uygularız. Mesela bir arkadaşımız için, "Yoo, iyi bir insan, hiç rahatsız olmuyorum ondan" deriz, ama rüyada onu bir fare olarak görürüz. Gerçek olan, rüyadaki duygumuzdur. Rüya, çok samimidir.

Rüyaların senaristi, yönetmeni biz miyiz?

- Bu konuda çeşitli teoriler var. Tanrı’dan geldiğini söyleyenler var, modern bir söyleyişle "evrensel bilinç"ten ya da "Ben"den...

Biraz daha açar mısınız?

- Mesele şu: Rüyanın nereden geldiğini bilmiyoruz. Siz şu anda karşımdasınız. Ben bu anı yaşıyorum: 1- Rüya olabilir. 2- Hayal olabilir. 3- Gerçek olabilir. Sizi görüyorum, sorularınıza cevap veriyorum ama ben sizin nereden geldiğinizi bilmiyorum. "Dubai’den uçağa bindim, Atatürk Havalimanı’nda indim, taksiye bindim, geldim" derseniz ancak, nereden geldiğiniz bilgisine sahip olurum. Rüya da aynı hesap, pat diye karşımda görüyorum. Nereden geldiği bana verilmiş bir bilgi değil.

"Rüya tabiri" diye bir şey var mı?

- Rüyayı, samimi ve doğru bir şekilde ele almak istiyorsak, "Rüya tabiri", "Rüya Sözlüğü" gibi kitapları, acilen kaldırıp çöpe atmamız lazım. Çünkü rüyalara, önyargıyla yaklaşmamıza sebep oluyorlar. Bir de onları araştırma ve anlama fırsatını kaçırıyoruz.

Yani sevdiğimiz birinin ölümünü gördüğümüzde, onun ömrünün uzadığı filan palavra, öyle mi?

- Tamamen öyle. Rüyada semboller söz konusu. O rüya, o kişiyle alakalı bile olmayabilir.

Ben mesela sık sık kızım Alya’nın kaybolduğunu görüyorum, acı içinde uyanıyorum...

- Alya nasıl bir şey sizin için?

Hayatımın anlamı... Hiç böyle bir şey yaşayamam zannediyordum... Hayatım her zamanki gibi öyle devam ediyordu... Alya ile birden hayatım değişti... 180 derece... İnanılmaz güzelleşti, zenginleşti...

- Şimdi kullandığınız cümlelere bakalım: "Hiç böyle bir şey hissedemem zannediyordum... Hayatım her zamanki gibi öyle devam ediyordu... Birdenbire değişti... Alya, hayatımın anlamı..." Rüyanızdaki Alya, bu cümleleri sembolize eden başka bir şey olabilir...

Ne gibi?

- Alya, eşinizi -pardon sizin deyişinizle- sevgilinizi sembolize edebilir. Anlatabiliyor muyum? Hayatımı değiştirdi dediğiniz kişi, kızınız değil, sevgiliniz. Onu hayatınızın orta yerine koyuyorsunuz ve doğal olarak onu kaybetmekten korkuyorsunuz. Hoş geldiniz rüya diline!

Vayyy. Çok ilginç! Rüya dili, İngilizce gibi öğrenilebilen bir dil mi?

- Evet. Rüya, genellikle benzetme, mecaz ve metaforlarla kendini ifade eder. Rüyayı anlamak için, belli sorgulama teknikleri var.

"Haberci rüya" diye bir şey var mı, olacakları haber veren rüya...

- Ben hiç karşılaşmadım.

Bu da palavra yani.

- Bence öyle...

Ama bizim Nejla, rüyasında futbolcu Uche’nin ayağını kıracağını görüyor, gerçekten de birkaç gün sonra adamın ayağı maçta kırılıyor...

- Tamamen tesadüf. Ya da Nejla’nın gördüğü rüya aslında daha farklıydı, olaydan sonra "Aaaa ben bunu rüyamda görmüştüm!" diye yorumladı. Çünkü farkında olmadan böyle yaparız. Zaten gördüğü Uche gerçek Uche değil, Uche’ye atfettiği özellikleri çağrıştıran başka biri.

Ama rüyasının çıktığını inanan bir sürü insan var...

- Bazen düşüncelerimiz de gerçekleşir, "İster misin bu kız, bu adamla evlensin..." deriz, evlenir. Bir şey ifade etmiyor. Binlerce çıkmayan rüyamız var, neden onları veri olarak almıyoruz da, çıkan bir taneyi alıyoruz? "Rüya, gelecekten haber verir"e inanmak, rüya ile güzel ilişki kurmayı engelleyen bir yaklaşım.

Rüya, ders çıkarılması gereken şey midir?

- Kesinlikle. Rüyayı anladığımızda, eksiklerimizi, gediklerimizi görebiliriz. İnsan beyni her akşam, bir buçuk saat gibi bir zamanı, saçma sapan bir konuya ayırmaz. O rüyayı görüyorsak, bir sebebi vardır. Rüyaları ciddiye almak ve anlamaya çalışmak gerekir.

Ama her akşam bir tane, bir yılda eder 365 tane. Ben hangi biriyle uğraşacağım, birini anlamaya çalışıncaya kadar, ötekini göreceğim...

- Doğru. Hayatımızda sorun bitmez, konular da bitmez. Ama insanın kendisini tanımaya çalışması kötü bir uğraş olmasa gerek...

Nasıl öğrenecektik bu rüya dilini...

- Temel yollardan biri, rüyaya hiçbir önyargı olmadan yaklaşmak. O yüzden sözlükler, işi karıştırıyor. Psikolojideki tanımış kişiler de rüyalardan yararlanmışlardır. Ama ne Frued’un ne de Jung’un rüyalar sözlüğü vardır. Bu dili, sözlük olmadan öğrenmek gerekiyor...

Yüzyıllardır sürüyorsa, bir sözlük olmasının ne sakıncası var?

- Çünkü o sözlükler, her şeye cevap veriyorlar ve kişisel faktörleri dışlıyorlar. Mesela rüya tabirleri kitabında, "yılan"ın karşılığına baktığınız zaman "düşman" yazdığını göreceksiniz. Diyelim ki, aynı gece 4 kişi yılanla ilgili rüya görmüş olsun. Biri 13 yaşındaki erkek yeğenim, diğeri bir metropol kadını, diğeri köydeki bir ağa ve Hindistan’da yaşayan bir Hintli. 13 yaşındaki yeğenimin babasının pet-shop’u var, çocuk boynuna yılan dolayıp geziyor, bayılıyor onlara. Metropol kadını ise, yılanın adını bile duymak istemiyor, tüyleri ürperiyor. Buna karşılık, köydeki ağa için yılan, sıradan bir hayvan, ne iyi, ne kötü, farelerin gelmesini engellediği için iyi bile sayılabilir. Hintli için ise kutsal. O gece dördü de yılan görmüşse, nasıl olur da hepsi için aynı şeyi ifade eder?

Evrensel bir rüya dili yok yani...

- Yok. Rüyalara tekil ve benzersiz yaklaşmak lazım, kişisel olarak ele almak lazım. Ama tabii bazı hipotezlerimiz olabilir. İnsan olarak bazı ortak pratikleri paylaştığımız için onlara benzer anlamlar yükleriz, doğru da çıkar.

İnsan biri hakkında olumsuz bir rüya görüyorsa, bunu ona söylemesi mi iyi, söylememesi mi?

- Ben söylemiyorum. Çünkü insanları kötü etkiliyor. Zaten o kişi, başka birini ya da bir şeyi sembolize ediyor.

Bir pop starla filan seviştiğimizi görüyorsak mesela, o başka biri, öyle mi?

- Evet. Onunla ya da onun bir özelliğiyle dile gelen başka biri. O sevişme de, kaynaşma, bütünleşme, onun içinde erime gibi. O anda uyarılıyor, heyecanlanıyor olsak bile, seksle alakalı değildir. Rüyanızda seviştiğiniz kişi patronunuzsa mesela, patronun temsil ettiği güç, zenginlik, başarı ya da kendine güven ile bütünleşme isteğidir.

Sık sık uykusu bölünenler, rüya göremez mi?

- Görürler ama daha kısa. 100 değil de, 80 dakika. Ama yapılan araştırmalarda ortaya çıkmış ki, rüya döneminde uyandırılıp rüyası kesilen kişiler, ertesi gün 120 dakika rüya görüyor. Yani o 20 dakikalık açığı, bir şekilde kapatıyorlar.

Peki bu "rüya terapisi" denilen şey nedir?

- Diyelim ki, biri rüyasında bir canavar gördü ve bana geldi. Rüyayı birlikte anladıktan sonra, tekrar canlandırırsak ve kişi, rüyasındaki o canavar karşısında bir çözüm yolu bulursa, bu tutumu, "uyanık hayata" da transfer oluyor, buna rüya terapisi deniyor.

Nasıl yani?

- Gözlerini kapatıyor, o rüyayı bana tekrar anlatıyor, ben de soruyorum, "Boyu ne kadardı? Nereden geliyordu? Şimdi sen ne yapıyorsun?" gibi. Birlikte canavara karşı bir strateji geliştiriyoruz. Daha doğrusu ben ona yardımcı oluyorum, ne yapıyorsa o kendisi yapıyor. Sonuçta ya canavarın üzerine çıkıyor ya onu bir yere kapatıyor ya da gözlerinin içine bakıp konuşuyor, onunla yüzleşiyor...

Birinsanın bir meseleyi rüya terapisinde çözüyor olması, gerçek hayatta da çözebileceği anlamına mı geliyor?

- Bir örnek vereyim. Kırk küsur yaşlarında bir bey. Bir holdingin yönetim kurulu üyesi. Rüyasını anlatıyor: "Fenerbahçe’nin bir takımla maçı varmış. Futbolcuların içinde ben de varım. Fener’in oyuncularından biriyim. Sürekli saldırıyoruz. Karşı takım zayıf ama sıkı savunma yapıyor, bir türlü gol atamıyoruz..."

E peki gerçek sorun neymiş, nasıl çözdünüz?

- Önce birlikte rüyayı çözdük. En önyargısız halimle, sanki Fenerbahçe’yi hayatımda hiç duymamışım gibi, "Fenerbahçe nedir? Sizin için ne ifade ediyor?" dedim. "Fenerbahçe sıkı bir takımdır. Kalitelidir, iyidir" dedi. "Sizin hayatınızda sıkı, iyi ve kaliteli ne var, kim var?" dedim. "Ben varım" dedi. "Demek ki, rüyanızdaki Fenerbahçe sizsiniz" dedim ve devam ettim: "Siz bastırıyorsunuz, karşı taraf zayıf olmasına rağmen, sıkı savunma yapıyor, bir tür gol atamıyorsunuz. Hayatınızda buna benzer ne var?" deyince, ortaya çıktı ki, sorun kadınlar. Sürekli kadınların üzerine gidiyor, o kadar çok gidiyor ki, kadınlar defansa geçiyor, o yüzden o da bir sonuç alamıyor. Durumu kavradıktan sonra, "Tekrar sahaya dönebilir miyiz?" dedim. Döndü. Gözlerini kapadı. Sordum. "Fenerbahçe, nasıl gol atabilir?" "Aslında kendimiz gibi oynarsak, yeneriz" dedi. "Nasıl kendiniz gibi oynayacaksınız?" "Maç 90 dakika. Acele etmemiz lazım. Rahat olmamız lazım. Nasıl olsa, açacak bunlar defanslarını. Ne de olsa kaliteli takımız. Biz oyunumuzu oynayalım yeter. Şimdi pas veriyorum, top dolaştırıyoruz..."

Hipnozda mı o esnada?

- Hem öyle hem değil. Tamamen realiteden kopmuyor ama çok canlı bir şekilde rüyayı yeniden yaşıyor. Terapi bitti. Gerçekten de bir süre sonra, kadınlarla ilişkisi değişti. İşe yaradı yani.

İlişkiyi "gol atmak" gibi algılaması biraz tuhaf değil mi?

- O, onun algısı. Ben yargılamam, yardımcı olmaya çalışırım. Bir sevgilisi olsun istiyordu, oldu.

Peki rüyasına, görürken müdahale edebilen insanlar var mıdır?

- Var öyle insanlar. Bizim rüyalarımızla ilişkimiz daha pasif. Ama bir grup insan var ki, rüyayı görürken, müdahale edebiliyor ve rüyanın akışını değiştirebiliyor. Bu rüyalara "lucid rüya" deniyor. 80’lerin başında Stephen La Berge adında bir genç, Stanford’da, lucid rüyaları doktora tezi olarak kabul ettirdi ve laboratuvarda bizzat gösterdi.

Nasıl müdahale ediyorlar?

- Karşılaştığı ejderhayı mesela, rüya esnasında, küçültebiliyor ya da başka bir şeye dönüştürebiliyor.

Hep sorunlu rüyalardan söz ettik. İnsanın şahane, keyifli bir rüya görmesinin hiçbir esprisi yok mudur?

- İnsan ancak bir meseleyle ilgili mesafe aldıysa ya da onu çözdüyse, öyle bir rüya görebilir. Çoğunlukla tersi geçerlidir. Osho gibi Doğu bilgeleri, aydınlanmış kişinin rüya görmeyeceğini söyler, çünkü sorun bitmiştir. Ama bizim gibi faniler için geçerli değil bu...
Yazarın Tüm Yazıları