Kaderde TRT Genel Müdürü olmamak da varmış...

Önce ANKA “Mehmet Barlas TRT Genel Müdürlüğü için en güçlü iki adaydan biri” diye haber yaptı. Arkasından bu haberi başta Medyatava.com ve Haber7.com internet siteleri olmak üzere siberya medyasının tüm yayın organları yayınladılar.

Haberin Devamı

 

Arkasından tebrikler yağmaya başladı.

Bu arada sadece Akşam’dan bir muhabir arkadaş, bu haberin doğru olup olmadığını sordu bana… NTV’deki Yorum Farkı’nda da Emre Kongar “TRT Genel Müdürü adaylığınız konusunda ne diyorsunuz?” diye sorunca, işin iyice ciddiyete bindiğini anladım.

Birincisi, bu yılın başında başyazarlık yaptığım Sabah’tan, bir kamu kuruluşu olan TMSF el koyduğu zaman “Ben devlet memuru gazeteci olmam” diyerek ayrılmıştım. Şimdi bir başka memuriyeti düşünmem nasıl mümkün olabilirdi ki?

İkincisi TRT Genel Müdürlüğü bana resmen daha önce de teklif edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve Başbakan Turgut Özal resmen teklif ettiler bu görevi. Onlara da teşekkür ettim ve “Ben devlet memuru olmamaya ve bağımsız gazeteci olarak kalmaya kararlıyım” diyerek reddettim bu tekliflerini.

 

Haberin Devamı

Üçüncü yalan

 

Üçüncüsü de, ben 1942 doğumluyum, yani devlet memuru olabilmek açısından emeklilik yaşındayım. Yani bu göreve heves etsem bile fiilen mümkün değil genel müdür falan olmam.

Hani delikanlı ve sevgilisi baş başa kalacakları bir yer bulamayınca, yolun kenarına park eden bir kamyonun altına girmişler. Birazdan bir polis düdüğü çalmış tepelerinde.

Delikanlıya tepelerine dikilen polis “Caddenin ortasında ne yapıyorsun?” diye sormuş. Delikanlı “Kamyonu tamir ediyorum” diye cevap verince polis gülmüş ve “Şu anda üç tane yalan” söyledin diyerek, delikanlını üç yalanını sıralamış:

1- Kamyon tamir edilirken ceket çıkartılır, sen pantolonunu çıkartmışsın

2- Kamyon tamir edilirken sırt üstü yatılır, sen yüzüstü yatıyorsun

3- Kamyonun gideli bir saat oldu

Benim TRT Genel Müdürü olabileceğim haberinin yanlışlığının 3’üncü maddesi de, 1942 doğumlu olmama dayalı.

 

Bir Ankaralı bulunmalı

 

Ama yine de tebrikler hoşuma gitmedi değil. İsmail Cem’in TRT Genel Müdürlüğü döneminde Haber Dairesi’ni yönetmek için Ankara’ya gittiğimde, bu kurumda ne kadar çok Antepli hemşerimin olduğuna şaşırmıştım. Sonra da Milliyetçi Cephe koalisyonu kurulur ve bizim TRT’deki suyumuz kaynarken, kurumdaki Antepli hemşerilerimizin sayısının dramatik biçimde azalmasına da hayret etmiştim.

Haberin Devamı

Demek istediğim şu. TRT’ye bir “Ankaralı” genel müdür olmalı. Ancak Ankaralılar koltuk sahiplerinin çevrelerinin kalabalık olmasını ve koltuktan inenlerin yalnızlığını anlayabilirler.

Vehbi Koç hep Ankara’da Özen Apartmanı’ndaki komşusu CHP’nin efsanevi isimlerinden Saffet Arıkan’ın (1888-1947) yaşadıklarını anlatırdı. Saffet Arıkan “zirve”ye yakın olunca, CHP Genel Sekreteri’yken veya Milli Eğitim Bakanı’yken evi konuklarla dolar taşarmış. Gözden düştüğü zamanlarda da yapayalnız, tek başına kalırmış.

 

Sınırsız güç kullanımı

 

Ama TRT’de yönetici olmak da en azından aile içinde itibarınız artırır.

Ben TRT’deyken oğlum Cemil 5 yaşındaydı ve tek kanallı televizyonda hep çizgi filmler oynatılsın isterdi. Ben de programa bakar ve çizgi film oynatılacak program saatlerinden hemen önce, oğlumun yanında telefonu açıp “Hemen çizgi film oynatın” diye bağırırdım. Ben telefonu kapatınca da çizgi film başlardı.

 

Haberin Devamı

Kızım sana söylüyorum CHP sen anla

 

Herkül Millas’ın her yorumunu merakla bekleyenlerdenim. Dünkü Zaman’da Yunanistan’ın sosyal demokrat partisi PASOK’un ikilemlerini şöyle anlatmıştı:

- Çağdaş olmaya çalıştığından Pasok hem 'sol' kimliğinden ödün verme hem de bazı seçmenlerini kaybetme durumunda kalmaktadır. Bu durum, bu partiyi gittikçe popülizme ve bocalamalara yöneltmektedir.

- Tarihî büyük katkılarına ve en iyi niyetlerine karşın zamanaşımı yüzünden düşüşe geçen bir partinin durumu öğretici olabiliyor. Bir zamanlar çok başarılı bir partinin dönemi bitmiş, miadı dolmuş, misyonu tamamlanmış olabilir. Aklımda CHP de var. Böyle partiler daha uzun zaman hayatta kalabilirler.

Haberin Devamı

- Örneğin Yunan Komünist Partisi hâlâ sapasağlam ayaktadır, ama düzenli bir müze gibidir. Belli ahlaki değerlerin ve bir idealin bayrağıdır. Ama işlevli değildir. Daha çok, bayramlarda ortaya çıkan geleneksel giysili efeler gibidirler: Onları herkes sever, onlarla fotoğraf çektirir, ama insanlar, örneğin, dükkânlarının yönetimini onlara vermeyi pek istemezler.

Yazarın Tüm Yazıları